Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ağustos '08

 
Kategori
Öykü
 

Sen koy !

Sen koy !
 

Ecza...


Bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu karanlıktı etraf… Sokak kimsesiz çocuklardan baksa kimseyi ağırlamıyordu, geceden kalma içki şişeleri parkların ve sokakların tenha köşelerine atılmıştı. Gözlerini açtı, adımını yere basarken oldukça titrek bir el omzuna dokundu,
-Nereye gidiyorsun saat gecenin 4 ü?
Su içeceğim dedi yerinden kalktı, gözlerini ovuşturdu ve yanan kandili eline alarak ilerlemeye başladı koridorda… Çok soğuktu hava, sanki yaşanılan bir sonbahar değil kıştan kalma ayaz bir geceydi… Belki de düşünceleri soğuktu, onu gecenin bu saatinde yatağından kalkmasına iten sebep sadece bir bardak su, kana kana yangınını söndürmek miydi? Kendi de bilmiyordu uyanmıştı işte, öylesine istemsiz bir şekilde gözlerini açmıştı. Yem vermeyi unuttuğu balıklarını hatırladı ve zavallılar diye söylendi içinden… Yemlerini verdi, geçti aksamdan kalma silgi tozuyla dolu masasın basına. Kandili titrek titrek ne olduğuna o da anlam verememiş, şaşkın gibiydi. Tutarsız bir şekilde salınıyordu, gölgesinden bunu son derece rahat hissetti ve kandille konuştu,
-Sen de mi ne yapacağını bilmiyorsun… İyi bir fikrim var…
Masanın üstüne bıraktı kandili ve kalemini aldı eline… Bu onun ilk hediyesiydi; bir şeyleri yazdığını öğrenince böyle bir hediye almak gelmişti aklına, iyi de yapmıştı; çünkü çok sevmişti kalemini, hatta bir keresinde bir arkadaşı bir şeyler yazmak için istemişti. Sadece telefon numarasıydı yazmak istediği oysa o, buna bile izin vermemişti. Arkadaşı çok da kırılmıştı hani...
Kafasını kısa bir süre uykusunu yoklamak için masanın üzerine bıraktı, yoktu uykusu. Kaldırdı kafasını ve hafiften bir şeyler karaladı. Bir kitap çıkaracaktı bunun için sıkı yazıyordu. Çoğu zaman yemek yemeden, kimseyle konuşmadan büyük bir özveriyle yapıyordu bu işi… Fakat şimdi ne hissediyordu, yazmıyordu kalemi, sanki onu uzaklara taşıyordu… Koca bir cümlenin sonuna koca koca noktalar koyuyordu, yapamadı bunu da beceremedi, saate baktı 4 ü 20 i geçiyordu. Kapıya doğru yürüdü mantosunu aldı ve sessizce kapıdan çıktı…
Sokak lambasından başka hiçbir şey açık değildi, Necati amca çoktan kapatmıştı dükkânını, manav, kasap hepsi evlerine gitmişlerdi… Sokak kedileri ve bir kaç tane de yere atılmış çöp… Hiçbir şey yoktu, kent düne veda ediyor yeni bir güne hazırlıyordu kendisini. Aheste adımlarla ilerlerken çocuksu bir tebessüm ifadesi doldu yüzüne… Neydi bu şimdi? Aman Allah’ım bu da neydi ne yapıyordu, kendini tanıyamıyordu… Kimsesiz kaldırımların ve yağmurun eşlik ettiği yollarda ilerlerken iki sarhoşla karsılaştı, yanından kendilerinden geçmiş bir şekilde ilerlediler ve gittiler… Hayat onlarındı, sanki her şeyi unutmuşlardı…

İlerledi…
Sanırım aradığını bulmuştu… İlerledi ve içeriye girdi, beyaz önlüklü uykusuz biri buyurun diye seslendi…
Sesi titrek:
CANIM ACIYOR…

5 Haziran 2008
Tuğba ÇARDAKKAYA

 
Toplam blog
: 54
: 1219
Kayıt tarihi
: 31.07.08
 
 

Yasamanın ve varolmanın en güzel kanıtı olan ALLAH'ın yeryüzündeki en güzel yansımasıyım... İdeal..