Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Temmuz '12

 
Kategori
İlişkiler
 

Sen şıkkı...

Sen şıkkı...
 

Sen şıkkı, öyle derin, öyle sonsuz ki; o şıkkın sahibi sen bile anlayamazsın; onda saklı olan derinliği, bilinmezliği ve sensizliği


Bu mektubu sana yazıyorum ben bebeğim; bu akşam... İster satır satır oku mektubumu; ister dilediğin köşeye fırlat; zerre umursama, bir tek sana yazdığım şu satırları...

Bu gün çok yoruldum biliyor musun ay parçam? Hatta kendi telaşemden, seni düşünmeye bile fırsat bulamadım bu gün desem, sinirinden tırnaklarını yine yer misin?

Ama olmadı şimdi bak! Kaç kere söyledim sana; şu tırnaklarını yeme benim bebeğim; kanatsız meleğim, taçsız kraliçem diye...

Tamam, tamam... Bağırıp durma bana: " Nasıl olur da beni bu gün düşünmezsin. Beni düşünmeyi nasıl unutursun bu gün sen? " diye...

Aaaaa! Yeter ama!... Ben de seni fazla şımarttım; hatta tepeme de çıkardım heralde...

Yorgunum dedim sana bebeğim... Lütfen beni biraz anlasana.

Tamam... İtiraf ediyorum işte... Bu gün bir ara seni unuttum ama... Oturdum sana bu mektubu yazıyorum işte; tıpkı 18,yüzyıl romantikleri gibi... Hadi ama... birazcık da olsa, neşelensene bebişim... Hayatımın neşesi; neşemin hayatı olan kadınım benim.

Akşam ne yapalım istersin? Şimdi şıklarımızı sıralıyorum; sıraladığım şıklara iyi bak.

A şıkkı: Sahile çıkıp uzun uzun yürümek...

B şıkkı: Öylesine, salaş bir yerde, sarmaş dolaş seninle ve benimle, sadece rüzgarın sesine, yaprakların hışırtısına, kuşların son akşam cıvıltılarına kulakklarımızı dayamak; taaaa ki, kuşun biri gelip kollarımıza konana dek.

C şıkkı: Dünya klasiklerinden bir filmi, nesli tükenmiş yazlık sinemaların birinde, 1960'lardan kalma klasik bir Amerikan arabanın yayla gibi geniş, saray kadar rahat konforunda izlemek...

D şıkkı: Hani şu sizin evin hemen arkasındaki, yazları çalıştırılan lunapark var ya... Orda atlı karıncalara, dönme dolaplara, çarpışan arabalara binmek; gecenin finalindeyse; lunaparkın güzel esiri, deniz kızını özgürlüğüne kavuşturmak; hatta en yakın denizlere kaçırmak...

E şıkkı: Ya da şu dağ yoluna, şu ıssız ormana vuralım kendimizi; bir başımıza, gecenin en ıssız vakti... Haaa! Ne dersin huysuz prensesim benim?

F  şıkkı: Ya da mışıl mışıl uyuyalım bu gece; açık havada, mehtaba karşı... Ay kadar parlak yüzün bana dönük; benim ruhum sana kaçmış... Damda mı yatalım dedin sen bebeğim? Olur, olur... Nasılsa bendeki bütün yollar sana çıkıyor. Ha damda, ha aya karşı...

G şıkkı: Mum ışığında yemek yemek mi dedin sen? Bak işte o hiç olmadı güzelim benim. En nefret ettiğim, en bayatlamış romantizm numarası, hatta yalanıdır bu, " mum ışığında yemek yemek " hikayesi... Ben sana deve yüküyle mum alayım! Ama yeter ki sen şu, mum ışığında yemek yeme sevdandan vazgeç!

I - SEN ŞIKKI: Bu şık da nereden mi çıktı şimdi? Bu şıkta ne yaparız ki biz mi dedin sen gül yüzlü sevgilim benim?

Hiiiiç!... Hiç işte!... SEN şıkkı demek, bu gece senin canın ne yapmak isterse, onu emret bana; ben onu yapayım sana... Tüm gece boyunca ben senin emrindeyim, emrine amadeyim ben; baş komutanım benim demek...

Sen dile, sen emret, ben yapayım. Zaten benim bu dünyaya gönderiliş sebebim sensin. Sen benim kaderim, sen benim yazılmamış şarkım, söylenmemiş sözüm, yaşanmamış aşkımsın. Sen benim her şeyimsimsin; bebekten de öte, nazlımsın sen benim.

Sizin oralarda nasıl derler, bilemem ki ben şimdi... Hayatımın tek şıkkı; varacağım son nokta, alacağım son nefes, SEN ŞIKKI... Başka bir şey değil...

Not: Yazıda kullanılan görsel www.habermi.com adresinden alınmıştır.

 

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..