Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '08

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Sen tezek nedir bilir misin Nuh?

Sen tezek nedir bilir misin Nuh?
 

Sabah gazetesi yazarlarından Nuh Köklü’nün, hafta sonu kaleme aldığı Sivas, dolayısıyla Sivaslı yazısını, bende sizler kadar üzülerek okudum.

Her ne kadar sokak röportajı izlenimi verse de bir masa başı yazısı olduğu, buram buram kokuyor cümle aralarına gizlenmiş satırlardan.

Üzerinden neredeyse 14 yıl geçmiş olan bir Madımak hadisesini, bir şehrin laneti olarak lanse etmeyi, etik ve ahlaki bulmadığımı söyleyerek başlayayım öyleyse.

Şöyle bir itirafla devam edelim; Madımak Oteli'nde ne yananlardan, ne de yakanlardanım, diğer bir açıdan ise hem yakanlardan, hem yananlardanım.

Nasıl böyle bir ikilem olur derseniz?

Cevap, konuya, hangi perspektiften ve hangi kriterlerden baktığınıza göre değişecektir.

Sivas’ta böylesine elim bir hadisenin gerçekleşmiş olması, haliyle Sivaslı olan bizleri de “yakanlar” gurubuna dahil edecek, içeride katledilen, şair, yazar ve bir kısım aydınımızla aynı his ve düşüncede olduğumuz için “yananlar” gurubuna gireceğiz. Ama “yakan” ve “yanan” olmadığımız için bu sınıflandırmanın dışında kalacağız.

Geçmişi deşmek, kurumaya yüz tutmuş bir yarayı yeniden kanatmaktır, bırakmak gerekir diyorum.

Şehrimizin geçim sıkıntısı vardır, işsizi bol, amele pazarı kalabalıktır. Halk, kışın değilse de özellikle yaz aylarında, elinde çekirdek, gece gezmelerinden hoşlanır.

Bizde Akmerkez, Atakule bulunmaz, Tatilya neresidir bilinmez.

Bizde ne Taksim vardır, ne Etiler. Ne de yılbaşı akşamları elin ecnebilerini duvar diplerine sıkıştırıp taciz eden ahlaksızlar. Bizim en ahlaksızımız, seninde dediğin gibi, Şifahiye Medresesinde alışverişe çıkan turistleri gözleriyle süzen yetmelerdir.

Bizim Beyoğlu’muz da yoktur.

Akmerkez’imiz, Atakule’miz zenginlerimizin lütuf buyurarak açtıkları 450 metrekarelik bir iki alışveriş merkezi, Etiler, Taksim, yaz aylarında ucuz sahne sanatçılarının yer aldığı halka açık kale gazinosu, Tatilya’mız ise jetonu 2 liraya satılan, üç çarpışan araba, iki atlı karıncanın olduğu 100 metrekarelik lunaparktır.

Beyoğlu; belediyenin, Çin malı ucuz ışıklarla donattığı, kaldırım taşları içine gizlenmiş bir iki neon lambanın olduğu, süslü Atatürk Caddesidir.

Kışımız sert ve soğuk, yazlarımız sıcak geçer.

Kış dedim de aklıma geldi. Bizde hala kışın çoğu evlerde tezek yanar, bilir misin Nuh, tezek nedir?

Oyuncağı kırılan çocuk nasılsa, Sivaslı da öyledir Nuh.

Bizde oyuncaklar hala pezikten yapılır, sahi pezik nedir, onu bilir misin?

Pancar’ın kökünü oyup, iki telin üzerine yine pancarın kökünden teker yaparlar, onu da bir ipe bağlayıp çekerler. Adı hem araba olur, hem oyuncak.

Sivas’ın hangi köyünde, gecenin bir saati kapısını çalarsan, yiyecek bir lokma aş, yatacak bir sıcak yün yatak bulursun.

Sivas’ta yere düşen birisi oldu mu, tutup elinden kaldıran birisi muhakkak çıkar Allah’a şükür.

Biz bu ülkenin minyatüre edilmiş bir kopyasıyız Nuh! Bu ülkede ne kadar kara çarşaflı, ne kadar kot pantolonlu kadın varsa, ölçeklenmiş haliyle Sivas’ta o kadar vardır. Sen neyi görmek istersen, onu görürsün.

Bizim; Aşık Veyselimiz, Pir Sultan’ımız, Ruhsati’miz, Zaralı Halil’imiz vardır. Halk edebiyatına yön vermiş Muzaffer Sarısözen’imiz vardır.

Bizde hem Alevi vardır, hem Sünni. Hem Ermeni vardır, hem Kürt. Yıllardır beraber yaşar, kız alır, kız veririz. Cenazemiz birlikte yıkanır, şehidimize birlikte ağlarız, düğünümüzde birlikte oynarız.

Hatta onlarca köy, yüzlerce mahalle vardır, Alevi ve Sünnilerin beraber yaşadığı, birlikte kurban kestiği.

Kulağı küpeli delikanlımız, göbeği piercingli kızımız olduğu gibi, başı örtülü, sırtı cüppeli evladımız da vardır.

Kara çarşaflımız, Sultanbeyli’den Sincan’dan fazla değildir. Hem olsa ne yazar ki.

Maçlarımıza kadınımız da gelir, kızanımız da. Eşini, çocuğunu alıp gelebilirsin herhangi bir maçımıza. Korkma, bir Kadıköy’de ne kadar küfür varsa, bizde de o kadar küfür vardır, yıllardır süren sahipsizliğimize.

Dedim ya iş yok bu şehirde, iş ancak İstanbul’da, Ankara’da. Senelerdir göçümüzü sırtlanır, tutarız “böyük şehrin” yolunu. Küçük midelerimize “böyük lokma” sokmaya çalışırız.

Senin o Yeşilçam filmlerinde sıkça gördüğün, “Haydarpaşa garında, ellerinde tahtadan bavullarla trenden indikleri sahne” aslında Sivas’ta kanayan bir yaranın başladığı sahnedir.

Almanya ikinci vatanımız, İstanbul memleketimizin diğer adıdır.

Alnımıza çalınan o kara lekeyi, hiçbir Sivaslı kabul etmez, o leke bizim değil, “bulacağız, hesap soracağız” diye şeref sözleri verip, naralar atan büyüklerimizindir.

Mektubunda demişsin ki, “Sivaslıyım” demek hala mahcubiyet sebebi. Doğrudur, bir zamanlar, şehir dışına çıkan araçlarımız önyargıya, yargısız infaza kurban gittiler, otobüs şoförlerimiz mola yerlerine sokulmadı, araçlarımız taşlandı.İnsanlarımız dövüldü.

O zaman bile hep kendime sorardım, acaba hoşgörüsü eksik olanlar, sadece bizler miyiz diye?

Sivas’ta Cemevi var Nuh. Vali beyin, Belediye başkanın, Sivas Müftüsünün, parti yöneticilerinin katıldığı iftar yemekleri veriliyor o Cemevi’nde.

Sivas’ta terör yok, kavga niza pek çıkmaz.Arada sırada çıkan nahoş hadiseler ya sarhoşların gürültüsüdür, ya kız kavgası.

Bizim ellerde, askere, polise saygı vardır, biliriz ki, onlar “Devlet’tir”. Ama sağolsun sizinkiler, ne zaman, polisin elini, askerin kolunu bağladılar, o zaman görmeye hiç alışık olmadığımız olaylar “peyda” oldu.

Valimiz her an içimizde, bizden biri gibi, saz çalıp türkü söylüyor. Sahi sen “Saz” nedir bilir misin Nuh?

Saz bizim olmazsa olmazımızdır, onunla efkarlanır, onunla seviniriz. Onunla “semah döner”, gurbet ellerde onunla göz yaşı dökeriz.

Anlatacak çok şey var da Nuh, benim gazetem senin ki gibi onlarca sayfa çıkmıyor, laf olsun diye dolduracak pek fazla yerimiz yok yani.

Gelelim Sivasspor’a;

Sivasspor’u o kadar çok seviyorum ki eski takımım Galatasaray’ı bile terk ettim. Terk etmek o kadar kolay değil Nuh.

Hatta can dostum Servet, Galatasaray’a giderken nasıl üzüldüm anlatamam.

Senin yazında bahsettiğin o; “yıkılası İstanbul oligarşisi” bizi harcar diyerek, kafa yorup, tartıştığımız akşamlar az da olmamıştır.

Mecnun Leylasına, Kerem Aslısına kavuştuğunda ne hissettiyse, bizde Sivasspor Süper Lige çıktığında, onu hissettik. Belki bazılarımız hala farkında değil ama, Nuh, “O” bizim çok şeyimiz..

İnsan sevdiğini verir mi?

Otobüs olmak için para biriktiriyoruz, ancak sizlerde, “İstanbul oligarşisinden” izin alabildiğiniz ölçüde sayfalarınızda, sütunlarınızda bizden bahsederseniz, bir nebze olsun yardımınız olur diye düşünüyorum.

Zenginimiz çok, çoğuda İstanbul’da, yardım ediyorlar mı bilmiyorum. Yardım edenden de, etmeyenden de Allah razı olsun, var ki veriyor, yok ki veremiyor.

Valimiz yardım ediyor, belediyemiz yardım ediyor. Eh işte, bizlerde karınca kararınca, elimizi taşın altına sokuyoruz.

Samimi olarak söyleyeyim, Sivasspor seyircisi, liglerde gördüğüm en centilmen seyirci, arada bir küfreden kendini bilmezler çıksa da, o küfürler Şükrü Saracoğlu’ndan, Ali Sami Yen’den fazla olmuyor.

Allah’ın bir lütfü olsa gerek, başımıza Mecnun Odyakmaz gibi bir başkan, Bülent Uygun gibi bir hoca vermiş. Yani anlayacağın onlarca sene “böyüklerimizden” göremediğimizi, onlardan görmüşürüz.

Ezikliğimiz biraz ondan olsa gerek.

“Kent muhafazakardır” demişsin, doğrudur, şehrin milliyetçilik damarı kalındır biraz, inancına düşkündür.

Senin dillendiremediğin Cumhuriyet’se, korkma Nuh!. O cumhuriyetin temelini, biz burada attık.

İşte bu bizim hikayemiz Nuh! Bir de biz anlatalım istedik.

Hangisi daha doğru sence?

 
Toplam blog
: 26
: 1713
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

Yerel bir gazetede yaklaşık 6 yıldır köşe yazarlığı yapıyorum. Gündelik yaşamın gölgesinde kalan kon..