Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Senaristlerin suçu ne?

Senaristlerin suçu ne?
 

Kaynak:img5.mynet.com


Garip bir duyarlılığı var ülke insanımızın; o ay içinde hiç kullanmasa dahi telefonunu 18,- TL sabit ücreti söylene söylene öder, lakin onaylamadığına dair kılını dahi kıpırdatmaz.

Diğer yandan bir dizide kapıcı karakteri vardır, ülkenin bütün kapıcıları “Bize hakaret ediliyor!” diye ayaklanır!

Bilmem nerenin bilmem ne köyünde bir film çekilir, filmin bir-iki yerinde sevişme sahnesi var diye köylüler “Köyümüzün adı kirletildi!” diyerek dava açmaya kalkarlar…

Gizli aşk, eşcinsellik, flört, öpüşme varsa bir dizi filmde “Çocuklarımıza kötü örnek oluyor!” etiketini yapıştıran RTÜK’e yolluyor; yalılar satılırmış, sit alanları gözden çıkarılırmış, silah satın alma yaşı düşürülüp de alımı kolaylaştırılırmış umuru değil kimsenin, “Aman, çocuklarımız genç yaşında silahı eline alınca birini mi öldürür, bir başkası tarafından vurulur mu en ufak kavgada, silahına güvenip de kişiliğini geliştirmeyi umursamaz mı acaba, ya da efelenir mi durduk yerde elini silahına atınca?” diye endişelenmeyenler dizilerdeki rollere, sahnelere kafayı fena takmış vaziyetteler!

Ayol, diziler yaşamın kendisi değil!

Ama, senaryoların yaşamın kendisinden esinlendiği kesin!

******

Bu mantık örgüsünü sevmiyorum işte!

Sanki yaşantımızda öpüşme yok, sevişme yok; ayol, her gün birilerine tecavüz ediliyor, birileri durmadan töre adına hesapları kendi kızlarına kesip öldürüyor! Berdel bizde, başlık parası karşılığı kız satmak bizde!...

Hacı Amca’nın bakkalından aldığımız pirinçlerden taşları az ayıklamadık…

Bunlar canınızı sıkmıyor, çocuklarınıza kötü örnek olmuyor da filmlerde, dizi filmlerde gördüğünüz yansımalar mı sizi rahatsız ediyor?

******

Hepimiz en az bir kez yaşamışızdır çocukluğumuzda: Bir filmde bir karakter ölmüştür, öyle üzülmüşüzdür ki, gözyaşlarımız pıtır pıtır dökülmüştür…

“Film o çocuğum, üzülme…”

Ama…

“Yok güzelim benim, film icabı öldü! Yani, aslında yaşıyor ama o filmdeki rolü gereği öldü, ölmüş gibi yaptı yani…”

******

Muhteşem Yüzyıl dizisi için de 75 bin kişi RTÜK’e başvurmuş… Neymiş efendim, Kanuni içki içiyormuş, haremi varmış…

Vay, vay, vay…

Osmanlı İmparatorluğu yanlış tanıtılıyormuş…

Offf, offf…

Ayol, tarih kitaplarından bildiğimiz şeyler zaten bunlar; hatta tahta geçmek için türlü katliamların yapıldığı bilinirken bu içlenme, bu hassasiyet neden?

“Dizi bu, dizi… Şarap içer gibi yapıyorlar ama sulandırılmış çay içiyorlar aslında…” diyesim var!

******

Geçmiş yüzyıllardaki şartları günümüz koşullarında irdelemeye kalkmanın kime ne yararı vardır, inanın bilmiyorum!

Savaşlar yaşandı, her ülke yönetiminde taht kavgaları yaşanıp, kardeş kanları döküldü…

Savaştan galip gelen diğer bir ülkenin topraklarına sahip oldu; her iki taraftan da binlerce ölüler mezarsız kaldı…

Yüzyıllar öncesinin şartlarından yola çıkarak bugün ahkam kesmek, yok efendim siz bize bunu yapmıştınız demek nasıl ki anlamsız ise, yaşanmış olanların iyi ve güzellerine sahip çıkıp da, günün şartlarında çirkin ve nahoş olanlarını yok saymaya çalışmak, ya da oluşturulmak istenen gün şartlarına adapte etmeye zorlamak da aynı oranda anlamsızdır!

Huuu, dizide gerçekten sevişmiyorlar!

Sevişir gibi yapıyorlar!...

Lakin, Osmanlı İmparatorluğu’nda harem de vardı, cariyeler de… İçki de içiliyordu, erkek harem görevlileri hadım da ediliyordu!..

Devşirmeler de vardı… Eşcinsellik de…

Yok gibi davranmanın da, başarılarını görmezden gelmenin de, ya da başarılarından durduk yerde kendinize pay çıkarmanın da bir anlamı yok!

Bir ayna alın elinize ve sorun kendinize: Yaşadığım sürece hatalarım nelerdir, neleri başardım; kime iyilik ettim, kime kötülük?

Son soruyu şuna bırakın: Arkamda ne bırakmaktayım?

******

İnanın, bu sorulara içinize gerçekten sinen doğru cevapları bulmaya çalışırken dizler, filmler, oradaki karakterler sizlere şu anki kadar önemli gelmeyecek!

Gerçek yaşamın gerçek oyuncularıyız aslında, bizden sonraki nesiller de gün gelecek bu günleri senaryolaştırıp, dizilerde, filmlerde kullanacak…

Mesela, siz hangi karaktersiniz?

Geçin aynanın karşısına, soruverin bir zahmet; gözlerinizi gözlerinizden kaçırmadan cevap verene dek!

******

Bilkent’in Jaguarlı öğrenci temsilcisi için de boşuna tüketmeyin nefeslerinizi, Bilkent özel bir üniversitedir ve o üniversitenin öğrencileri zaten varlıklı ailelerin çocuklarıdır!

Yıllar öncesinde orada öğrenim görmüş olan iş arkadaşım anlatmıştı, üniversitenin önü en pahalı arabalardan geçilmezdi diye…

Burslu okuyanlar yok mudur, var elbet, lakin o üniversitenin öğrenci profili varlıklı aile çocuklarıdır genelde…

Dolayısı ile öğrenci temsilcisi olarak çoğunluğu temsil edecek birinin seçilmesi de pek bir normaldir, o temsilcinin Jaguar ve iyi dikim bir takım elbise ile Çankaya’daki görüşmeye katılımı da bu anlamda hava atmak değildir; lakin üniversitenin tepkiler karşısında öğrenci temsilcisine aldığı karşı tavır bence yanlış olandır! Gerçi, belki de karşı tavır almamıştır ancak medyaya almış gibi davranmaktadır…

Yanlış olan burasıdır, bana göre!

Haa, gelir dağılımı konusunda şikayet edilebilir, edilmelidir de…

Ama suçsuz olan bir genç üzerinden, kıskançlık krizine kapılarak değil!

******

Hazır ayna elinizdeyken, o gencin yerinde olmayı ne kadar isterdiniz diye bir soruverin kendinize…

Neden olamadığınızı da bir sorun isterseniz…

Mesela, yarın öbür gün çocuğunuzun da eline bir ayna alıp, aynı soruları soracağını da unutmayın isterseniz…

******

Dizileri, filmleri keyif için izleyin derim, az biraz da ders alınabilir tabii ki, lakin RTÜK’e şikayette bulunmak için harcayacağınız zamanı yaşamda daha iyi bir rol kapmak için harcayınız isterseniz; zira oğlunuz, kızınız, onların oğulları ve kızları da gün gelecek senaryo yazacaklar; bıraktığınız miras doğrultusunda…

Bir gün bu haller de konu olacak: Vergilerden başını kaldıramayan, asgari ücret ile ev kirasını, elektrik, su, telefon, ısınma, beslenme masrafını karşılayamayan halk kendini yalnızca RTÜK’e dizi karakterlerini şikayet ederken ifade edebiliyordu…

Dolayısıyla da devlet işlerine karışmamış, imzadan geçen yasalara kulak kabartmamıştı…

Anılarını anlatırken dedem şöyle demişti: Ne güçlüydüm, nasıl forsum vardı, biliyor musun, evlat! Hem Bihter ile Behlül’ü şikayet etmiştim, hem Muhteşem Yüzyıl dizisini…

******

Beğenmediniz mi yukarıdaki senaryomu; ayol elinizde aynanız varken, hali hazırda henüz zamanınız tamamlanmamışken, değiştiriverin senaryomun beğenmediğiniz yanlarını!...

Vallahi kırmış, üzmüş olmazsınız beni; senaryomu beğenmeyip, değiştirin, yeter ki!

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..