Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Aralık '07

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Senaryo gereği; solculuk

Senaryo gereği; solculuk
 

"Ekonomistlerin savurganlığa ve düzensizliğe, estetlerin çirkinlik ve iğrençliğe, hukukçuların adaletsizliğe, hekimlerin hastalığa, ermişlerin ise yedi büyük günaha karşı tepkileri olmalıdır."

Bernard Shaw

Kabul etseniz de etmeseniz de TV dizileri, Aziz Nesin `in dilimize pelesenk ettiği zekâ aritmetiğini bile geride bırakarak, memleketi topyekûn daha yüksek bir yüzdelik basamağa taşımaktadır. Birkaç hafta önce Hollywood senaristlerinin başlatmış oldukları (hemen hemen her kesimden haklı olduklarına dair destek bulmaları da ayrıca önemlidir) ve hâlâ anlaşmaya varılamayan grevlerine, bizdeki senaryo yazarları derneği ve benzeri oluşumlar da destek verme kararı almışlar. Oldukça yerinde bir karar, neden mi? Çünkü; i. Yazmış oldukları senaryoları evirip çevirip yine de benzerlikten kurtaramadan çalıyorsanız, siz de bir şekilde konunun muhatabı oluyorsunuz da bu yüzden.

2. Ancak gerçek emek savunulabilir düsturuyla olaya bakarsak, elbette yaptığınız işi hak ettiğinizi düşünmüyorsanız, değil grev söz hakkı bile isteyemezsiniz. (Bizdeki senaristlere acaba böyle bir durumda kaç kişi destek verir ve edebiyatçı senaristler de almış oldukları büyük paralara rağmen greve katılırlar mıydı?)

3. İnsanların yaşamış oldukları gerçek acıları, dönemleri, uyduruk kalem oyunları ile sırf para kazanma hırsınıza kurban ediyorsanız... Bir izleyiciyi bile düşündürmek, hayatı sorgulatmaktan acizse-niz, yaratıcılık denen payeden nasiplenmemişse-niz, elbette karşı çıkacak bir haksızlık yaşamıyor-sunuzdur ve savunulacak pek bir şeyiniz de yoktur ortada... Dizinin sonuna kadar haklısınızdır...

DENİZ GEZMİŞ VE DÖNEMİ

Bu dizilerin biz izleyicilere yansıyan mutfak sonrası görünümlerden ilk ciddi şaşkınlığımı, Hatırla Sevgili adlı dizi ile ilgili bir haberle yaşamıştım. Bir hayli tartışılan malum `aşk dizisi`nin Deniz Gezmiş ve dönemine öylesine bir kamera çevirdiği günlerde, ATV Haber muhabiri 68 gençliğini canlandıran gençlere mikrofon uzatmış, Deniz Gez-miş`in kim olduğunu sormuştu. Kimisinin set işçisi, kimisinin ajanstaki abi , muhtar, bizi buraya (Beyazıt Meydanı `na) getiren servis şoförü, kimilerinin de dışişleri bakanı, milletin vekili, gazeteci gibi cevaplarını duymak bile yapılan işin ne kadar ciddi bir hazırlık ve ne kadar dönem filmi ya da TV dizisi sever bir toplum olduğumuzun açık göstergesi idi. Ayrıca ne kadar iyi hazırlanılmış bir dizi olduğunu bu haberi izleyenler görmüşlerdir. Anlaşılan dizide rol alanlara hiçkimse hiçbir açıklama yapmamış, neyi canlandırdıklarını, nasıl bir havayı ve dönemi soluduklarını hem kendi hem de dizi ekibinin cehaleti olarak yüzeysel yaşayacaklarını bilmeyeceklerdi. Sonradan birileri merak edip araştırmış mıdır? Bilmem. Ama görünen o ki oynayan kadar izleyenlerin de büyük çoğunluğu bu acayipliğe dahil olmuşlardır.

MARKSİZM VE AYDINLANMA

Asıl değinmek istediğim, kendimi paraladığım ama anlamadığım ve artık ciddi olarak sinir bozucu bir raddeye geldiğine inandığım; ille de her dizide bir genci solcu bir figür olarak kullanma gayretidir. Bugünkü tarih itibarı ile oynamakta olan bütün dizilerde, konu genellikle iyi satan `aşk ` temasından beslenmektedir. Kastedilen aşk da, ne öyle Genç Werther `in Acıları ne de herhangi bir Sheakespear uyarlamasıdır. Tekrarın tekrarı olan, sıradan bir aşk düzenlemesinin fonuna, ilgi çekeceği ve tartışılacağı düşünülerek, ayrıca sol ideologlar da sesini çıkarmayacağından dolayı arada bir solcu figür kullanılır.

Kime ne zararı vardır ki hem sonra ilerleyen bölümlerde istenen kıvama ve düzene çekilecektir. "Bak herkes değişti sen hâlâ aynı yerdesin" söylemini koro halinde izleyenlere söyleteceklerdir. İdeolojik söylemlerin kesinlikle yer almadığı, kendilerince hafif sembollerle tarif etmeye çalıştıkları göstermelik roller ile Marksizm `in ya da Aydınlan-ma `nın artık geçersiz olduğunu iddia edeceklerdir. Bu dizilerin olmazsa olmazı cipler , villalar, nerden geldiği belli olmayan servetler izleyenleri büyüleyecek ve birgün ben de öyle olabilirim hayali ile uyutmaya devam edecektir. Dizilerde öne çıkan ürünlerin pazarlanması , söylemlerin günlük hayatta kullanılması, mağazaların, villaların/yalıların derinleşen sınıfsal ayrımı izleyenlere kabul ettirerek, bulunduğu sınıfın mağrur suskunluğu ile evine kapanıp ekrana hapsolmasını sağlamaktadır. Güçlü kişilerin servetleri karşısında boyun eğmeyi ve itaat etmeyi, eleştirmemeyi öğütlemektedir. Dizilerde kullanılan solcu tiplemeler gibi sonuçta muhalif olan herkes güçlü olanların istediği kıvama gelecektir. Bakınız; Yeditepe İstanbul `un eve kapanan, zavallı durumda gösterilen solcu tiplemesine. Yeni başlayan Kelebek Çıkmazı adlı dizinin uzatmalı üniversite öğrencisine.

Bu dizilerde genel olarak verilmeye çalışılan, eskimiş gibi gösterdikleri fikrin değişimine dayandırılır. İzleyicide nostalji ya da "ah, ne güzel günlerdi veya aman bir daha Allah o günleri göstermesin" iç seslerini yankılandırarak aslında terk edilen, geride kalan, iyi-kötü bir hatıra hissi özellikle yaratılmaktadır. Çünkü her ne kadar senarisderin elinden çıkıyor gibi görünse de yayın sürecine kanal yöneticileri karar vermektedirler.

KREDİ KARTLARI AYARI

Mesela, şayet kendilerini o kadar sorumlu hissediyor ise bütün TV dizi cemaati, neden daha yakın bir tarihte hortumlanan bankalardan dolayı işsiz kalanları, hakları gasp edilen Telekom çalışanlarını, tersane işçilerini, kredikartları yüzünden intihar edenlerin hikâyelerini yapmıyorlar.

Acaba tutmaz diye mi? Yoksa başka nedenleri olabilir mi? Bu ülkede kredi kardarının toplumsal hareketliliğe karşı sübap görevi gördüğünü, eğer bu kadar kontrolsüz dağıtılmasaydı bugün hiçbir iktidar, bırakın ikinci dönemini, beş yıllık süresini bile ta-mamlayamadan ayrılmak zorunda kalacağını, Arjantin olmaktan korkmanın karşılığı olarak herkese birden fazla kredi kartı ve sınırsız tüketici kredisi verildiğini, insanların artık yalnızca salak saçma dizileri izlemek ve borçlarının asgarisini ödeyebilmek için, çalışmak ve didinmekten başka yaşamlarının bir anlamının kalmadığını, sosyal-kültürel çöküşü, aile içi şiddeti, intiharları, bunalımları anlatabilecek senaryolar neden yazılmıyor acaba? Gerçeklikten uzak, kapitalizm yanlısı postmodernist fikirlerin solun tarihini ve muhasebesini tutmaya çalışmaktan vazgeçilmelidir... Doğruyu yanlışla, iyiyi kötü ile harmanlama ısrarı bir kenara bırakılmalı ve insanların bugün yaşamış oldukları açmazlar gözler önüne serilmelidir.

ERKAN DOGANAY doganayerkan@gmail.com

 
Toplam blog
: 31
: 895
Kayıt tarihi
: 17.06.07
 
 

Hayattan alıyorum bütün kaynağımı. Sokağı takip ediyorum, insanları gözlemliyorum, kendimi sorguluyo..