Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Eylül '07

 
Kategori
Dostluk
 

Senden evvel ölem!

Senden evvel ölem!
 

Sizin hiç "senden evvel ölem" diyebileceğiniz bir dostunuz oldu mu?

Ya onun için tüm dünyayı karşınıza alabileceğinizi bile bile dostunuz tarafından inatla çemberin dışına itildiğiniz?

Ona ne olduğunu bilmek istersiniz, neden bu kadar yıkıldığını öğrenmek ve bak ben buradayım, yanındayım, bir omuz mesafendeyim hadi uzat ellerini ve yaslan bana diyebilmek istersiniz. Fakat bizzat dostunuz bağlar elinizi, kolunuzu. Senden evvel ölem diyerek. O böyle yaptıkça da daha bir katlar acınız, daha bir artar, çoğalır. Şahin olup uçsanız da, yağmur olup dönseniz de gözyaşına boşa çıkan çabalarınız kahreder sizi.

Yine de yılmazsınız, çünkü o sizin en kötü gününüzde size el veren tek kişi, sığındığınız en en sıcak liman olmuştur. Heyy arkadaş söyle yine efkarlı mısın? Söyle dost elinden yaralı mısın? Söylemez. Yalnızca İçini parçalarcasına “ötme bülbül ötme, şen değil bağım”dır tek dediği. Kilit vurur tüm kapılarına. Nedenini çözemezsin. Neden sorularıyla tek başına bırakır gider seni acırsın. Yalnızca acırsın! Ve yine şiirler sığınırsın. Yine şairlere ve türkülere. “belki bu yüzden içimde bir sonbahar acıyor; öyle acıyor ki acılar acısız kalıyor; mevsimler üstüme devriliyor; mevsimler üstüme devriliyor kışlar kış`sız kalıyor! devrimler öksüz, kalemim safsız kalıyor! Yılmaz Odabaşı.”

Ve sen onu teselli edeceğin yerde yine o seni teselli eder. Ağlama der, ağlama sebebim olma gayrı der. Ne ağlarsın? der. Bu da gelir buda geçer der. Ve her zaman olduğu gibi yine oyunbozanlık eder, herkes kendi acısını kendi yaşamalı der gibi adeta. İyide o zaman dost olmanın anlamı ne ki? Nasıl inanırım o zaman ben, benim dostum olduğuna. Söyle kalbinde güneş asılı dost söyle.

Al işte şiirlerdeyim yine. Ne olur dost, bırakıp gitme beni yine şiirlere.

Yitirilmiş ne varsa

Çirkin çiçeklerle dolu katil bahçelerinde dolaştım
Dalgındım
Bıçak sırtı yaşamalarım
Penceresizliğim
Ve öksüz düşlerim vardı ceplerimde
Uğultusuzluğumu özlemiştim
Hala bir ceylan ağlıyordu içimde
Hiç yoktan vurulan

Senin şehirlerin uyurken
Benim gözlerimi bıçakladılar
Kör bir balıkçıyım şimdi
Görmediğim vapurlara el sallıyorum
Rüyalarım da yaşlanmıyor

Kaybolan eylül gemilerimi
Sonbahar sesimle çağırsam gelir mi
Ah vurulası yüreğim
Süpüremedin kapından yalnızlığı
Örselenmiş paslı yüreğim

Ellerim yumuk
Orman karanlıkları omuzlarımda
Ve ardından ağlayan
Ezgisiz türkülerdi gözlerim
Senin gözlerinin pusuna saklanıp
Senden kalan bu yıkıntılar arasında
Bizi büyüten ellerini aradım
Öpülesi ellerini

Susuşlara prangalı dil
Kanlı düşler kuyusunda
Ölüm çığlıkları atabilir

Gözyaşı göllerinde durulanmalar vaktinden geliyorum
Sonunu hep unuttuğum
Dilsiz şarkılarım vardı
Ağlatan inleten
Şimdi
o şarkılar beni unuttu

Yıkık kentler konuşmaz bilirim
Cam kırıkları ve kırık dallar var
İncinen yüreğimin yaralarında
Ve bilir misin
Güller hiç uyanmaz bu vadide
Gözlerin düşer aklıma
An gelir şavkın vurur yüzüme
O zaman vakit ölüm olur dudağımda
Kaçsam yakama yapışır gözlerin

Yılları ve yolları ödünç aldım
Yastığımdaki çukura dolan korkulu geceden
Düş düşkünü çocukluğumu çalmış namlı sevdalılar
Üstüne üstlük sensizim
Yani gölgesiz dolaşıyorum
Artık intiharlar da öldürmez beni
Yüreğimde konaklayan hüzünler
Senden gelir

Al…

Dün gece seninle yoğurdum bu şiiri

Ekmek buğusu mübarekliğinde
Sıcacık
Nasıl olsa sana çıkmayan yol yok
Kaybolabilirim kuytularda
Dalıp dalıp giderim başka diyarlara
Bir gün dönmeyiveririm

Ama sen
Yine de biriktir göz yaşlarını
Belki bir gün
Tutuşturur seni bensizlik
Belki bir gün
Sen de beni ağlarsın

Hoyratım benim
Şafaklar düşmüş alnına
Kırlangıçlar uçmuş koynuna
Bak hala aynı şarkıda irkiliyoruz

Bu aşkın adresi dursun sende
Kelepçeli kuşlar
Yuva kurmadan gözlerimize
Belki geri döneriz
Ve geri veririz birbirimize

Yitirilmiş ne varsa....

KAHRAMAN TAZEOĞLU

 

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..