Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '14

 
Kategori
Öykü
 

Senden önceydim

Küçük bir köpek vardı. Öğle vakti güneşten korunmak için bir ağacın gölgesinde dinleniyordu. Zincire bağlıydı. Koruması gereken iki katlı bir binaydı. Yemeği henüz önüne konmamıştı. Sanki ağzını şapırdatıyordu. Açlığı her halinden belliydi.

Arada bir kuyruğunu sallıyordu. Ön ayakları üzerinde uslu uslu durması aşçının dikkatini çekti.

“Kanka oğlum yemeğin birazdan gelecek. Önce kazandaki yaptığım yemeği karıştırayım. Hemen geliyorum.”

Köpekten ‘anladım’ der gibi bir hırıltı duyuldu. O an binanın nöbetçisi Kanka’ya doğru ilerledi. Aşçı onu gördü.

Hüseyin bey Kanka’ya göz kulak oluver. Yemeğini şimdiGetireceğim.”

“Tamam Emin dedi ekledi. Kanka bu gün çok uslu. Onun yiyeceğini geciktirme.”

Kanka hırıltı çıkardı. Anlamıştı sanki. Köpeğin burnuna et kokusu geliyordu. O mis gibi kokan et kokusuna ağzını daha da çok şapırdatıyordu. Koruduğu binanın insanları hep dostuydu onun. Ama önünden bir kedi geçsin düşmandı ona. Geceleri binanın önünden köpek geçsin canavar kesilirdi. Birde binaya girip çıkan yabancı insanlara hırlardı. Bu hırlamalar gece olursa binaya bir görevli dışında hiçbir yabancı insan içeriye giremezdi.

Yoldan geçen arabalar Kanka’nın tek ilgi alanıydı. Bazen duvara kadar gelir ön, ayaklarını duvara dayar ne olup bittiğine bakardı. Arabalar yoldan vızır vızır geçerken belki içlerindeki insanlara bakardı. Önündeki kaldırımdan geçen insanlar tehlikesiz olduğu için Kanka’ya kuçu kuçu diyerek sesleriyle severlerdi.

Birden mutfağın kapısı açıldı. Hedefini onikiden bekleyen köpek sevinç göstermeye başladı. Aşçı elinde içi dolu çanağı köpeğin önüne koydu. Sonra eliyle onun başını okşayarak geldiği gibi gitti.

Binadan öğrencilerin sesleri geliyordu. Okuldan yeni gelmişlerdi. Birazdan akşam yemeğine geçecekleri için sevinçliydiler. Kimisi bağırıyor kimisi çağırıyor. Onların bu haline bina görevlisi pek ses çıkarmıyordu. Yalnız itişip kakışmalarına yaramazlıklarına kuralları ihlal edenlere karışıyordu.

Öğrencilerin bulunduğu odaya mutfakta görevli başka bir öğrenci geldi. “Yemek başı” deyince paldır küldür aşağı inmeye başladılar. Görevli sesleri duyup odasından çıktı.

İtişip kakışan bir öğrenciye “Aslanım sen burayı ne zannediyorsun. Sesin ta dışarıdan duyuluyor.” Dedi. Öğrenci hatasını anlamış sus pus olmuş sessizce aşağıya indi.

Mutfakta masalar tamamen doldu. Görevli öğrenciler tencerelerindeki yemekleri kepçe ile boş tabaklara doldurmaya başladı. Beş altı dakika içinde mutfağı tabak kaşık sesleri doldurmaya başladı. Masalarda kimisi su içiyor, kimi ekmek koparıyor kimisi tabağından yemeğini yiyordu.

Onbeş yirmi kadar öğrenci mahzundu. Ne iştahlıydılar ne de yemek yedikleri için coşkuluydu. Onlar için alışılması zor bir ortamdaydılar. Henüz evlerinden yakın ayrılmış yeni öğrencilerdi onlar. Yaşları küçüktü. Bir şeyi kavramakta zorlanıyorlardı.

Görevli bunlardan birine dikkat kesildi. Çocuğun ayağında çorabı yoktu. Giysisi kıyafeti düzenliydi. Sırtında gömlek vardı. Pantolonu ütülüydü.

Görevli “Aslanım patatesleri üşütürsen hasta olursun. Sonra işin doktorlara kalır. Bir dahaki sefere ayağında çorabın olsun.”

Yemeğin sonuna gelmişlerdi. Öğrencilerden biri duaya başladı. Öğrenciler ellerini açmış okuyanı dinliyordu. Dua sonunda görevli

“Yeni gelenler yemek duasını öğrensin. Duayı olan arkadaşlarınızdan alıp ezberleyin. Birde masalarınızın üzerine döktüğünüz ekmek kırıntılarını parmağınızla toplayıp yiyin. İsraf olmasın.”

Murat Bey iki haftadır şehir dışındaydı. Sempozyuma katılmıştı. Dini sohbetler ediliyordu. Onun gibi bir çok yerden gelenler vardı. Sempozyumun bir amacı da bilgilendirmekti. Günler neşeli geçmişti. Mehmet bey edindiği bilgileri not etmiş onları kontrol ediyordu. Masanın üzerindeki telefon çaldı.

“Alo Hüseyin bey siz misiniz. Nasılsınız iyi misiniz?”


Hüseyin “İyiyim. Sağolun. Gittiniz ardınızdan sizi arar olduk. Ne oldu ne yaptınız bişşr bilsek sevineceğiz.”


Mehmet “Büyüklerimin sohbetlerini dinledim. En çok ilgimi çeken buradaki idarecimizin amentüden bahsetmesi oldu. Diğer dinlerin amentüleri ile karşılaştırma yaptı.”


Hüseyin “Sizin söylediğiniz gibi binamıza bir köpek bulduk. Uslu mu uslu. Yalnız yabancılara çok havlıyor.”


Mehmet “Sempozyum bugün bitti. Birazdan yola çıkacağım. Akşama orada olurum.”


Telefonu kapattılar. Mehmet son kez notlarına baktı. Hazırlanmaya başladı. Paralarını kontrol etti. Evine ve çocuklarına aldığı poşetteki hediyelere baktı. Çocuklarının seveceği şeylerdi. Sempozyumun yapıldığı binadan ayrıldı yola koyuldu.


Hava kararmak üzereydi. Yıldızlar parıltıları ile göz kırpıyordu. Bir köpek fena halde zincirini gererek havlıyordu. Mehmet bey bir süre kapıdan içeriye giremedi. Binadan ise sesleri duyup çıkıp gelende yoktu.


İçeri giremiyordu. Onca yıl bu binada çalışmış buranın gedikli görevlisi kendini bilmez bir köpeğe yenilmişti. “Sus bakalım. Ben burada yıllarca çalıştım. Sen yokken burayı ben bekliyordum. Çekil bakayım kenara.”


Kanka bütün söylenilenleri anlamış gibi önce sustu sonra kenara çekildi. Mehmet “Senden önceydim. Sen kim oluyorsun?”


Köpek bu sefer başını eğip ağlar gibi ses çıkardı. O an binanın kapısından Hüseyin Hoca çıktı. “Demek geldiniz.Bende geldiğinizi köpeğin sesinden çıkardım.”


Mehmet hoca “Köpek bayağı akıllı. Kim olduğumu sezdi sesi kesti.”


Birlikte binaya girdiler. Henüz akşam olmuştu.Öğrenciler yemekhanedeydiler. Hüzeyin ve diğer hoca idare odasındaydı. Konuşuyorlardı. Bir öğrenci idare odasının kapısını tıklattı. İçeriye girdi.


“Hocam köpeğe yemek vermeye çıktığımızda yerinde yoktu. Zincirini koparıp kaçmış.”


Hüseyin hoca Hayırdır kim söker ki yere çakılı zinciri. Tamam sen gidebilirsin.” Dedi mehmet beye döndü. “Hocam biz de aşağıya yemeğe inelim.”


İki görevli odalarından çıkıp aşağıya yemekhaneye indiler. Yeemekte patates pirinç pilavı ve elma kompostosu vardı. Öğrenciler aç oldukları için konuşmadan iştahla yemeklerini yiyorlardı.Görevli öğrenci hocalarada yemek verdi. Ardından pilav ve komposto. Yemek sonu yaşı küçük bir çocuğa yemek duası okuttu. Öğrenci yeni ezberlediği duayı su gibi okudu.


“Aferim dedi Hüseyin hoca. Demek çalışınca oluryormuş.”


Mehmet hoca “Kaçan köpeğin sesi geliyor dışarıdan bir bakıver hocam.” Hüseyin yerinden kalktı gitti. Az sonra geri geldi.


Hocam dışarıda bir tane değil iki tane köpek var. Biri Kanka.” Kanka erkekti dişisini bulmuştu. O akşam dişi köpeğin Kanka’nın yanında kalmasına izin verildi. Buna en çok sevinen öğrenciler oldu. Yatma saatlerinde bir çok öğrenci pencereden Kanka’yı ve dişisini seyretti. Tabi bu uzun sürmedi. Öğrencilerin pencereye üşüştüğünü gören Hüseyin hoca pencereden bakmayı yasak etti.
          

Tuna M. Yaşar

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..