Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ekim '10

 
Kategori
Öykü
 

Seni düşünmek güzel şey

Seni düşünmek güzel şey
 

seni düşünmek...


İkisi de aşk için sebep gerekmediğine inananlardandı. Birbirlerine deli gibi âşıktılar, hepsi bu. Zaten bu; her şeyi anlatmaya, her şeyi açıklamaya, her şeye anlam katmaya yeten bir duyguydu. Daha fazla açıklama çabası, bu hissi değersizleştirmek olurdu. Ete kemiğe büründüğü anda dokunulabilir hale gelip, her dokunulabilir şey gibi; aşınabilir, kırılabilir, yıpranabilir, yok olabilirdi bu his… Bunu bildikleri için birbirlerine hiçbir zaman o soruları sormadılar: “Beni neden seviyorsun?”, “Neden ben?”. Çünkü biliyorlardı ki; onlar “sadece birbirlerini” sevmek için yaratılmışlardı. Çünkü biliyorlardı ki; birbirlerinden başkasıyla “aşk” olamazdı… Bu yazgıydı… Biliyorlardı… “Nedensiz” seviyorsanız; gerçekten âşıksınızdır, biliyorlardı…

O sabah her günkünden farklı uyandı Arda. Diğer iki gazeteci arkadaşıyla yürüttükleri ve çok uzun zamandır devam eden bir çalışmanın sonuna gelinmişti artık. Ülkede devam eden savaşın sonlandırılması için hiç o güne kadar ciddi adımlar atılmamıştı. Ancak hem değişen dünya konjonktürü, hem teknoloji, hem ekonomi, hem de ülkede yaşayan insanların artık bu sorunun çözülmesi için diretmeye başlamış olmaları, bazı şeylerin değişebileceği umudunu doğurmuştu ilk defa. Ve Arda da, bu süreçte yaptığı cesur haberler ve röportajlarla sorunun detaylarını kamuoyuna duyurmuş, çatışan tarafların görüş ve beklentilerini haberleriyle eşit şekilde yansıtmış, toplumda bu konuda ciddi bir farkındalık oluşmasına yardımcı olmuştu. Hatta kimileri onun o seneki Nobel barış ödülünü alabileceğini dahi öne sürmüşlerdi.

Ve işte o büyük gün gelmişti. İki saat sonra kalkacak uçakla yıllardır savaşın sürdüğü dağlara gidecek olan Arda, yatak odasında tuvalet aynasının önünde kravatını bağlarken arkasından sokulup sımsıkı sarıldı Sıla O’na. Gözlerini kapayıp, sevdiğinin kokusunu içine çekti. Bütün hücrelerini O’nunla doluydu şimdi. “Allah’ım mutluluk bu…” diye düşündü; O’nu hissetmek, O’nun kokusunu içine çekebilmek -bazen Arda yanında değilken bir anda kokusu gelirdi burnuna sanki- , O’nu sevmek, O’nun kendisini sevdiğini bilmek… Sonra önüne geçip kravatı düzeltmesine yardım etti ve “N’olur dikkatli olun, benim sana ihtiyacım var, sensiz yaşayamam ben…” dedi. “Tamam Sıla, merak etme sen, bugün son biliyorsun” dedi ve küçük bir öpücük kondurdu dudaklarına, O’nu sımsıkı sardı birkaç saniyeliğine -yıllar önce evlerinin kapısının önünde sarıldıkları o küçücük/kaçak an geldi aklına-, sonra saçlarını okşadı bir süre. Sonra da “Hadi, ben gittim” dedi ve çantasını kapıp, aşağıda, O’nu da alıp, havaalanına birlikte gitmek için bekleyen diğer iki gazeteci arkadaşını daha fazla bekletmemek için aceleyle çıktı.

Sıla saate baktı O çıktıktan sonra. Kapıyı kapattı, mutfağa geçti, “Saat 9, demek ki 11 gibi beni arar kavuşunca” diye düşündü, televizyonu açtı ve masaya oturdu; bir yandan televizyon izlerken, bir yandan da atıştırmayı severdi oldu olası. Hatta kendi aralarında; “Bize kocaman bir mutfağı ve bir de banyosu olan bir ev yeter aslında, ne de olsa hayatımız buralarda geçiyor” diye söyler, gülerlerdi hep. Kendine bir fincan kahve hazırladı. “Evleneli tam 5 yıl oldu” diye geçirdi içinden. Artık ikisi de bir çocuk sahibi olmak istiyorlardı ve bu konuda planlar yapmaya başlamışlardı bile. Arda dönünce ilk iş doktorlarına gidip bu planlarını paylaşmak olacaktı. İçi kıpır kıpırdı. Arda’yı düşünürken hep böyle hissederdi: “Uçuyor gibi…”. O anda cep telefonunu nereye koyduğunu hatırlamaya çalıştı. Kalktı, etrafa bakındı ve sonunda yatak odasında, yatakta buldu telefonunu. Sabah çalar saati çaldıktan sonra telefonu yastığının yanına koymuş bir süre daha uyumaya devam etmişlerdi. Telefonun şarjının bittiğini gördü ve şarj aletini de alarak mutfağa geçti. Telefonu şarja taktı, “Biraz şarj olsun öyle açayım” diye düşündü, oturup atıştırmaya ve televizyon kanallarını gezinmeye başladı. Bir saat kadar oyalandıktan sonra masanın üzerinde duran laptopunu yanına doğru çekti, bilgisayarı açtı, televizyonun sesini kıstı, “Maillerime bakayım” diye düşündü ve mail adresine girdi. Gelen kutusundaki en son mesaj Arda’dandı. 45 dakika önce gelen mesajı yoldan, cep telefonundan göndermişti demek ki Arda. Bu yönünü seviyordu Sıla Arda’nın. Deli bir yanı vardı Arda’nın. Romantikti. Ve Sıla da seviyordu bu yanını işte. “Deli” dedi kendi kendine yüzünde o tarifsiz gülümsemeyle ve mesajı okumak için açtı:

“Sanki bin yıldır tanıyorum seni. Seni ilk gördüğüm anda da böyle hissetmiştim. Tanıdık, yakın… Hep bir parçamdın sanki… Sanki hep bendeymişsin gibi, sanki ben yaratılırken içimde senle yaratılmışım gibi… Hiç yabancılamadı yüreğim de, bedenim de seni… Sıla; yaban gülüm, seni seviyorum. Bana “nehirler gibi bakan sıcacık gözlerini” seviyorum. O "deli yüreğini" seviyorum. Seni düşünmek çok güzel şey, aslında bu hayatta sadece seni düşünmek güzel şey… Sadece seni düşünmek… Ve son bir şey daha; belki sana bugüne kadar bunu hiç söylemedim, nerden aklıma geldi onu da bilmiyorum ama bunu bilmeni istiyorum, bugüne kadar hayatımda hiç kimseye “Yaban gülüm” demedim ben. Kimse bana böyle hissettirmedi çünkü. Oysa sana ilk tanıştığımız zamanlardan beri -henüz birbirimize açılmamışken den beri yani- hep “Yaban gülüm” diyorum ben. İçimden söylerdim ilk zamanlarda… Sonraları seninle konuşurken, gözlerinin içine dikip gözlerimi bakarken, içimden hep “Yaban gülüm” dedim ben sana. Sensiz sana konuşurken… Yüreğimin en yaban yerinde, hoyrat bir sevdayla açan Yaban gülüm…”

Sıla mesajı defalarca okudu. İçi içine sığmıyordu. Evdeki sessizliği, çoğu zaman varlığı dahi unutulan ev telefonun çalması bozdu. Arayan gazetenin yazı işleri müdiresi Nalân hanımdı. Nalân hanım hep soğuk bir kadındı ama bu kez sesinde farklı bir şeyler olduğunu hissedebilmişti Sıla. Zaten telefonu bırakıp, olduğu yere yığıldığında aklında sadece birkaç kelime kalmıştı; “Aradım cebin kapalı, Havaalanı kavşağında, kırmızı ışıkta geçen kamyon, üçünü de kaybettik Sıla, üzgünüm, hastaneye götürülüyor naaşları, bekle, ben gelip alacağım seni…”

 
Toplam blog
: 160
: 2717
Kayıt tarihi
: 16.04.09
 
 

Öykü Şiir Deneme ..