Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '07

 
Kategori
Bilim
 

Senin aklın ermez

Senin aklın ermez
 

Konuşmaya başlayan çocuk, önce çevresini merak eder. Sürekli sorar. Çoğu kez de sorularına yanıt alamaz. Çünkü çevresindekiler onun sorularına yanıt vermesini bilmez. O da öyle büyümüştür, sorduğu sorularına yanıt alamadan. Büyüdükçe soru sorulmayacağını ve hatta soruların yanıtlarının seçeneklerinin olduğu öğretilmiştir ona. Bu seçeneklerden herhangi birini işaretleyebileceği ya da yazı tura atarak doğru yanıta ulaşılabileceği söylenmiştir. O da buna inanmıştır.

Çoğu kez de sorularına “senin aklın ermez”, “nereden buluyorsun bu abuk sabuk soruları”, “şimdi başımdan git çok işim var”, “bu çocuk beni delirtecek sorularıyla” gibi çok anlamlı yanıtlar alarak soru sorulmayacağını fark ediverir bir gün.

Bir matematik öğretmeni olan Fransız Georges İfrah ise öğrencilerinin bir sorusuyla yola çıkar, iki ciltlik tam 1000 sayfalık bir kitap yazar. Bırakır öğretmenliği, iki yıl boyunca dünyanın her tarafını dolaşır. Ve “Rakamların Evrensel Tarihi” kitabını yazar. Georgs İfrah’ı bu yolculuğa çıkaran soru neydi?

O gün sıradan bir gündü. İfrah kolunun altında çantası okulun bahçe kapısından içeri girdi. O günkü ders konusu: “Sayılama dizgeleri üzerine bir çalışma” ydı. Özenle konusunu hazırlamış olmanın huzuru içinde günü başlıyordu. Bahçede birkaç öğrenci toplanmış aralarında tartışıyorlardı. Öğretmenlerinin kendilerine doğru geldiğini görünce herkesin basit gördüğü birkaç soru sordular: “Efendim rakamlar nereden geliyor?” , “Sıfırı kim icat etti?” , “Romalıların nasıl hesap yaptıklarını biliyor musunuz?” . Sorular karşısında İfrah “bu soruları kendine sormadığını” fark ederek “çok eski çağlardan geliyor” biçiminde yanıtladı ama soruların yanıtlarının bulunması için de bir şeyler yapmaya o anda karar verdi. Çocukların masum soruları karşısında bilgisizliğine ve çaresizliğine kendince önce bir mazeret bulmaya çalıştı: “Çalışma araçlarım olan aritmetik kitaplarında, okul kitaplarında sorunun sözü bile edilmiyordu. Tarih kitaplarında Hammurabi’den Caeser’dan, Marco Polo’nun, Christophe Colomb’un yolculuklarından söz ediliyordu da sayıların yolculuğundan bahsedilmiyordu” diye düşünmesine, karşın masum sorular beynine bir kıvılcım atmıştı. Bu soruların yanıtları mutlaka bulunmalıydı diyerek kısıtlı bütçesiyle yola çıktı ve sorunun yanıtını aramaya başladı.

Biz ne yapıyoruz? Konuşmaya başladığı andan beri çocuklarımıza soru sorulmaması gerektiğini, sorsa da yanıt alamayacağını öğretiyoruz.

Üç gün önce okullar tatil oldu. Çok yorulan çocuklarımıza uzmanlar dinlenmelerini öğütlediler. Üst katta oturan komşumun oğlu da bunlardan birisi. Cuma günü annesi ile bizim evde oturuyorduk. Kapı çaldı, komşumun 6. sınıfta okuyan oğlu geldi. Annesinden anahtarı istedi. Elinde de karnesi vardı. “Karnesinde notlarının nasıl olduğunu” sordum. Karneyi uzattı: “Bir tane 1 im var” dedi. Karneyi aldım, 1 olan ders matematikti. Ben de “Şimdi eve çık, bu gün dinlen. Çevrende matematik öğretmeni kaynıyor. Bizim evde iki, karşı komşunda bir matematik öğretmeni var. Yardım alabilirsin. Bir çalışma planı yap yarın bana gel. Birlikte gözden geçirelim ve ben sana yardımcı olayım” dedim. Karneyi elimden aldı: “Öğretmenler bir hafta dinlenin, çok yoruldunuz dediler” dedi ve yukarı çıktı. Bir daha da bana uğramadı. Çocuklarımıza beynin dinlenmediğini neden öğretmiyoruz. Acaba, birçok bilginin nereden geldiğini bilmediğimizi kendimize bile itiraf edemiyor muyuz? Soruların insan üzerinde derin etkilerinin olduğunu bilmiyor muyuz? Ya da soruları yanıtlama isteğimiz mi yok? Evren üzerindeki birçok olayın öğrenilmesi gerekmediğine mi inanıyoruz? “Neden, niçin, nasıl, ne, neyi” sözcükleri bize bir şey anlatmıyor mu? Yoksa belleğimizin derinliklerinden “senin aklın ermez” sözcükleri mi yaşamımızı belirliyor?

İnsan dört taneye dek olan nesnelerin sayısını saymadan söyleyebiliyormuş. Eğer nesne dörtten fazlaysa insan sayıyormuş. Örneğin; Güney Amerika yerlilerinden Abiponlar dördü geçen nesneler hakkında soru sorulduğunda “sayısız” yanıtını veriyorlarmış. Bunun nedeni sayıların soyut oluşundan ileri geliyor olabilir. İnsanlar sayı saymayı bilirler ama sayılarla nesneler arasında ilişki kurarken çoğu kez zorlanırlar.

İnsanlar soru sormayı bilmezler ve sorulara yanıt vermeye de zorlanırlar.

Nedir kolay olan, soru sormayacaksın ve senin aklın ermeyecek. Ya da soracağımız soruları b ile başkaları belirleyecek. Önceden bilinen sorulara da onlar bildikleri yanıtları verecek.

İşte beni bu öğrenmede ki çaresizlik kahrediyor.

Ve bir türlü buna aklım ermiyor…

Kaynak: Rakamların Evrensel Tarihi I -Georges İfrah Tübitak

 
Toplam blog
: 222
: 1359
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

Matematik öğretmeniyim. Liselerde okutulan MEB Talim Terbiye Kurulundan onaylı matematik ders kit..