Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ocak '13

 
Kategori
Deneme
 

Senin balığın kaç santim?

Senin balığın kaç santim?
 

Değerli okurlar Mart 2011 'de yazdığım yazıyı sizinle paylaşmak istedim.

İnsanların yaşamasında su ne kadar önemliyse yiyecekte o kadar önemlidir. Allah canlıların yaşaması için her türlü kaynağı sunmuş. Vahşi doğa kendi içinde dengeyi bir şekilde korumaya çalışıyor etoburlar, otoburlar azalarak veya  çoğalarak yaşamlarını sürdürüyorlar.

İnsanların işi biraz daha zor bazen yaşamak için yemek , bazen lezzeti sağlamak bazen de yemeği sanata dönüştürmek. Nedeni ne olursa olsun hayatımızda yemek kaynaklarının çok önemi var.

Güzel bir lüfer yanında zeytinyağlı pırasa, kereviz, fasulye ve güzel bir salata ne güzel olur, meraklıysan bir bardak beyaz şarap veya bir duble rakı.

Dikkat ettiyseniz tavuk demedim, biftek de demedim bu yiyeceklerde  biraz şüphem var.

Biliyorsunuz 2. Dünya Savaşı sonrası özellikle kadının iş hayatına girmesiyle birlikte dışarda yemek yemek hatta atıştırmak. Avrupa’daki sandöviç kültürü biraz değişime uğrayarak burger ve pizza kültürüne dönüştü. Peki bu ürünlerin fiyatı ne olmalıydı? Tabiki ucuz. Peki ucuz ürünü nereden temin edeceğiz? Amerika mısır üretiminde açık ara lider . Mısır ve soyadan  kendi içinde kimyasal işleme tutup  GDO'lu ürünler meydana getirdiler. Mısır, soyadan türetilen nişastalı besinler ucuz olarak et ve tavuk çifliklerine gönderildi ve hayvanlar bunları yiyerek büyüdüler, büyüyorlar. Düşünün piliçin normal kesim süresinin yarısı kadar sürede  gerek hormonlu besleme gerekse ışık oyunlarıyla hayvanı  kesilir hale getiriyorlar.  Hayvanın gövdesi gelişiyor, şişiyor ancak kemikler aynı oranda gelişmediği için ayağa kalkınca kırılan bacaklar ve ölüm, işte manzara.

Siz gönül rahatliği ile tavuk yiyebilirmisiniz? Çocuğunuza yedirebilir misiniz?
Sadece karşılaştıralım marketlerde besleme tavuğun kilosu 3-4 TL’den satılırken doğal yetişmiş tavuğun kilosu pazarlarda 15 TL’den satılıyor. Bunun nedeni sizce nedir ?

Ette fark var mı  sanıyorsunuz aynı senaryo orada da mevcut. Büyük çifliklerdeki besicilik hiç farklı değil Allah’tan doğumuzdaki meralar henüz bitmedi, terörün etkisinin kalkmasıyla biraz daha iyi duruma gelecektir . Meralarda doğal yetişen etleri düşünmeden yiyebilirsiniz ama şimdide ithal tehlikesi geldi potansiyel kansere davetiye.

Ya sebze, meyvelerimiz? Artık mevsiminde de olsa güvenilmez hormonlu güzellerler. Birde çiflik balıklarımız var oda farklı değil.

Örneğin nişasta bazlı şekerlerimiz var. Fazla kola içmeyin hatta hiç içmeyin. Kaliteli çikolata haricinde çikolata benzerleri ve şekerleme yemeyin ,çocuklarınıza yedirmeyin. Früktoz nedeniyle obezite tetiklenmesi ve sonucunda kansere neden oluyorlar. Geri dönüş yok.

Allah’ın verdiği kaynakları bilinçsizce tüketen biz insanların elinde ne kaldı? Ünlü bir liderimizin dediği gibi 40 kaldı demeyeceğim. Kalan sadece deniz balığı, irisiyle, küçüğüyle.

Çok küçüktüm ama hatırlıyorum, deniz neredeyse donmuştu. Ortaköy Caminin önünde eğilerek eliyle palamut yakalayan insanları görmek sürpriz değildi.

Arnavutköy Akıntıburnu’nda kepçeyi denize daldırdığınızda yarım teneke istavrit yakalanmasına hiç şaşırmamıştım.

Biraz daha büyüyüp Rumelikavağı’nda ilk delikanlılığımızı yaşadığımız, ilk rakıyı içtiğimiz lokantalarla balıkçıların kilolarca canlı palamudu önümüze getirmesi  unutulur gibi değildi.

Askerlik sırasında uzunca süre deniz balığı yiyememiştik ve balık diye aş eriyorduk. Kurban bayramında bir fırsatını bulup  benim gibi balık düşkünü iki İstanbul’lu arkadaşım Hüseyin ve Şahin’le birlikte  Erzurum ‘dan Hopa’ya Arhavi’ye  gitmek ve sadece balık yemek için 6 saat yol yaptığımızı söylemek şimdi bile zevk veriyor. Hele hele 5. porsiyon balığı yedikten sonra garsonun ‘’Uy öldunuzmi? gardaşım‘’  demesi bir hoş bir hatıra olarak kalmıştır. İşte balık böyle birşey hem hayati, hem lezzetli, hem sanatsal.

Bugün neredeyiz? Tükenen türler, azalan balıklar. Garibanın yemegi hamsi, istavrit artık zenginlerin masasını süslüyor kalkan ve lüfer ise hayallerimizi? Elimizdeki kaynağı neden, nasıl tüketiyoruz? Aç gözlülük, cahillik , bilinçsizlik daha ne söylenebilir ki.

Lüfer 20 cm, çinekop 14 cm, barbun 13, minekop 25 cm, tekir 11 cm, istavrit 13 cm, kefal 20 cm  bunlar minimum avlanma değerleri peki biz neredeyiz ? daha geçen hafta Çanakkalede tonlarca sardalye avlayan balıkçılar medyadaydı.  Boğazlarda sarıkanat , çinekop için pusuya yatmış gırgırlar, troller ellerinden gelse dinamit atacaklar.Nedir bu aç gözlülük ? malesef gözümüz doymuyor. Bu ufaklar tükenirse nasıl büyüyüp lüfer olacaklar ? Avlayanıyla ,satanıyla  balıkçılar bir gün balık satamaz hale geleceklerini bilmiyorlar mı?

Sonuç tek güvenilir besin kaynağımız balık bu gidişle tükenecek. 

Aklıma gelen hikayeyi aktarayım. Altın yumurtlayan tavuk!!!

Oğlan bir gün altın yumurta ile eve gelir. Anne sorar ne kadar güzel bir yumurta ,nereden buldun? Oğlu cevap verir altın yumurtlayan tavuktan . Benzer yumurta bir kaç gün daha eve gelir son gün anne dayanamaz aç gözlülük orada da kendini gösterir oğlum tavuğu keselim bütün altın yumurtaları alalım. Öyle yaparlar tavuk ölür ama altınlarda!!!

Bizimkide altın yumurtlayan tavuk misali sonunda elimizde belki kalsa kalsa balığın kılçığı kalacak.

Ne yapalım?  En az 2 yıl deniz balığı yemeyelim ki büyüsünler gelişsinler nasıl olsa ithal Somon var, çiflik balığı var, alabalıklar var bu süreyi onlarla geçirelim aksi halde eski elmalar, armutlar nasıl natürmort tablolarda kaldıysa bizim kalkanlarda  balıkçı meyhanelerindeki ağların üstünde anı olarak duracaktır. Eski Türk filimlerindeki gibi.

www.okanyasan.com

www.okanyasan.blogspot.com

 
Toplam blog
: 43
: 235
Kayıt tarihi
: 21.11.12
 
 

Mühendisim. Spor, müzik, yemek, yazmak özel zevklerimdir. ..