Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '11

 
Kategori
Mizah
 

Senin bildiklerin! Benim göremediklerim!

Genç adam işyerinden çıktı, elleri cebinde, omuzları çökük, hayattan bıkkın, yaşadıklarından yılgın ve bakışları dalgın bir halde yürümeye başladı. Nereye gittiğini kendi de bilmiyordu. Adımları onu denizin kıyına götürdü. Ne kadar yürümüştü ya da kaç saat? 

Maddi sıkıntıları vardı. Hem de azımsanmayacak kadar. Çözümsüz bir maddi sarmalın içinde çırpıyor ve çıkar yol bulamıyordu uzunca bir zamandır. Hele de bugün bankadan 3. kez telefon gelince! Ne yapacağını düşünmekten beyni karıncalanmaya başlamıştı. Düşünceler örümcek ağı gibi sarmıştı tüm gri hücrelerini. 

Sahilde uzun bir süre denize baktı, baktı… 

Aman! Nereden incelirse oradan kopsun. Dedi kendi kendine. 

Denizin kıyında sıralanan çay bahçelerinden birine oturdu. Az biraz kafasını toplamaya çalıştı. Pakette kalan son tek sigarasını çıkarttı, ceplerinde çakmak aramaya başlamıştı ki yanına şakakları hafif kırlaşmış genç biri yaklaştı. Gözleri dikkatini çekti. Pırıltılar saçıyor gibiydi. 

 

-Abi, çakmak arıyorsun galiba. 

 

-Dur! Ben yakıvereyim senin cigarayı. 

 

-Sağ ol be kardeş. Bulamadım, işyerinde bıraktım herhalde. 

 

-Olsun abi. İzin var mı? Yanına oturabilir miyim? 

 

-Eh! Bir çakmak verdin. Otur bakalım. 

 

Kendi kendine düşündü.-Şimdi de tam sırasıydı ha!- 

 

-Abi tanışalım hadi! Senin adın ne? Benim Mehmet. 

 

-Benim adım da Salih. 

 

-İyi be abi, memnun oldum. 

 

-Eee Mehmet, nereden gelir? Nereye gidersin? 

 

-Dur abi söyleyeceğim de! Sen bir çay söylesene şimdi. 

 

Salih, çattık belaya diye söylendi içinden. 

 

M.- Bak abi uyarayım seni de haberin olsun! Öyle her yerde, herkesin ikram ettiği çayı ya da meyve suyunu falan içme sakın! 

 

S.- Niye ki ne? 

 

M.- Abi içine uyuşturucu ilaç koyup da insanların böbreklerini çalıyormuşlar. Organ tacirlerinin yeni yöntemiymiş bu! Aman ha dikkatli olasın. 

 

S.- İyi dikkat ederiz bakalım. 

 

M.- Kaddafi düşmüş diyorlar, gerçi ben inanmadım amma! Adam, radyolardan bas bas bağırıyor. 

 

S.-Nereden düşmüş? 

 

M.- Nerden olacak, iktidardan! 42 yıldır Libya’da hüküm sürüyordu ya! Nato güçleri ile muhalif gruplar, başkanlık karargâhını basmışlar. Kaddafi kaçmış oğulları esir düşmüş diyorlar. Rivayet muhtelif! 

 

S.- Yapma be! Hiç haberim yoktu. 

 

M.- Nasıl haberin olmaz be abi? Haberlerde veriyor saat başı. Bizimkiler de muhaliflere destek veriyor. 

 

S.- İyi ya Libyalılar kurtulmuşlar. Demokrasi gelir, rahat ederler! 

 

M.- Vallahi orası belli değil. İç savaş daha mı kızışır? Ortalık yangın yerine mi dönüşür? Zaman gösterir. Irak’la, Afganistan’ın hali ortada. Demokrasi gelecek derken, Müslüman, Müslümanın kanını dökmekten hiç çekinmiyor. Bu hali yaratanlar da ellerini ovuşturuyorlar. Petrol yataklarının başına kondular ya! Halk birbirini yesin! İşlerine geliyor. 

 

S.- Neden ki? 

 

M.- Neden olacak abi! Dikkat etmiyor musun? Hangi ülkelerde kaos var kaç aydır? Kim petrolden yana zenginse, o ülkede baş kaldırı, isyan had safhada. Önce Tunus’ta başladı, sırasıyla Mısır, Yemen, Bahreyn, Libya ve şimdi de Suriye. Bence sıra İran’da. Sanki görünmez bir el domino taşlarını devirdi de birer birer karışıklığa sürükleniyor ülkeler. Orta doğunun haritaları değişiyor gibi. Sıra bize de gelecek diye korkuyorum. Allah korusun! 

 

S.- Yok bize bir şey olmaz! 

 

M.- Hep böyle bir şey olmaz diye diye neler oldu ve olmakta be abi. Her olayda rahat bu millet. Ne zaman uyanacaklar merak ediyorum. Uyuşmuş gibi bakıp duruyorlar olanlara! Kendi öz varlığımız diye bir malımız kalmadı. Her bir kurum, bankalar yabancılara satıldı. Telefon sistemimiz bile artık bize ait değil! Abi SEN UYUYOR MUSUN? 

 

S.- Hayır be birader, benim derdim bana yeter! Geçim derdine düşmüşüm, kendi problemlerim ile cebelleşiyorum. 

 

M.- Hatırlar mısın bilmem? Gerçi bizler balık hafızasına sahibiz ya! 1974 Kıbrıs Barış Harekâtında; bize yardım eden tek ülke Libya ve Kaddafi imiş. Hatta hava sahalarını açmışlar, uçakları bile bize tahsis etmişler, okuduklarımı söylüyorum. Ayrıca da şimdilerde sonsuzluğa kavuşan bir siyasi liderimiz de Kaddafi’nin çadırına kadar gitmiş. Şimdi ne değişti anlamıyorum? 

 

M.- Abi niye bir şey söylemiyorsun? Seni ilgilendirmiyor mu bu konular? 

 

M.- Bir de şu para meselesi var! 300 milyon dolar mıdır nedir? Oradaki muhalif güçlere, hem de elden vermişler bizimkiler yardım niyetine! Ülkenin zekâtını mı verdiler acaba? Libya bizden çok zengin ki zengine zekât mı verilir? Esas amaç; Libya’nın yapılanmasında, Türkiye liderliğe soyunuyormuş! İngilizlerin dedikodu merakı işte! Gemilerle vatana taşınan işçilerimiz yeniden gideceklermiş geriye, Libya’da tabii muhalifler başka ülkelere kapı açmaz ise! Bilinmez, günler kim bilir daha nelere gebe? 

 

S.- İyi de Mehmet kardeşim, sen siyasete bayağı kafa yormuşsun besbelli de bunlardan sana ve bana ne? 

 

M.- Olur mu bize ne! Dünyanın sıcak gündemi bu gelişmeler! Uyumamaya çalışıyorum. İşin sonu bize dokunacak diye korkuyorum. 

 

S.- Ben bu TV.lerdeki ‘’son dakika’’ fragmanlarından öyle bıktım ki! Yüreksiz kalıyorum gördükçe! Sinir sistemim alt üst oldu! Kaç yıldır hangi tv kanalını açsan altta hep aynı bant dönmekte! Psikolojim bozuldu. Televizyon açmıyorum artık! 

 

M.- Katiyen olmaz! Gündemi takip edeceksin! Bizimkiler Somali’ye yardım diye bir yığın yardım parası topladılar. Sonu diğerlerine benzemese bari! Sanatçıları da yanlarına alıp, yerinde müşahede etmeye gittiler açlık çeken çocukların halini. Hâlbuki Eutopya’daki ekili tüm tarım arazilerinin ki Somali’de eskiden buralardan besleniyordu, dünyanın belirli yatırım şirketleri 90 yıllığına kiralamışlar! Ürün araziden kalkar kalkmaz halkın haberi olmadan ülke dışına çıkarılıyormuş. Sonra da halk aç! Sömürü düzeni işte! 

 

S.- Somali neredeydi? 

 

M.- Afrika kıtasında! Bilmiyor musun? Yok artık! Biz daha birkaç ay önce Somalili korsanlarca rehin alınan ticari gemilerimizi kurtarmak ve korumak için muhrip gönderiyorduk okyanuslara! Bak aklıma ne geldi! Kendi evindeki tozları toplamaya üşenip, halının altına süpüren kadın, gidip de karşı komşunun camlarını silermiş. 

 

S.- Tabii gönderdik de! O iş başka! Yardım işi başka! Birbirine karıştırma şimdi! Nereye yardım gerekirse, biz oraya! 

 

M.- Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinde millet birbirini yiyiyor o da ayrı konu. Gerçi 22 Ağustos’tan sonra filtre uygulaması da başladı, yakında oralara da giremeyecekler. 

 

S.- Kimmiş onlar? 

 

M.- Ya abi be! Gerçekten sen dünyadan, internetten, her bir şeyden bihabersin! Kim olacak! Cem Yılmaz, Gani Müjde, Demet Akalın ve Cem Özer! Başka işleri yokmuş da senin takipçin az, benim takipçim daha fazla diye kavga ederlermiş. Onların gündemi de bu! Ülkenin duyarlı sanatçıları, haklı insanlar! Takipçi sayısı önemli! 

 

S.- Hiç beni ilgilendirmez! Böyle konular asla ilgimi çekmez! 

 

M.- Şu ana kadar, ilgilendiğin bir konuya denk gelmedim ki! Bulursam dişimi kıracağım şuracıkta! Hani Somali’ye giden türkücü var ya kendinden menkul! Adam ‘’Türk halkının % 20 si ahmak’’ demiş. 

 

S.- Yalan da değil! Oranda hata yapmış sadece, daha fazlası bence! Biz, üç beş kuruşu denkleyemeyip de bankalara yapmış olduğumuz borçların altında ezildik, ele güne rezil olduk. 

 

M.- Abi, bankalar yeni karar almış! Eylül’den itibaren kredi kartlarının nakit limitleri sınırlanıyormuş! 10 milyondan fazla kredi kartı kullanan, bu durumdan etkilenecek ailelerde facia bekleniyormuş. Uzmanlar bu konuda çok endişeli. 

 

S.- Kredi kartı deme bana! 

 

M.-Sen de hangi konuyu açsam! Lafı ağzıma tıkıyorsun! Mecliste yemin etmeyen ve etmeyeceğiz diye direnen milletvekilleri var ya! Meclise arka kapıdan girmişler, kimselere görünmeden! Üstüne üstlük bir de makam arabası almışlar kendilerine! Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu demezler mi? Adama. Bundan da haberin yoktur kesin! Söyleyeyim de haberin olsun! 

 

S.- Bilmiyordum sahiden. Eh be kardeşim senle oturunca televizyon seyretmeye, gazete okumaya falan gerek kalmadı. Ayaklı haber ajansı gibisin maazallah!!! 

 

M.-Doğru söylersin be ağabeycim. Herkes benim gibi yaşananlarla, olan bitenle ilgilense! Durumlar daha farklı olurdu da neyse! Fenerbahçe’yi de Şampiyonlar Liginden men etmiş UEFA, şike iddiaları yüzünden! 

Ülkedeki tüm Fenerbahçeliler isyanda! Hepsi ayağa kalkmış durumda! Hadi haklılar diyelim. İşi hukuk çözecek sonunda! 

 

M.- Neye üzülüyorum biliyor musun? Her gün onlarca şehit veriyoruz da kimsecikler de tık yok. Ateşler düşüyor ocaklara, aileler, analar, babalar kanlı gözyaşı döküyorlar da! Tepkiler saman alevi kadar bile değil nedense? Bayram seyran gelir mi hiç o insancıkların evlerine. 

 

S.- Tepki versek de değişen bir durum olmuyor ki Mehmet kardeşim! Otuz yıldır hal bu ahvalde! 

 

M.-Değişmiyor diye susacak mıyız? Susmakla olur mu? Tamam, Fenerbahçe’ye bu denli sahip çıkıyorlar da çıksınlar. Şehitlerimizi ve gazilerimizi de göz ardı etmesinler. Onlar bu vatan için ölmüyorlar mı? Sakat kalmıyorlar mı? Bu vatanın evlatları değil mi? Başka VATAN var mı? 

 

Çay bahçesinin önünde; ani bir fren sesi duyulur ve bahçe kapısının önüne bir ambulans yanaşır telaşla. İçinden çıkan sağlık görevlileri sağa sola koşuşmaya başlarlar. İçlerinden biri çay bahçesinin içine yönelir ve yönelmesi ile bağırmaya başlar. 

- Doktor Bey! Doktor Bey! Burada, buldum, buldum. 

 

Anında, Salih’le Mehmet’in etrafını 4-5 kişi sarar. 

 

-Allah, seni nasıl biliyorsa öyle yapsın Mehmet! 

M.- Niye doktor bey? Azıcık hava almak istemiştim sadece. Kötü bir şey yapmadım valla! 

 

Salih- Anlamadım şimdi! Ne oluyor? 

 

Doktor- Ne olacak, akıl hastanesinden kaçtı yine! Kaç saattir arıyoruz, İstanbul kazan, biz kepçe! 

 

Mehmet- Eeee buldunuz işte! Ben zaten dönecektim ki! Bu telaşınız niye? 

 

Doktor- Hadi arkadaşlar, toparlayın şunu gidelim artık! 

 

Salih- Durun! Diye bağırır canhıraş bir sesle. 

 

Herkes, şaşkın bir halde baka kalır! 

 

Salih- Onu bırakın! Beni alın! Esas oraya gitmesi gereken ben ve benim gibi ortalık yerde amaçsız, bilinçsiz gezenler! Siz yanlış insanın peşindesiniz! 

 

- Belki akıllanır, belki derin uykumuzdan uyanır da nasıl davranmamız, nasıl yaşamamız gerektiğini anlarız! 

- Beni alın beni! 

 

Ayşen Arslangiray Kura 

25.8.2011/Kuşadası 

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..