Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

03 Haziran '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Seninle sakin pazar yürüyüşü

Seninle sakin pazar yürüyüşü
 

Yürüyüşe çıktık seninle geçtiğimiz pazar günü. Bilerek şemsiye almadık siyaha dönmüş gri havaya inat. Keskin bir soğuk vardı yüzümüze şaklayan rüzgarda.

Kışı sevdiğini biliyorum, "Yaşadığımı hissediyorum kışın soğuğunda, " dersin her zaman. Soğuk sana yasak halbuki. Bense karı severim, karın bembeyazını. Yoğun kar yağışları çocuklaştırır, yaşımı unutturur bana. Soğuğundan çok rengi ilgilendirir, yüzüm mora dönene kadar kar topu oynamak, beyazların üzerinde uzun yürüyüşler yapmak iyi gelir yüreğime. Sense soğuğuyla, soğuğun sana verdiği acısıyla bile seversin kışı.

İki gün önceki erken bahar günlerine ve güneşine aldanmış ağaçlar çıkıyor önümüze. Bembeyaz mısır patlakları gibi bezenmişler çiçeğe. Hava durumu haberlerine göre kar geliyormuş bu hafta. Bahar dalları yaprağa durmadan dökmüşler çiçeklerini. Pembenin en seksi tonu bu bana göre. Kar haberiyle içim cızlıyor, don vurmaz umarım üzerlerine. Aziz Nesin’in şiirinin ilk dizeleri geliyor aklıma. Konuşmanı bölmemek için dökmüyorum dile. Seni dinlerken, bahar dallarını seviyorum, şiiri okumayı unutmuyorum içimden. Kendimi bu aptal ağaçların ikiz kardeşleri gibi hissediyorum niyeyse.

ARKADAŞIM BADEM AĞACI
Sen ağaçların aptalı,
Ben insanların.
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar.
Bir ılıman hava esmeye görsün,
Düşünmeden gelecek kara kışı,
Açarsın çiçeklerini.
Bense, hayra yorarım gördüğüm düşü. (AZİZ NESİN)

Yıllar önce Bahariye’den eve dönerken yağmura yakalanmıştık. Mantolarımızın önünü açıp bilerek ıslanmıştık yürürken. Ne çok gülerdik hatırlarsın. Şimdi yeni duyduğum fıkraları ertesi gün unutmama gülüyoruz. Botlarımızın içine varana kadar ıslanarak gelmiştik bizim eve. Üzerlerimizi değiştirip sobanın arkasındaki büyük minderlerde ısınmaya çalışırken gülüşüp duruyorduk. Senin tembihlerin, benim ısrarlı tembihlerini unutarak yaptığım gaflar. Aptallıklarıma dayanamadığın surat ifadelerin.

Yürüyoruz yine kol kola, şemsiyemiz yok ama sıkı sıkı sarılıyoruz montlarımıza. Yağmur doluya dönüşüyor bir anlığına. Birbirimize bakıp gülüyoruz, çok hoşumuza gidiyor dolu parçalarının kafamıza düşmesi. Sohbetimiz soğuk havanın tam tersine sımsıcak. Ben geçmişteki aptallıklarımdan bahsediyorum senin akıllı hallerini anlatırken. Suratında korumaya açık bakışlar "Çok güçlüsün sen, başka şans tanınmamıştı sana, yolunda sağlam yürüdün, ayrıca da ikide bir bunu söyleme aptal değildin, " diyorsun. Seviniyorum çocuk gibi. Onaylanmanın, kabul görmenin çok ötesinde hissettiklerim. Evet aptal değilim hiçbir zaman da olmadım ama ben aptal olmayı seviyorum sadece.

Kuyruğumu dik tutarak durmama rağmen aslında korkağın teki olduğumu söylüyorum hiç gocunmadan. Sokak köpeklerinden, akşamın karanlığından, gecenin zifirinden, soğuktan, parasız kalmaktan, muhtaç ve mahçup olmaktan hele hele yalnızlıktan nasıl korktuğumdan. “Yine de çok iyi getirdin bu güne kadar” diyorsun. Bana cesaret vermekten çok kendi gözlerinin gördüklerini anlatıyorsun. İçim dinginleşiyor, uzaklaşıyor korkularım şimdilik yanımdan. Korkularımla baş etmeyi becerdiğimi düşünerek adımlarım daha sıkı basıyor ıslak yerlere. Yüzüme düşen soğuk yağmur damlalarını, yel değirmenlerinin üzerime bilerek yağdırdığını düşünerek, Don Kişot’u yardıma çağırarak savaşıyorum. Düşüncelerimin komikliğinden içim ısınıyor. Kendini sürekli yeniler hayat, kendini yenilediği gibi senin de bir yerlerde takılıp kalmana asla izin vermez. Sen plan yaptığını düşünürken o sana senin görmediğin bir yerlerden gülümser. Gülümsemesi “Hala plan yapılmayacağını öğrenemedin” anlamındadır. Dersini iyi ezber edenlerin gözlerinde, hayatın gözlerindeki gibi muzip bir gülümseme her zaman vardır. Biz anlamasak da bir şekilde Adildir Hayat. Aldıklarının yerine başka güzellikler veriyor.

Yağmur iyice hızlanıyor, her düşen damla bir öncekinden daha soğuk vuruyor yüzümüze. İndirime girmiş bir mağazanın sıcağındaki deri koltuklara bırakıyoruz kendimizi. Yeni botlarımın poşeti elimde çıkıyoruz dükkandan. (Ayrıca burada yazılması gereken büyük bir sır var ama onu yazmıyorum Büyüdüm artık, söyleme denilince söylemiyorum gördüğünüz gibi.) Hala yağıyor yağmur ama sanki biraz yorulmuş gibi yavaş yavaş. Seyyar simitçinin camekanından görünen simitlerin rengi “Ye beni” diyor biraz edepsiz bir tonda. Poşetteki simitleri tırtıklaya tırtıklaya yürümeye devam ediyoruz. Bugün çevremdeki her şey güzel görünüyor, simitler extra lezzetli, yağmur bereketli. Soğuk belirli bir noktayı geçince de yakıyor üstelik değdiği yeri. Donuyoruz. Evimin sıcağına girer girmez çay suyunu koyuyorum ocağa. Yeni botlarımı hemen geçiriyorum ayaklarıma aynı çocukluğumdaki gibi.

Siz benim her şeyi sağa sola dağıttığıma bakmayın sahip olduğum her şey çok ama çok değerli. Çaydanlıkta demlenmekte olan çayın çıkardığı buhar, ayağımdaki yeni botlar, evimin sıcağı, arkadaşımda yaşlandıkça daha da güzelleşiyor mu ne? Bana da öyle güzel yeşil renkli gözler vermiş ki Yaradan, şeytansı şeytansı fikirler dolaşan bakışları da çok anlamlı. Şimdi şükür etmemek ayıp olur arkadaşlar. Yaşamak güzel be, Don Kişot’a da bir bardak çay koymalı o da bizimle birlikte çok üşüdü.

Yarına garanti veremem belki de yarın salya sümük ağlamaklı olacak cümlelerim. Umurumda bile değil. Bugün nereden geldiğini bilmediğim manik hallerimle çok mutluyum. Bizi diplere vurduran acılarımızı da sevmeliyiz diye düşünüyorum. Onlar öğretmiyorlar mı bize, soğuk bir kış akşamında sıcacık güvenli bir evde bir bardak sıcak çayın iyi bir arkadaşla içilmesinin değerini.

Bugün her şey çok güzel görünüyor gözlerime ve mutluyum duysun bütün dünya.

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..