Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '17

 
Kategori
Tarih
 

Ser verip sır vermeyen Server Dede

Ser verip sır vermeyen Server Dede
 

Bugün size, devlet sırrını vermemek için başını veren bir eski zaman bürokratından bahsedeceğim. Ancak konunun önemi ve bürokratın görevine saygısı yeterince anlaşılsın diye önce biraz tarihi bilgi aktarmam gerekiyor; Devlet Arşivlerinde daha doğrusu bilginin “sır” değeri olduğu yerlerde çalışan memurun sırra sadık olması Osmanlı Dönemi’nden beri çok önemli bir meziyettir. O zamanlarda sırra, rüşvet karşılığı ihanet edenler tespit edildiğinde, sırrın önemine göre, memurluktan men edilerek, eli kesilerek ya da idam edilerek ceza verilirdi. Devletin kâğıdının kutsal sayıldığı, öpülüp başa konulduğu bir dönemden bahsediyorum. Tabii Osmanlı’da devlet memurluğunun da ayrı bir önemi vardı, her önüne gelen devlet memuru olamazdı. Sarayda Hazîne-i Hümâyûn ve Defterhâne Hazînesi adlı iki hazine dairesi bulunur, ülkenin genel kayıtlarının yazıldığı defterler Defterhâne Hazînesinde büyük bir özenle saklanırdı. “Defterhâne-i Hümâyûn”, “Defter-i Amire”, “Defter-i Dergâh-ı Âli” adıyla da anılan,  devlet arazilerinin ve bunlardan alınan vergilerin kayıt altına alındığı “Defter-i Hakanî”, yalnızca 15. Yüzyıldan beri devletin mülkiyete ait belgelerinin arşivlendiği yer değil,  aynı zamanda Osmanlı bürokrasisinin kalbiydi.Viyana sınırlarından Hazar Denizine, Kırım’dan Yemen’e uzanan geniş bir coğrafyanın kayıtlarının tutulduğu bir arşivden bahsediyoruz, önemini siz hayal edin.

Defterhâne, uzun müddet Topkapı Sarayı'ndaydı. 18. yüzyılda Sultanahmet'e sonra da İstanbul Tapu ve Kadastro Bölge Müdürlüğü olan binaya geçmiş.  Eski Defter-i Hakâni Nezareti binası, bir zamanlar İbrâhim Paşa Sarayı’nın sınırları içindeymiş. Bugün, Sultan Ahmed Meydanı’nda Tapu ve Kadastro İstanbul Bölge Müdürlüğü dairesi olarak kullanılıyor. Burası sadece tapu dairesi değil için de bir de gizemli türbe bulunuyor.  Binanın yapılış tarihi 1910 olduğuna göre binanın avlusundaki bu sırlı türbe binadan çok daha önce bu avluda duruyor. Zaten mezarın 1748 tarihli levhasından anladığımız kadarı ile burada yatan kişi, “davasına ve sırrına sahip çıkıp bu uğurda öldüğü için Defter-i Hakânî binasının avlusuna gömülen, ‘Ser verip sır vermeyen Server Dede’ ”. Server Dede’nin mezarı işe yeni başlayan memurlara rüşvet almasınlar, dürüst olsunlar diye ziyaret ettirilirmiş. Bu gelenek hayli eski olduğundan burası kutsal bir yer olarak kabul edilmiş ve “Server Dede” adı etrafında türlü hikâyeler anlatılmış.

Defter-i Hakânî’nin başındaki kişiye “Defter Emini” denir, kendisi Osmanlı’nın en önemli bürokratlarından biri sayılırdı. Bu türbede yatan Server Dede’nin de defter emini olduğuna inanılıyor. Anlatılanlara göre, Server Efendi görevine çok bağlı bir memurmuş, defterhâne belgelerinin muhafazasına çok dikkat edermiş. ( Bu arada arşiveşöyle bir baktığımda bu isimde bir defter eminine henüz rastlamadım. Muhtemelen gerçek adı bu değil.Farsça “ser” kelimesinin, “can” ve “baş” anlamında kullanıldığını düşünürsek Server Dede’nin inancı uğruna canından olduğu için bu isimle anıldığını düşünebiliriz. )Hakkında anlatılanlarla adeta efsaneleşen ve “Memurların Pir’i” sayılan, Server Dede’nin hikâyesini tam olarak bilmiyoruz. Bugün, Sultanahmet Meydanı’ndaki binanın arkasındaki bu sırlı mezar adeta bu eski defterhânenin kutsal emanetlerinden.  Rivâyetlere göre, I. Mahmud döneminde Defter Eminliği yapan Server Efendi dürüst ahlâkı ve göreve bağlılığı ile anılan biriymiş. Anadolu'daki iki kasaba arasında bir meranın paylaşılamaması yüzünden ihtiláf çıkıp,  taraflar arası çatışma ihtimali bulunduğu haberi saraya ulaşınca, Sultan Mahmud gece yarısı Defterhâne’den çok önemli bir belgenin çıkarılmasını emretmiş. Gecenin bir yarısı evrak için kapısı çalınan Server Efendi bu emre itiraz edip;“Fatih hazretlerinin bir kanunnâmesiyle defterhâneden gece vakti defter çıkarılması men edilmiştir. Hünkârım beni af buyursunlar. Gece vaktinde defteri dışarı çıkartamam” demiş. Elleri boş saraya dönen görevliler bu sözlerin birine bin katıp sultana iletmişler. Buyruğunu yerine getirilmediğini gören padişah Server Efendi’nin idamını emretmiş. Bu arada sabahleyin huzura kabul edilen sadrazam ise defter emininin davranışının çok doğru olduğunu Fatih zamanında yayınlanmış bir kanunname ile devlet evrakının gece vakti arşivden çıkarılmasının yasaklandığını padişaha arz etmiş,  padişah idamın iptali için yeni bir ferman yollamışsa da iş işten çoktan geçmiş. Padişah bu devletine sadık memurun defterhâneye gömülmesine izin vermiş. Başka bir söylentiye göre ise Server Efendi’nin katlinde Bektaşi olmasının etkisi olmuş, Bektaşi sırrını açıklamadığı için öldürülmüştür. Server Efendi, “sırrı ancak ben öldükten sonra ağzımdan alabilirsiniz” demiş, gerçekten de cellatlar kafasını kestikten sonra, dilinin altında “ser verir sır vermez” yazılı küçük bir kâğıt bulmuşlar. Artık hangi tevatüre inanırsanız, elimizde bir türbe üstünde de bir yazı var:

"Ser verip sır vermeyen Server Dede'nin ruhuna ihlas ile el-Fatiha. Sene 1180." 

Server Dede asırlar sonra bile ser veriyor sır vermiyor? Ey muhterem Server Dede, bari gerçek adını bağışlayıver… Not: Türbeyi görmek için tapu dairesine toplu halde gitmeyin, bekçi kızıyor kalabalık gelenleri içeri almıyormuş, ona göre…

 
Toplam blog
: 96
: 1137
Kayıt tarihi
: 28.03.07
 
 

 Hacettepe Üniversitesi mezunu, nörobilimden psikolojiye disiplinlerarası eğitime hevesli bir Türko..