Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Haziran '10

 
Kategori
Şiir
 

Serap Hoca'nın 'Bırak' şiirinden hareketle...- Ali Şeyh Özdemir

Serap Hoca'nın 'Bırak' şiirinden hareketle...- Ali Şeyh Özdemir
 

2007. Ankara Rüzgarı Şiir Dinletisinde Serap Hoca


BIRAK

Bırak yüzsün özlem, alevlerin kucağında.
Bir bebeğin gülüşünde kalsın sevincin.
Solmuş bir yaz gülü
Ya da dağlarda bir zakkum,
Acı bir sevdanın çiçeği.
Denize vuramamış ay ışığı,
Boynunu bükmüş dalga,
Beklemekten yorulmuş martı...
Bir balığın kanadında pul,
Uçurtmanın kuyruğunda renkler
Ve tükenmeyen kalem olmak...
Olmazı düşleme bırak!
Bırak gitsin sana gelemeyen,
Bırak uçsun sırtında taşla
Kanadı bağlı güvercin.
Bırak alevinde yansın sevda,
Yandıkça büyüyerek! ... (Serap Hoca)


Şair, duygu insanıdır. O, duygu denizine bir atımlık da düşünce katar. Zaten şiiri, nesirden ayıran önceliklerin başında gelen de bu olsa gerek. Yani: Şiirde duygularla yoğrulan bir hamur vardır ve düşünce bir atımlık tuzdur. Nesirde ise, düşüncelerle yoğrulmuş bir hamur ve bir atımlık da duygu vardır.

Tabii ki, nazmı nesirden ayıran yalnızca bu kural değildir. Nesirdeki düşünce yoğunluğuyla, nazımdaki duygu yoğunluğunun çok belirleyici bir etken olduğunu vurgulamak için, bu ifadelere yer verdim.

Bu tespiti, Serap Hoca’nın şiirlerine bir girizgâh teşkil etmesi bakımından arz ettim. Çünkü Serap Hoca, şiirlerinde bu duygu yoğunluğunu, tüm kesafetiyle dizelere dökebilen bir şair(e) olarak karşımıza çıkıyor.

Keşke, zaman olsaydı da onun şiirleri üzerinde genel yorumlar yapabilseydik. Buna zamanımızın yetmeyeceğini düşünerek ben, Serap Hoca’nın “BIRAK” adlı şiiri hakkında –haddim olmayarak, acizane – yorumlar arz etmeye çalışacağım. Malûmdur ki, Üstad N. F. KISAKÜREK: “Arı bal yapar, balı idrak edemez! ...” diyerek, şiirin yorum işi olduğunu, kişiselliğini vurgular. Yani şair, bir şiir yazar. Ama okuyucu, öyle yorumlar yapar ki; şairin hiç de düşünmediği, vurgulamadığı, ifade edip kurgulamadığı duyguları ortaya çıkarır. Kimi zaman şair de bu olay karşısında: “Allah Allah! ... Ben hiç de böyle düşünmemiştim! ...” deyip sükût eder. Zaten, şiirin yazılana dek şaire, yazıldıktan sonra da okuyucuya ait olmasının sebebi de budur bence. Bu açıklama ile yapacağım yorumumu temize çıkarıp (!) lafı daha fazla uzatmadan şiire geçmek istiyorum:

Türk şiirinde çokça işlenen bir tema olan “özlem – hasret” Serap Hanım’ın şiirlerinde de ziyadesiyle karşımıza çıkıyor. Tasavvufa göre insana bu duygu, yaratılışında yoğunluğuna verilmiştir. Çünkü insan, asıl vatanından ayrılarak “dünya sürgünü” ne gönderilmiştir. İnsan, hep özlem içindedir bu dünya sürgününde. Asıl vatanın hasreti yakar kavurur içini. Oradaki Sevgili’nin; Sevgililer Sevgilisi’nin hasretiyle yanar, tutuşur…

Remzi Oğuz ARIK, özlem duygusunun Türk Milleti’nde daha bir yoğun olduğunu ifade edip, milletimizin “gurbet içinde gurbet” yaşamasının bu duyguyu arttırdığından bahseder. Gerçek de böyle midir; bana göre “evet! ..” Zira, bizim kadar bu konuyu işleyen ikinci bir millet daha gösteremezsiniz.

Gerek “mecazî aşk” olsun, gerekse de “ilâhî aşk”, her ikisi de yoğurup kavuran, olgunlaştırıp pişiren “özlem”dir… Bunu, Mevlânâ: Hamdım, piştim, yandım! ...” ifadesiyle, çok mükemmel bir tarzda anlatır…

Olgunlaşmanın, hamlıktan olgunluğa geçmenin yoludur yanmak… Gerçek aşkın vuslatı bu yangınladır. Aşk yanmaktır; yanılmadan yanmak! ... Kavrulmadan, kor olmadan, kül olmadan aşktan bahsetmek abesle iştigâldir…

“Bırak yüzsün özlem, alevlerin kucağında.
Bir bebeğin gülüşünde kalsın sevincin.”

Aşk, ancak özlemlerle alevler denizinde yüzdüğü an olgunlaşacaktır. Sevinçler, bebeğin çocuk gülüşlerinde kalsın. Büyümek için, yanmak gerek özlem yüklü alev denizlerinde.

“Solmuş bir yaz gülü
Ya da dağlarda bir zakkum,
Acı bir sevdanın çiçeği.”

Bu yakıcı alev, solgun bir yaz gülü ya da dağlarında zakkum bırakacaktır sevdasına çiçek olarak. Kavrulmak gerekecektir bunun için de. Zordur bu sınav.

“Denize vuramamış ay ışığı,
Boynunu bükmüş dalga,
Beklemekten yorulmuş martı...”

Sevincin emaresinin dahi olmadığı halet-i ruhiyelerle sınanmak… Yakamozların bulunmadığı, dalgalarının bile boynunu büktüğü denizlerde yüzmektir aşk… Bu denizler ki, martılarının bile yorgunluğu, hep beklemekten, özlemektendir…

“Bir balığın kanadında pul,
Uçurtmanın kuyruğunda renkler
Ve tükenmeyen kalem olmak...
Olmazı düşleme bırak! ”

Bir balığın kanadında pul, uçurtmanın kuyruğunda renk ve tükenmeyen kalem olmak; sevincin, neşenin, özellikle de yanmadan, yunmadan, aşka ulaşmanın sembolü olabileceği için, bunları düşlemek olmaz! ... Eğer böyle olursa ateş-i aşk olmaz… “Heva vü heves” olur… İnsan-ı kamil ve gerçek aşka ulaşılamaz! ...
Öyleyse:

“Bırak gitsin sana gelemeyen,
Bırak uçsun sırtında taşla
Kanadı bağlı güvercin.
Bırak alevinde yansın sevda,
Yandıkça büyüyerek.”

Daha bir üstüne gitmek gerek bu sevdanın! ... Aşk bir alevse, özlem onun körüğüdür. Özledikçe artacaktır bu ateş, saracaktır her yanı; büyüyecektir yürek yürek ve kocaman olup Ferhatlaşacaktır, Keremleşecek, Mecnunlaşıp çölleri aşacaktır…

Serap Hoca’mın “BIRAK” adlı şiirinde biçimsel yönden ilk göze batan eksiklik, bence ses armonisidir … Bana göre Serap Hoca’m, bu konuda titiz davranmamış. Kafiye endişesi taşımak, belki mânâyı bozabilir. Ama, yerinde kullanılmak şartıyla, az da olsa kafiyeye yer vermenin şiirdeki ahengi arttırdığını düşünüyorum. Şekildeki bu eksikliği, şiirin finali olan son bölüm kapatmaktadır. Özellikle son iki mısra: “Bırak alevinde yansın sevda, / Yandıkça büyüyerek! ...” Şiirin çekirdeği, nüvesi olarak yerinde, zamanında ve vurgusuyla verilerek, okuyucuya şiirin tadını muhteşem bir finalle yaşatmıştır.

Hoca’m - gerek şiirlerinde ve gerekse düz yazılarında - ANTOLOJİ’nin Türkçe’yi eksiksiz ve başarılı bir biçimde kullanan ender yazarlarındandır. Dili akıcı, sade, anlaşılır, içten ve kıvraktır. Muhtevada; vatan, millet sevgisiyle dolu yiğit bir yüreğin, imanla çarpan, yanık ve biraz da buruk, sevdalı sözleriyle nakış nakış işlediğini görürsünüz…

Ali Şeyh ÖZDEMİR
11.7.2005

 
Toplam blog
: 37
: 402
Kayıt tarihi
: 06.12.07
 
 

1959 doğumluyum. Yozgatlıyım. Ankara Gazi Eğitim Ensitiüsü 1979 mezunuyum. 1993 `te alanımda lisa..