Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '10

 
Kategori
Güncel
 

Şerefsiz İşçiler…

Şerefsiz İşçiler…
 

Demir tavında dövülür...


Lisede okuduğum yıllardı. Amele sınıfının ve yükselen muhalif tepkilerin karşısında duramayan Milli Eğitim Bakanlığı; “Ahlak” dersi kitaplarımızı toplatarak bir sayfayı değiştirdi. Sayfa dipten kesilip çıkartıldı ve araya değiştirilmiş yeni sayfa eklendi. Yeni sayfada artık yer almayan cümle; “bir işçinin şerefi ile bir doktorun şerefi bir değildir” cümlesiydi. Cümle çıkartılmış ve şerefler eşitlenmişti.

Şimdilerde şerefli doktorda, şerefsiz işçide sokaklarda onur mücadelesi veriyor. Çalışma şartlarını, yok olup giden emek değerlerini koruyabilmenin mücadelesini yani. Sistem, özelleştirme adı altında işletmeleri satıp şerefsiz çalışanlarını kapı önüne daha ucuz maliyetle nasıl koyacağının hesabını yaparken; çalışanlara adil olmayan yaşam refahlığı sunuyor. Emekliye önce yüzde iki bile olmayan, sonra yüzde dört olan artışlar yaparken; elektriğin yıllık artış oranı yüzde yirmi beşleri, doğalgazın artışı yüzde otuzları buluyor. Ve her nedense; bu artışlar şerefsiz tüketicilerin faturalarına yansırken, SSK ve vergi indirimleri, biriken borçların affı ile sürekli gelirini artıran şerefli sermaye sahiplerinin kullandığı elektrik daha az artıyor. Şerefsiz amele takımı cezalandırılırken, sermeye korunuyor, ülkenin değerine değer katılması sağlanıyor. Toplanması gereken primler sermayeye hibe edilirken, fatura çalışana veya çalışamayan işsizlere çıkartılıyor. Ve sonra diyor ki sistemin ses sahipleri; 2009 yılında sosyal güvenlik prim geliri olarak 60 milyar toplayacaktık, toplayamadık. 26 milyar gelirimiz oldu. Bu nedenle sosyal güvenlikte oluşan bu açık nedeni ile memurlara, çalışanlara ve emeklilere yaşamlarını iyileştirme konusunda yardımcı olamıyoruz. Enflasyon farkında zam yapamadığımız gibi, yaşam haklarını daha da zorlaştırmak için ilaç ve tedavi şartlarını da zorlaştırıyoruz, çabuk ölsünler ve sistem onlara ödenecek maaşı gelir hanesine yazsın, diyor. Kelimeler demese de, yaşanan pratik göstergeler bu şekilde… Şerefli sermaye ise bu kıyakçılığı; fabrikalarını ucuz işgücü olan ülkelere taşıyarak kendine daha şerefsiz işçiler bularak yanıtlıyor.

Emekliyi nedense kimse sevmiyor artık. Duvar yıkılmadan önce, sermaye daha şirin görünmek için çalışanların yaşam şartları ve sosyal hayatlarındaki rahatlama alanları yaratmak için biraz olsun çaba sarf ederdi. Nasıl etmesin? Ya şerefsiz çalışanlar kapitalizme baş kaldırmayı düşünürse? Ya gidip sosyalist olur, devrim yaparsa? Duvar yıkıldı, korku bitti. Artık devrim isteyecek şerefsizler kalmadığına göre, yaşam şartlarını zorlaştırabilir, boğazlarından lokmayı alabilirim düşüncesi dönemin geçerli sermaye düşüncesi…

Sosyal güvenlik yasası denen yasa ile bütün çalışanlar, memurlar aynı çatı altında toplanmaya çalışıldı. Ancak malum dengeler yine korunarak, memura farklı, işçiye farklı haklar uygulamasına aynen devam ediliyor. İşçi statüsünde ki bir çalışan ile devlet memuru olarak çalışan bir kişinin maaş farklılıkları aynen emekliliklerine de yansıyor.

Durum o kadar komik ki; aslında İşçilerin ne kadar şerefsiz olduğunu en güzel cep telefonu firmaları özetliyor. Yaptıkları kampanyalar ile sermayeye (kurumsal yapılara) ve devlet memurları ile emeklilerine çok ucuz şartlarda cep konuşma olanakları sunarken şerefsiz işçilerin ceplerindeki üç beş kuruşu konuşma maliyetleri olarak almak için adeta yarış yapıyorlar. Şerefsiz işçiler ve emeklileri ucuz konuşmayı hak etmiyorlar demek ki!

Sözün kısası; 70’li yıllarda şerefsiz olan işçiler, hala şerefsiz. Onurlu ve insanca yaşamaktan başka bir isteği olmayan o şerefsizleri saygı ile selamlıyorum…

 
Toplam blog
: 47
: 1425
Kayıt tarihi
: 20.09.06
 
 

İstanbul'da yaşıyorum. Kiraz ayının üçüncü günü doğmuşum. Dağlara dost, dağlara sevdalı ve sevdas..