Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '11

 
Kategori
Edebiyat
 

Serenad

“Önce ‘Çok tatlı kız’ diye düşündüğümü hatırlıyorum. Birkaç gün sonra ’Çok güzel bir kız!’ demeye başladım. Bir hafta sonra ‘Harikulade gözleri var’a dönüştü. Bir süre geçince de ‘Yüzü, gözleri, bedeni bir ressamın başyapıtı gibi’ demeye başladım.” Kitaptan. 

Üç deneme, iki öykü, araştırma – inceleme ve politika kitapları olan çok yönlü sanatçı Zülfü Livaneli, hiçbir hükümet masum değildir, dediği ‘Serenad, ’ altıncı romanı. 

Bin dokuz yüz otuzlu yıllarda Nazi zulmünden sevgilisi Nadia uğruna Almanya’dan kaçıp uzun süre İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yapan Profesör Maximilian o yıllarda gittiği Amerika’dan İstanbul’a döner. İsteği üzerine o üniversitede çalışan Maya onu Şile’ye götürür. ‘Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir…’ 

Otuzlu yıllar Almanya’sını anlatırken ekonomisini.., Berlin’i ele geçiren Yahudi kapitalizminin rosyonal sosyalizmi, Hitler’i nasıl çağırıp getirdiğinden söz etmeyen Livaneli, modern romancılar gibi anlatım içinde anlatımı tercih etmesine karşın, Orhan Pamuk gibi ânı ballandıra ballandıra anlatmak için olayları oyunsu bir yaklaşımla kurgulamayıp, gelenekseli, anlatıda ki sürükleyiciliği romanına giydirmiş. Çok iyi de etmiş… 

Yazar iddialı bir şekilde ben doğrusunu yaptım der gibi… : Epilog bölümünde bilgece bir paragrafta ‘Shakespeare de aynı konuları işliyor, pulp – fiction’lar da. Bir görüşe göre, mesele nasıl anlatıldığı. Benim ise böyle kaygılarım yok. Ne yaşadıysam onu kâğıda geçirdim.’ (s.462) Edebiyat üniversitesi bitirmiş Maya’nın bunu söylemesi etik değil..! Ne anlatıldığı kadar, nasıl anlatıldığı da bir edebiyatçı için önemlidir. 

Arayış sürecinde olan Adalet Ağaoğlu, Orhan Pamuk, Ece Temelkuran gibi yazarlar kurguyu hiçe sayarak yazıyorlar. Onlar için önemli olan nasıl anlatıldığıdır. ‘Serenad’taki gibi sürükleyici bir devinim yoktur. Sadece ân tatlandırılıyor. ‘Masumiyet Müzesi’nde sevişme anının en albenili, en umulmadık yerinde Orhan Pamuk, ben buradayım der gibi varlığını ortaya koyup.., öykü treninde koluna girdiği okuru düşlerinden uyandırıp, valizini aşağıya atıyor!.. Örnek: ‘Masumiyet Müzesi’ eleştirisinde. Livaneli ise bir kez parantez içinde bunu denemiş: ‘(Burada Maya olarak araya girmek zorundayım. …sevgilinin hayaliyle yanıp tutuşan gençler, bestelenen serenadlar. Bugünün dünyasında böyle şeyler mümkün değil.)’ (s.279) 

Ermeni aileleri zorunlu sürgüne gönderilirken çocuklarını Müslüman komşularına verdiklerini yazan Livaneli’nin hayata bakışı.., kitap içi eleştiri (3 puan): “ ‘Niye hiçbir sokağın, caddenin, meydanın, köyün adı aynı kalmıyor, sürekli değiştiriliyordu acaba? Tarihten kaçmak için mi? Her şeye sıfırdan başlamak için mi?’ …Bizans’tan kurtul, Osmanlı’dan kurtul, Arap kültüründen kurtul… Şimdi de yeni moda: ‘Kemalizm’den kurtul!’ Mavi Alay’ı sakla, Struma’yı sakla, Ermeni olayını sakla.” (s.333) 

İkinci Dünya Savaşı esnasında savaş artığı insanların çektiği acıları geriye dönüş tekniğiyle anlatan Livaneli’nin söylemleri (5 p): ‘Ona buna empati duyacağınıza kendi millitinize biraz sempati duysanıza!’ (s.153) ‘Anadolu’nun kadim geleneklerine göre her acının ilacı yemekti.’ (s.378) ‘Basın ne güçlü şeydi Tanrım. İnsanı ipe de götürürdü, cennete de.’ (s.385) Noktalama imlerinden yararlanmamış. 

Alman Profesör Maximilian Wagner, İngiliz’lere casusluk kriptolarını notalarla göndermesinden esinlenen Livaneli, ‘Serenad’ın bölüm başlıklarını kitap içi aksesuar olarak kullandığı sol anahtarlı nota çigileri üzerine rakamla bölüm başlıklarını yazmış. 

Anlatımı güçlendirmek için edebiyatçı bir kahraman yaratan Livaneli, ‘Maya’ adını vererek de üç semavi dinli yeryuvar kadınından gizemli anlam akıtmış… 

‘Kendi babaannesine bile pis kanlı diyecek kadar iyi bir milliyetçisin sen’ diyerek kutupluluk (4 p) yaratan Livaneli, ‘Serenad’ı yüzde 37.1 diyalogla yazmış. (4 p) Sayfada ortalama 5.2 paragraf yapmış. (2 p) 

Zaman zaman yedi sekiz satırı bulan uzun tümceler kuran Livaneli, ‘Serenad’ı yüzde 18 yabancı sözcükle yazmış. (0 p) ‘moda deyimiyle bir boy frend’im vardı’ (s.12) ‘vazgeçemediğim Earl Grey çaydan koydum.’ (s.132) ‘Hadi bye!’ (s.136) Maya, yaşanılanları benöyküsel dille anlatıyor. Maximilian alt anlatıcı olarak birkaç kez konuşturulmuş. 

Nefis deneme oylumları yaratan (5 p) Livaneli’nin yazın diline işlevsellik katan ayrıntıları (9 p): ‘Ermeniler tebaası oldukları Osmanlıya karşı Rus ordusuna yardım ediyor, Kırım Türkleri ise Alman ordularına katılıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun, bu suç cezasız kalmaz.’ (s.152) ‘Mine gibi bir yüzü, hakiki sarı saçları vardı. Bütün Rumelililer gibi vücuduna göre başı biraz küçüktü. Bu da Avrupalılar gibi boyunu daha uzun gösteriyordu.’ (s.156) 

Absürt ve argolu sözleri sevmeyen Livaneli’nin alımlı çalımlı güzel sözleri (8 p): ‘İstanbul vefasız bir sevgiliye benzer.’ (s.46) ‘coğrafya bir kaderdi ama tarih de kaderdi.’ (s.406) Okurun kulağını tırmalayan hoş olmayan sözler: ‘Dışarı çıkardıkları insanları kasap çengellerine asarak öldürüyorlarmış.’ (s.307) “ ‘Hassiktiiir!’ dedi.” (s.185) ‘bütün Türkiye’nin gözünde adi oruspuya çıkmış, dul bir kadınsın.’ (s.421) Türkçemiz içinde en çok argo barındıran bir dilmiş. 

İkinci Dünya Savaşı yıllarının epik – lirik ikliminden yararlanan Livaneli, bir türden diğerine eğretileme olan söz öbeği atasözünü sayfada ortalama 0.0083 kez kullanmış. (0.1 p) ‘savaş bu. Kurunun yanında yaş da yanıyor işte.’ (s.152) “ ‘Ateş düştüğü yeri yakıyor’ dedim.” (s.372) 

Yarın ve talih kavramlarını hesaba katmadan tarafsızlık ilkelerine bağlı kalarak yazan Livaneli, toplumun diline yansıyan kültürünün ip uclarını veren sözvarlığı deyime sayfada ortalama 1.7 kez yer vermiş. (11.9 p) ‘Hepsi kılıç artığı.’ (s.152) ‘Bu haksızlık kanıma dokunuyor.’ (s.273) 

İşlek bir dili olan Livaneli, anlatımda pekiştirmeyi sağlayan benzetmeyi sayfada ortalama 1 kez yapmış. (4 p) ‘duygu fırtınaları onu bir sonbahar yaprağı gibi titretiyordu.’ ‘İç içe geçmiş iki kaşık gibiydik.’ (s.121) 

Melodramı Reşat Nuri gibi çok iyi dile getiren Livaneli, benzeyen ve benzetilenden yalnız biriyle yapılan söz sanatı eğretilemeye sayfada ortalama 0.6 kez yer vermiş. (1.8 p) ‘Başbakan Cumhuriyet tarihinin en ağır krizinin başladığını’ (s.50) ‘Hocaların hocası’ (s.54) 

Çok acı bir aşk öyküsünü dile getiren Livaneli, görünmeyen yüze ayna tutan soruyu sayfada ortalama 2.7 kez yöneltmiş. (8.1 p) ‘Tanrı bile kendini yazıyla anlatıyor. İyi ama yazının icadından sonra Tanrı yok muydu?’ (s.368) ‘bu vahşet nasıl olmuş? Türk hükümeti niye ölüme göndermiş bu insanları?’ (s.428) Genelde düşüngüye yaslanan sorular değil. 

Merakı coşkuyu devindirmekte ustalık gösteren (9 p) Livaneli, rol verdiği kahramanın iç çözümlemesini sayfada ortalama 0.027 kez yapmış. (0.1 p) “Maximilian’ı görünce, aklından ilk geçen, ‘Tam bir ‘hoca’ görünümü var’ oldu.” (s.304) “Dişlerimin arasında çıkan kendi sesimi duydum: ‘Küstah!’ iyi ki o sırada yalnızdım.” (s.50) 

Romanına çok seslilik katan Livaneli, yazın diline güç katan imge rüzgârına sayfada ortalama 0.6 kez yer vermiş. (4.8 p) Düşükçe bir oran. Genelde tümceyle kurgulamış, sözcüğü unutmuş.’Birkaç günde adamı nasıl kendine bağlamışsın kız! Hani biraz genç olsa diyaceğim ki…’ (s.156) ‘Belki eski defterleri açacağız, belki yaranın kabuğunu kaldıracağız’ (s.464) 

‘Serenad’a polisiye roman iklimi yaratan Livaneli, yazın dilini kuruluktan kurtaran zekânın ürünü gülmeceye sayfada ortalama 0.0228 kez yer vermiş. (0.2 p) “ ‘Biliyor musun, Timur Anadolu’yu zapt ederken tek alamadığı yer, Mardin Kalesi’dir’ derdi. Ben de ‘Tebrik ederim. Çok kahramanmışsınız’ diye cevap verirdim.” (s.405) Gülmece diye bir edebiyat türü olmadığını.., olsaydı bir tekniği olurdu diye yazanlar var… 

‘Serenad’ı çok geniş tarih ve coğrafyada kurgulayan Livaneli, öyküyü sayfada ortalama 0.025 kez kullanmış. (0.1 p) Maya, babaanne ve anneannesinin parça tesiri yapan öykülerini kullanmış. 

İçsel sesleri sıkça dile getiren Livaneli, insanın iç çatışması.., kendi kendine konuşması olan içmonologu sayfada ortalama 0.0104 kez kullanmış. (0.1 p) ‘Sonra kendi kendime güldüm. Sen inansan ne olur, inanmasan ne olur be kızım, dedim.’ (s.421) “Söz, ‘hakikatin yaratıcısı, kurucusu ve üreticisidir’ ” 

Devletin işlediği suçları belgelemek ister gibi yazan Livaneli, içinde duygusallık barındıran sosyal konu çözümlemesini sayfada ortalama 0.8 kez yapmış. (2.4 p) “ ‘Schummi çocuğu tedavi etmiş, evi terk ederken Maitzig onu durdurmuş. ‘Size çok teşekkür ederim Dr. Eckstein’ demiş. ‘Belki sizin için yapabileceğim bir şeyler olabilir. Almanya’da hiç akrabanız var mı?’ diye sormuş. Schummi ‘Hepsi öldü.’ Teklif ettiğiniz parayı da ‘Sizin paranız benim için çok kirli!’ diyerek kabul etmemiş.” (s.303) 

Einstein’ın Atatürk’e mektup yazdığını dile getiren Livaneli, soyutlama ve düşüngü aracı terimi sayfada ortalama 5.6 kez kullanmış. (16.8 p) ‘1932 sonbaharında yapılan seçimleri, Adolf Hitler başkanlığındaki Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi kazanmıştı.’ (s.53) ‘Yahudi boykotu günü.’ (s.244) 

İstanbul Üniversitesi’nin temellerini Nazi rejiminden kaçan yüz doksan bilim adamının attığını yazan Livaneli, çevremizdekileri görülebilir, canlı duruma getiren betimlemeyi sayfada ortalama 4.9 satır yapmış. (1 p) ‘Caddelerde su birikintileri vardı. Gökyüzü yine bulutluydu ama ara da bir bulutları delen güneş mızrakları, camilerin kubbelerine, vapurların bacalarına, denize dalıp çıkan martıların kanatlarına vuruyordu.’ (s.44) 

Okurunda kültürel bilinç oluşturmak ister gibi bir roman yazan Livaneli, ruh çözümlemesini sayfada ortalama 0.6 kez yapmış. (1.8 p) “Amerikan üniversitelerinde yetişen yeni iş adamları böyleydi işte. Hayat ‘winner’lerden ve ‘loser’lardan oluşuyordu. Bunun da tek ölçüsü paraydı. Biraz önce ona Max’ı ve yaşadıklarını anlatmak istediğimi anladım. Çünkü zaten anlamayacaktı. O dünyaya uzaktı ki. Artık bu yeni dünyada babaannemi, Nadia’yı, Max’ı anlayacak insanlar kalmamıştı. …Nadia Mavi Alay’daydı, anneannemle beraber Kızılçakçak Gölü’ne atlıyordu. Babaannem, Struma’daydı. Üç ayrı din, üç ayrı kadın ama ortak kaderler.’ (s.267) 

Gelecek büyük depremi okuruna rüya ile anımsatan Livaneli, Kahramanın aklından geçenleri yansıtan bilinççakımını sayfada ortalama 0.0288 kez yapmış. (0.1 p) ‘Bu da aynı, diye geçirdim içimden.’ (s.14) 

‘Müslüman duası ve Ortodoks ıstavrozu bir arada. İç içe dualar, dinler kültürler şehri İstanbul’u Ahmet Ümit, Tolga Gümüşay gibi anlatan Livaneli, sözün kendi gerçek anlatımının dışında bir başka anlam yüklenmesi olan yananlamı sayfada ortalama 0.8 kez kullanmış. (5.6 p) ‘Bu yağmur içimi ıslatıyor.’ (s.13) ‘Paran her gece doğuruyor.’ (s.266) İmge kümeleri oluşturmakta.., yaratmakda biraz zayıf kalmış. 

Bir turist rehberi gibi gittiği tarihi yerleri yazan Livaneli, dilin anlatım gücünü artıran ve kullanıldığı yere estetiklik katan ikilemelere sayfada ortalama 0.8 kez yer vermiş. (1.6 p) ‘Yüzleri pırıl pırıl parlıyor, göz göze bakıyorlar.’ (s.383) ‘plakasının önünde cırt cırt yanıp sönen’ (s.16) 

Müzik adamı Livaneli, varlıkların durumunu gösteren sıfata sayfada ortalama 3.4 kez yer vermiş. (6.8 p) ‘O sabah aldığım siyah ceketi ve ekose eteği giyecektim. İçine de beyaz bir ipek bluz.’ (s.217) 

Mektup tekniğinden yararlanan (0.0062) Livaneli, kahramanın bilinççakımı gibi düşünmeyi (iç ses) sayfada ortalama 0.0437 kez yaptırmış. (0.2 p) ‘Ama sonra ‘Edebiyatın gücü de buradan geçiyor’ diye düşündüm.” (s.368) Bu alıntı tümce bize Maya’nın edebiyatı bildiğini söylüyor..! 

Okurun nabzına göre şerbet vermesini bilen Livaneli, kullanıldığı yere anlam zenginliği ve derinlik katan şiirin olmazsa olmazlarından pekiştirmeyi sayfada ortalama 0.6 kez kullanmış. (1.8 p) ‘yüzünün bembeyaz kesildiğini’ (s.250) ‘onu apar topar sınır dışı’ (s.326) 

Sefarad Yahudi’leri yaşamından kesitler sunan Livaneli, yazının içinde süs gibi duran hazır söz kalıplarını montaj tekniğiyle sayfada ortalama 0.0288 kez kullanmış. (0.3 p) “Bir zamanlar ‘İngilizlerin dışı mutlu, içi mutsuzdur’ gibi bir cümle okuduğumu hatırladım.” (s.169) Kitapları çok satanlar listesine giren Livaneli, alıntıyı sayfada ortalama 0.0166 kez yapmış. (0.1 p) 

Düşüngülü Eleştiri kriterlerine göre Zülfü Livaneli’nin ‘Serenad’ romanına 118.6 puan verildi. En yaman eleştiri kıyaslamaktır!.. Düşüngülü Eleştiri, son söz değildir. Romanları türlerine göre kıyaslamayı size bırakıyorum. Muzaffer Koçer’in ‘Gökçek Ölmemiş’ 110.9 p, Nurgün Erdinç’in ‘Kan Kırmızı İhanet’ 85.3 p, Muammer Yüksel’in ‘Cennet’ 94.5 p, Orhan Pamuk’un ‘Masumiyet Müzesi’ 96.2 p, Çetin Yiğenoğlu’nun ‘Kırmızı Koku’ 105.6 p, Yavuz Bahadıroğlu’nun ‘Kırım Kan Ağlıyor’ 76.8 p, Ahmet Ümit’in ‘Bab – ı Esrar’ 121 p, Hasan Hüseyin Gündüzalp’in ‘Yuğ’ 118 p, Ayşe Kulin’in ‘Umut / Hayat Akan Bir Sudur’ 109.4 p, Canan Tan’ın ‘En Son Yürekler Ölür’ 115.4 p, Elif Şafak’ın ‘Aşk’ 118.1 p, Ayfer Tunç’un ‘Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi’ 102.2 p, Sinan Akyüz’ün ‘Sevmek Zorunda Değilsin Beni’ 91.3 p, Ece Temelkuran’ın ‘Muz Sesleri’ 130.2 p, İnci Aral’ın Sadakat’ine 122.1 p, Oya Baydar'ın 'Çöplüğün Generali'ne 104.2 p, Tolga Gümüşay’ın ‘Hiç Kimsenin Kenti’ne 105.9 p, Ahmet Ümit’in İstanbul Hatırası’na 117.8 p, Sinan Yağmur’un Aşkın Gözyaşları / Tebrizli Şems’e 84.8 p, İskender Pala’nın Şah ve Sultan’a 112.6 p, Sürayya Köle’nin ‘Yakası Kürklü Yeşil Parka’ 107.9 p, Sinan Akyüz’ün ‘Piruze / Şam’da Bir Türk Gelin’ romanına 102.9 puan verilmişti. Serenad / Zülfü Livaneli / Doğan Kitap / 481 s. 

Ali Akdemir 

29. 05. 11 

Çukurova 

 

 

 
Toplam blog
: 172
: 425
Kayıt tarihi
: 15.07.09
 
 

Ali Akdemir, Adana tarihinin en büyük sel felaketini yaşadığı 21. 02. 1948 tarihinde doğdu. Edebi..