Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '07

 
Kategori
Sinema
 

Seri katil filmleri yönetmenlerinden Michael Haneke

Seri katil filmleri yönetmenlerinden Michael Haneke
 

Michael Haneke, 1942’ de Almanya’ nın Münih kentinde doğdu. Viyana’da felsefe, psikoloji ve tiyatro eğitimi gördü. Mezun olduktan sonra 1967 - 1970 arasında Südwestfunk Theater Company ile çalıştı, Alman televizyonuna senaryolar yazdı.Birçok oyun da sahneledi.Haneke, sinema ve yönetmenliğe ilk kez, “Duygusal Buzlaşma” üçlemesinin ilk filmi “Der Siebente Kontinent/Yedinci Kıta” ile 1989’da adım attı.Filmi gerçek bir öyküye, orta sınıftan Viyanalı bir ailenin intiharına dayanıyordu.Üçleme 1992 yapımı “Benny’s Video/Benny’nin Videosu” ve Haneke’nin iki yıl sonra çektiği “71 Fragmente Einer Chronologie des Zuffalls/Bir Şans Kronolojisinin 71 Parçası” ile tamamladı.

Bunlar, tutkudan tamamen yoksun filmlerdi.İnsanlar hiç kastetmedikleri özürleri monoton bir şekilde mırıldanıyorlardı;sözde karısına “Seni seviyorum” diyen erkek aslında bira bardağına bakıyordu ve bir baba, bir kızı öldürmüş olan oğlunu, sanki sıradan bir kabahat işlemiş gibi azarlıyordu.Ama Haneke, ısrarla iyimser olduğunu söylüyordu. “Kötümser olanalar, eğlencelik filmler yaparlar.” diyordu. “İyimser kişi, insanları sarsıp kayıtsızlıktan kurtarmaya çalışır.”

Sözlerinden anlaşıldığı gibi, Michael Haneke, filmlerinde seyircisini eğlendirmeyi değil, sarsmayı amaçlıyor.Onların rahatını bozmaktan hiç rahatsız olmuyor.Londra’daki Orta Avrupa Kültürü Festivali’nde gösterilen beş filmlik retrospektifini izleyen seyircilere, filmlerini “Size huzursuz seyirler dilerim!” diyerek sunmuştu.Filmlerinden söz ederken de anlaşılması zor kavramlara başvuruyor. “Kendi kendine yabancılaşmak, duygusal buzlaşma, gerçeklik duygusunu yitiren gerçeklik” gibi.Oysa Haneke’nin filmleri, basit olmamakla birlikte, seyircinin kolayca ulaşabileceği, anlaşılabilir filmler.Michael Haneke, artık sevmesini hatta nefret etmesini bile bilmeyen bir toplumu anlatıyor.Amacı ise çevremizdeki dünyaya karşı duygu ve tepkilerimizi bilemekiçünkü özellikle medyanın onları kütleştirdiğine inanıyor.Zamanlama, gerilimi tırmandırma ve mantıklı bir olay örgüsü kurma gibi standartları reddediyor;izleyicilerini sıkmak, kızdırmak ya da hayal kırıklığına uğratmaktan çekinmiyor.Haneke bizi kendi sinema dünyasının içine çektikten sonra birden geri çekiliyor ve hem aldatılıp kandırıldığımızı, hem de bunu yapanlarla suç ortaklığı ettiğimizi gösteriyor.

Yönetmenin filmografisinde, Kafka uyarlaması bir TV filmi olan “Das Schloss/Şato” da var.Haneke edebi uyarlamalara alışkın biri, varouşçu yanı da filmlerinde hemen kendini belli ediyor.Buna rağmen eleştirmenler, “Şato” filmiyle onun farklı bir yöne gittiğini düşündüler.Ama zamanında ülkemizde “Ölümcül Oyunlar” adıyla izlediğimiz “Funny Games”(1997) bütün kuşkuları sildi.Michael Haneke formunun zirvesindeydi.Temiz yüzlü iki delikanlı sayfiyedeki bir ailenin evine ödünç yumurta istemeye gelip onları esir alıyordu.Delikanlılar esir aldıkları aile ile oyunlar oynarken, Haneke de bizimle gönül eğlendiriyordu.Seyircisini rahat sinema koltuğunda rahatsız ederek, aslında filmin kahramanlarının, kanın akmasını başlatan kişilerin bizler olduğumuzu hatırlatıyordu.Şiddete gerçek özelliklerini kazandırıyor, onu sinemasala taklitlerden uzaklaştırıyordu.Bazı ülkelerde sansür, Haneke’nin şiddeti eleştirmek için şiddet kullanmasına karşı çıktı ama, yönetmen başka bir yol olmadığı görüşünde.Ona göre, Wim Wenders’in filmi “The End of Violence/Şiddetin Sonu” yeterince etkili değil, çünkü o filmde sadece konuşuluyor. “Mesele, neyi gösterebileceğimde değil.Daha çok, seyirciye var olanın yerine neler gösteridiğini fark etme fırsatı verip vermemekte.Özellikle şiddet konusunda mesele, şiddeti nasıl gösterdiğimde değil.Mesle, seyirciye şiddet ve şiddetin anlatılması konusunda kendi konumunu nasıl gösterdiğim...”

Haneke’nin sineması seyirciyi manipule eden sinema anlayışına bir meydan okumadır.Haneke, seyirciyi uyutmaz, onun her şeyin ‘farkında olması’nı ister.Bu amaçla ‘neden’ ve ‘gerçek’ kavramlarını kendi sineması içersinde yeniden tanımlar ve ancak kendi bütünselliği çevresinde anlam kazanabilecek bir sinema anlayışı yaratır.Bu amacı benimserken ünlü Alman tiyatro yazarı Bertolt Brecht’ten etkilendiğini düşünüyorum.Bertolt Brecht de tiyatro seyircisini uyutmak istemez, onların oyuna kapılmasını engeller.Bu amaçla oluşturduğu kuram Brechtyen Tiyatro olarak bilinir.Kendisi de Alman olan Haneke de çeşitli oyunlar sahnelemişti.

ALDIĞI ÖDÜLLER;

*Der Siebente Kontinent/Yedinci Kıta (1989),

Locarno Uluslarası Film Festivali Artaria Ödülü, Bronz Leopar.

*Benny’s Video/Benny’nin Videosu (1992)

1993 Avrupa Film Ödülleri FIPRESCI Ödülü

*71 Fragmente Einer Chronologie des Zuffalls/Bir şans Kronolojisinin 71 parçası (1994)

Katalonya Uluslararası Film Festivali, en iyi film ve en iyi senaryo ödülleri

Katalan; Senaristler, Eleştirmenler ve Yazarlar Birliği Ödülü

*Funny Games/Ölümcül Oyunlar (1997)

1998 Fantasporto Festivali Eleştirmenler Ödülü

Uluslararası Fantastik Film Özel Jüri Ödülü

Flanders Uluslararası Film Festivali FIPRESCI Ödülü

1997 Chicago Uluslararası Film Festivali Gümüş Hugo, en iyi yönetmen ödülü

*Code Inconnu/Bilinmeyen Kod (2000)

Hrıstiyan Birliği ödülü

*La Pianiste/Piyanist

Cannes Film Festivali Jüri Büyük Ödülü

FİLMOGRAFİSİ;

1989 Der Siebente Kontinent/Yedinci Kıta

1992 Benny’s Video/Benny’nin Videosu

1994 71 Fragmente einer Chronologie des Zuffalls/Bir Şans Kronolojisini 71 Parçası

1995 Der Kopf des Mohren

1997 Funny Games/Ölümcül Oyunlar

1997 Das Schloss/Şato

2000 Code Inconnu/Bilinmeyen Kod

2001 La Pianiste/Piyanist

2003 Le Temps du Loup/Kurtların Zamanı

2005 Cache/Saklı

 
Toplam blog
: 39
: 2880
Kayıt tarihi
: 29.12.06
 
 

Sinema ve Televizyon bölümünde okuduğumdan sizinle sinema üzerine hasbihal etmeyi düşünüyorum... Si..