Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '09

 
Kategori
Öykü
 

Sessiz çığlık

Nihayet uyumuştu. Odanın içi leş gibi bira kokuyordu. Yüz üstü, düştüğü gibi uyumuştu.. Elini yatağın altına usulca soktu. Bıçağın soğukluğunu hissetmişti. Hiçbir şey hissetmiyordu. Sanki yaşamıyordu. Bıçağın tahta sapını iki eliyle sıkıca kavradı. Kolları gerilinceye kadar havaya kaldırdı. Ve olanca gücü ile indirdi. Bıçak adeta kayarak saplandı kürek kemiklerinin arasına. Çekti. Bir daha , bir daha, bir daha sapladı. O, birden sırt üstü döndü, donuk gözlerle ona bakıyordu. Bir şeyler söyleyecek gibiydi. Bu kez tam kalbine sapladı bıçağı. O hiç kıpırdamıyordu. Bıçağı sayısız kez sapladı vücuda. Sanki hala ona bakıyordu. Bu kez Olanca gücüyle gözüne sapladı bıçağı. Çıkardı, bir daha , bir daha sapladı. Yerinden çıkan göz, bıçağın ucunda sallanıyordu. Ondan kurtulmak için bıçağı salladı. Bıçaktan kurtulan göz, tuvalet masasının aynasına yapıştı. Aynada yavaş, yavaş aşağıya kayan göz, sanki hala ona bakıyordu. Sehpanın üzerinde duran vazoyu kaptığı gibi aynaya fırlattı. Yorulmuştu. Nefes nefeseydi. Bir ara dizlerinin üzerine çöktü. Öylece ne kadar kaldı farkında değildi. Neden sonra yavaşça ayağa kalktı. Dışarı çıktı. Sokakta onu görenler şaşkın ve korku dolu gözlerle ona bakıyorlardı. Elleri kan içindeydi. Tanınacak gibi değildi. Bıçak hala elindeydi. Onu ilk tanıyan bakkal Ekrem baba oldu. Usulca ona doğru yürürken ; ne oldu sana kızım ? Ne oldu sana kızım ? Ne oldu sana? Anlamsız gözlerle onlara baktı ve olduğu yere yığılıp kaldı.

Gözlerini açtığı zaman önce nerede olduğunu anlayamadı. Anlamsız gözlerle etrafına bakındı. Hemşireyi görünce hastanede olduğunu anladı. Odanın kapısı açıktı. Kapının önünde polisler vardı.

- Ben neden buradayım ? Diye adeta mırıldanarak sordu. Hemşire duymamıştı. Arkası dönüktü.

- Ben neden buradayım? Bana ne oldu? Kaza mı geçirdim? Diye peş peşe sıraladı. Hemşire bu kez onu duymuştu. Ona doğru döndü,

- Maşallah uyanmışsın.

- Ne zamandır buradayım, kazamı geçirdim, buraya nasıl geldim? Çok mu uyudum?

- Üç gündür uyuyorsun. İlaçların etkisiyle. Doktorlar çok ağır bir depresyon geçirdiğini söylüyorlar. Ben doktorlara uyandığını bildiriyim.Hemşire çıkınca düşünmeye başladı. Bir boşluktaydı. Hiçbir şey hatırlamıyordu. Kapının önündeki polislerden biri sürekli ona bakıyordu. Polis hem ona bakıyor hem de diğer polisle konuşuyordu. Ne konuştuklarını duymasa da ondan bahsettikleri belliydi. Az sonra hemşire yanında doktorla birlikte döndü. Genç bir kadın doktordu. Gülümseyerek ona yaklaştı.

- Kızımız uyanmış, dedi Doktor.

- Doktor hanım ben neden buradayım? Bana ne oldu? Beni buraya kim getirdi ?

- Seni buraya ambulansla polisler getirdi. Nedenini daha sonra öğrenirsin. Önce kendine gelmen lazım. Olanları bir müddet sonra hatırlamaya başlayacaksın. Sakın endişelenme. Her şey düzelir. Bu arada hemşire ona iki iğne birden yaptı

- Şimdi uyu , daha sonra tekrar görüşürüz. Doktor çıkarken polislere bir şeyler söyledi.

Yeniden uyandığında hafızasındaki bazı görüntülerde uyanıyordu sanki. Bıçağı elinde hissediyordu. Hızla çıkardı elini pikenin altından..Elindekini fırlatıp atar gibi yaptı. Ne olduğunu biliyordu artık. Soğuk bir ter boşandı tüm vücudundan. Haykırmak istiyordu.. Tüm gücüyle haykırmak. Ama sesi çıkmıyordu. Belki çıkıyordu ama o duymuyordu. Hemşire ona bakıyordu. Polisler odaya daldılar. Doktor da geldi. İki hasta bakıcı onu zorla tutmaya çalışırken hemşire enjektörü koluna sapladı. Sesleri duymuyordu. Ter, tüm hücrelerinden fışkırıyordu adeta.

Yeniden uyandığında onu öldürdüğünü biliyordu artık. Duvara doğru döndü. Dizlerini göğsüne doğru iyice çekip iki eliyle bağladı. Onu öldürmüştü. Bıçağı defalarca saplamıştı onun vücuduna. Olanları yeniden yaşıyordu sanki. Bıçağı her sapladığında rahatladığını hissediyordu. Bıçağı her indirişinde öfkesi artıyordu, ama rahatlıyordu. Bir şey vardı onu daha çok öfkelendiren. Onu şimdi fark etmişti. Kan. Kan fışkırmıyordu. Kocasının kanı fışkırmıyordu. Şah damarına bıçağı sapladığında da bu olmamıştı. Onu çılgına çeviren buydu. Hiç karşılık vermemişti. İlk darbede bile . Oysa onu iyi tanıyordu. Böyle kolay olacağını hiç beklemiyordu. Çok mu sarhoştu. Ama o hiç sarhoş olmazdı ki? O her yaptığını ayık kafayla yapardı.


Evliliklerinin ikinci ayında ilk dayağını yemişti. Eve geç gelmişti. Her seferinde olduğu gibi anahtarıyla kapıyı açıp, adeta bir kedi gibi sessizce girmişti içeriye. Doğruca banyoya girmişti. Uyumuyordu ama onun her hareketini görür gibiydi. Birkaç saniye süren sessizlikten sonra sırtına inen müthiş bir darbeyle fırladı yerinden. Daha ne olduğunu anlamadan ikincisi, üçüncüsü geldi. Banyoda ıslatıp dürdüğü ıslak havlu ile vuruyordu. Korkudan mı, şaşkınlıktan mı neden, bilmiyordu , hiç sesini çıkarmamıştı. Bu her dayak yiyişinde böyle oldu. İkisinden de ses çıkmıyordu . Dayaktan sonra o, salondaki kanepede uyudu. Sabah erkenden çıktı gitti. Sabaha kadar sessizce ağlamıştı. O gittikten sonra kalktı. Bütün vücudu ağrılar içindeydi. Korkarak aynaya baktı. Hafif kızarıklıkların dışında dayak yediğini gösteren hiçbir iz yoktu sanki vücudunda. Onunla evli kaldığı dört yıl, bir film şeridi gibi gözlerinin önünden akıyordu.


Bu gün daha sakindi. Hafif bir kahvaltı bile yapmıştı. Doktor iyi olduğunu, yakında çok daha iyi olacağını söylüyordu.

- Benim kızım bu gün daha iyi. Yakında çok daha iyi olacak. Dr. Bunları söylerken, bir yandan a nabzını kontrol ediyordu.

- Bana ne olacak? Beni ne zaman hapse atacaklar, diye sordu.

- Bunları bana sorma, dedi Dr. Bunları Savcı sana detaylı bir şekilde anlatacaktır. Ayrıca Avukat istersen onu da temin edecekler. Merak etme, her şey iyi olacak.

- Savcıyla ne zaman konuşacağım?

- Hazır olunca., diye cevap verdi Dr.

- Ne zaman hazır olurum?

- Yakında, dedi Dr.

- Beni görmeye buraya kimse gelmedi mi? Babam gelmedi mi?

- Bilmiyorum , bunları hemşireye sor. O daha detaylı cevaplar sorularını.Benimle, senin hakkında görüşmeye gelen yakının olmadı, dedi Dr. Odadan çıkarken. Evlendikten sonra Babasıyla araları bir türlü düzelmedi.istememesine karşı onu

- Evlendirdiği için babasını bir türlü affedemiyordu. Bir kaç kez dayak yediğini anlatacak oldu, her seferinde lafı adete ağzına tıkadı babası


-

- . Onunla arasında geçenleri anlatacak kimseyi bulamıyordu. Dört yıllık evliydi Hala bakire oluşunu kime nasıl anlatacaktı. Bunları konuşacak bir yakını, bir arkadaşı yoktu.


Bu gün savcıya ifade verecekti. Dr. Söylemişti. Hemşire saçlarını taramasını ve hafif makyaj yapmasını söyledi. Ona kendi makyaj malzemelerini getirdi ve isterse kullanabileceğini söyledi. Evliliği boyunca hiç makyaj yapmamıştı. Kocası istemiyordu. Saçlarını taramak yetiyordu. Kocasını aklına getirince eskisi kadar öfkelenmediğini fark etti. O artık yaşamıyordu. Bunu bilmek onu rahatlatıyordu.

Savcı odaya girince heyecandan mı, korkudan mı ne, titriyordu. Titrediğini görmesinler diye ellerini pikenin altına soktu. Savcının yanında gelen bayan elindeki çantayı açtı. Çıkardığı daktiloyu komodinin üzerine koydu. Sandalyesini komodinin önüne çekti.oturup beklemeye başladı. Savcı sordu.

- Hazır mı sın kızım?

- Hazırım efendim, diye cevapladı bayan. Savcı sandalyesini iyice yatağın yanına yaklaştırdı. Gözlerinin içine bakarak konuştu.

- Geçmiş olsun kızım. Önce kimlik tespiti yapalım.

- Adın, Soyadın?

- Güler Gülcü.

- Baba adı?

- Seyfettin

- Anne adı?

- Cemile

- Doğum yeri?

- Isparta

- Doğum tarihi?

- 17 Ağustos l968

- Böyle bir şeyi neden yaptığını anlatır mı sın? Nasıl anlatacağını, nereden başlayacağını bilemiyordu. Sustu. Bekledi.

- Dayak, dedi, hafif zor duyulur bir sele.

- Biraz daha yüksek sesle konuşur mu sun, dedi Savcı.

- Dayak dedi, bir kez daha. Bu kez biraz daha duyulur gibiydi sesi. Dayak, dört yıl boyunca neredeyse her gün. Sebepsiz yere dayak. Islak havlu ile. İnsafsızca. Sebebi yok. İzi yok. Kanıtı yok. Nasıl oluyordu, bilmiyordu. Kesik cümlelerle peş peşe anlatıyordu. Babam, istemediğim halde onunla evlendirdi beni. Severdi Babam beni. Neden böyle yaptı ki? Anlatamadım kimseye. Çok dayak atıyordu. Ama iz kalmıyordu. Bunu nasıl yapıyordu bilmiyorum. Dört yıl boyunca bunu nasıl yaptı? Ben ona ne yapmıştım ki? Dört yıl boyunca bana hiç yaklaşmadı. Bakire olduğumu kimseye anlatamadım. Dört yıl dayak yedim. Hayvanlar gibi, dört yıl dayak yedim. Dört yıl boyunca ağladım. Hep ağladım. Ağladığımı bile kimse görmedi. Anlatacak kimsem yoktu ki. Beni kimseyle konuşturmadı ki. Babam bile bize gelmez oldu. Babama anlatacak olsam dinlemiyordu. Onunla evlenmeyi istememiştim. Bu yüzden inanmıyordu bana. Ben ona bir şey yapmamıştım. Zamanla belki alışırım diyordum. Niye böyle davrandı bilmiyorum.Ben bunu hak etmemiştim. Babam severdi beni. Babam neden böyle yaptı

- Olay günü neler oldu? Ona bıçakla saldırırken öldüğünü bilmiyor muydun?

- Anlamadım efendim. Nasıl öldüğünü bilmiyor muydum ?

- Bak kızım. Sen onu sayısız kez bıçakladığın zaman, o zaten ölüymüş. Adli tıp raporuna göre kocan, beynindeki tümör nedeniyle ölmüş. Öyle anlaşılıyor ki, sen onu ikinci kez öldürmeye çalışmışsın.

- Onu ben öldürdüm. Onu ben öldürdüm. Diye mırıldanıyordu. Onu ben öldürdüm. Bütün oda dönüyordu sanki. Midesi bulanıyordu. Savcı hemşireyi içeriye çağırdı. Dr. da telaşla girdi odaya. Hemşire koluna enjektörü batırdığı zaman o bayılmıştı.


Ertesi gün Avukatıyla tanıştı. Avukatı ona her şeyi anlattı. Onun bilmediği ne çok şey varmış. Kocasının eski bir polis olduğunu, İşkence yaptığı için hüküm giyip polislikten atıldığını, Beynindeki tümör nedeniyle uzun zaman tedavi gördüğünü. Hastalığının son zamanlarda kansere dönüştüğünü, bu yüzden ona böyle davranmış olabileceğini Avukatından öğrendi. Olay günü eve gelip yatağa yattıktan kısa bir süre sonra ölmüştü. Bu yüzden karşı koymamıştı. Bu yüzden kan çıkmıyordu. Kan çıkmadığı için iyice çılgına dönmüştü. O bir ölüyü ikinci kez öldürmüştü. Mahkeme onu tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakmıştı. Dışarıda yağmur yağıyordu. Nereye gittiğini bilmeden öylece yürüyordu. Nereye gidecekti. Kimsesi yoktu ki.

 
Toplam blog
: 820
: 326
Kayıt tarihi
: 02.10.08
 
 

Nerede, nasıl, ne zaman, umursamıyorum. Bir şekilde dünyadayım, yaşıyorum. Hayatı seviyorum. Tanr..