Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sessiz ve uykulu kalabalık içinde...

Sessiz ve uykulu kalabalık içinde...
 

Bazen birşeye şiddetle ihtiyaç duyduğunuz zaman, o ihtiyaç duyduğunuz şeyi unutmak için başka bir şeye ihtiyaç duyarsınız ki bu da kurallarla engellenir. Toplumsal saygı kuralları... Bir sakıza ihtiyacım vardı çünkü bir sigaraya ihtiyacım vardı. Sigara içmemek için sakız çiğnemem gerekiyordu fakat sakız çiğnemem demek toplumda saygısız bir portre çizmemle eş anlamlı oluyordu ki bununla uğraşacak hiç halim yoktu.

Toplantı korkunç denecek denli sıkıcı ve zaman sanki uyuşmuş gibi ağır ilerler bir düzeyde seyrediyordu. Elimde not defterim ve dişleyip durduğum kalemle en arka koltuklardan birinde oturuyordum. Aklımdan bir pencere önü, bir bardak çay, bir sigara ve bir Kurt Vonnegut kitabı mutluluğu geçiyordu. Karşımdaki adam, şu an ne dediğini hatta ne konuda ne dediğini anımsayamadığım adam "bitse de gitsek" tonunda konuşmaya devam ederken, o toplantının ortasında bir sigara yakıyor olduğumu hayal ettim. (Konumuz aşırı bağımlılık nedeniyle sigaraya ihtiyaç duymak değil. Konumuz sıkıntıdan patlamış bir aklı dizginleyememek.) Bir toplantıyı kısaltmanın en iyi yolu eğer o toplantıda etkin bir rolünüz yoksa aklınınızı bir uçağa bindirip en kestirmeden başka dünyalara yollamaktır ve bu her zaman işe yarar.

Aklımın perdesi şu sahneyle açıldı; Yüzümde gayet kendinden emin bir ifadeyle 150 kişilik bir toplantı odasında çantasından ağır hareketlerle bir sigara çıkarıp yakan biri. Neler olurdu? Büyük ihtimalle şu yan taraftaki pantolonunu dizine kadar çekip bacağını kaşıyan adam beni dürterek "Burada sigara içemezsin" derdi. Sonra bazıları beni göstererek fısıldaşmaya başlar ve biri beni kolumdan tutup dışarı atardı. (Bunu yaka paça olarak düşünmek çok daha komik. Ama yaka paça olması için direnç göstermem gerekir.) Gülüyorum kendi kendime. Topluluk sırtıma "delirmiş galiba" yazan ucuz bir etiket yapıştırıp beni postalardı sonuç olarak. Bu hareket ben dahil herkesi çok eğlendirirdi. Ama bunu yapamam. Birincisi büyük ihtimal işimden kovulurum ikincisi beni gören herkesin aklına bu olay gelir ki ben sadece "toplantı odasında sigara içerek işinden atılmış" kişi sıfatı için yaşamadım bunca yılı. Hem bunu gerçekleştirmeme ne gerek var ki zihnimin perdesinde de görüyorum herşeyi zaten. Bu da beni eğlendiriyor.

Ben hayallere son vermiş defterimi çiçek, böcek, kalp, kuş gibi abuk sabuk resimlerle doldururken foto muhabirimiz Murat benden daha yaratıcı aktivitelerle sahneye çıkıyor. Onun da canı fena halde sıkılmış olmalı. O hayaller yerine gerçeklerle eğlenme peşinde. Asıl amacı toplantıda uyuyanların uykularını dağıtmak olan ama misafirperverlik olarak lanse edilen çaylarımızı içtikten sonra Murat beni dürtüp "sen ödeme ben ödedim çayın parasını" diyor. Aptal aptal bakıyorum. "Ne parası? Çaylara para ödemiyoruz ki çaylar şirketten" diyorum. Çenesiyle yerdeki çay bardağını gösteriyor. Bardağın kenarına 100 Ytl. koymuş. Hiç gülmeden "Çayın bardağı 50 Ytl. değil mi? Ödedim ikisini de" diyor. Tutamıyorum kendimi.

Toplantı uzadıkça uzuyor. Murat ve ben tıpkı anaokulu çocukları gibi her an yeni bir oyun bulmaya her an herşeye gülmeye hazırız. Toplantı sonunda, bir kağıt uçak yapıp ön koltukta oturanların başına atmadığımız kalıyor. Toplantı bitiyor ses kayıt cihazını kapatıyorum ve çıkıyoruz. Çıkışta gülümseyen iki kişi var ben ve Murat. Diğerleri esneyerek ve "oh nihayet bitti" ifadesini elleriyle yüzlerinden sıyırarak salonu terkediyorlar. Ah yaratıcı zihin ve hayal gücü, dünya sen olmasan hiç çekilir mi?

Fotoğraf: http://www.deviantart.com/print/1043426/
 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..