Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '07

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Sessizliğin senfonisi

Sessizliğin senfonisi
 

Gözlem yapma; insanların dış görünüşlerini inceleme, buna bağlı olarak iç dünyalarını keşfetmeye çalışma, ilgi alanlarımdan biridir. Özellikle yoğun trafik içinde, hastanede, bankada, çarşı pazarda, okulda insanların telaş, koşuşturma içinde oldukları zamanlarda onları gözlemlerim. Sanki hızlı çekim yapılıyormuş gibi algılarım olan biteni.. Birer kurulmuş makine gibi oradan oraya koşuşturan, birbirine çok benzeyen ama aynı zamanda da birbirinden ayrı dünyalardaki insanları ...emekli olmadan önce, bende etrafına bakmaya fırsat bulamayan, durup düşünecek zamanı olmayan insanlardandım doğal olarak..Hele büyük kentlerde, özellikle İstanbul da yaşayanlar ...Allah öncelikle onların sağlıklarını korusun ...Değil düşünmek; yemek yeme, uyuma gibi insanın yaşamı için en elzem şeylere vakit ayırması bile sorun oluyor.

Bu kadar; insan hayatını kolaylaştıran makinalar , araçlar var, yinede insanoğlu koşturmaktan helak oluyor. Evde yapılacak işler, işyerinde yapılacaklar, çocukların bakımı, okul sorunları, alış veriş. Bu arada ortaya çıkan sağlık sorunları eşinle komşunla patronunla olan sorunlar... Gerilmiş bir yay gibi insanoğlu. Bu yüzden sanırım, gerilim konulu filmler prim yapıyormuş. Geçen gün bir televizyon kanalını izlerken duymuştum. Yüksek düzeyde eğitim almış kişiler bile bu tür programlardan hoşlanıyorlarmış. Sanal alemde risk almadan kendilerini gerilimin içinde hissedip rahatlıyorlarmış.

Mevsimlerin değişmesi ile doğadaki değişiklikleri görmeyi dünya ile ülke ile ilgili bilgiler üzerinde düşünmeyi, yorum yapmayı sorgulamayı bırakın, aile bireylerinin birbirinin yüzlerine bakmaya fırsatları yok.

Bu koşuşturma içinde birde büyük kentlerin gürültüsü... Eve geliyorsun, yine, komşudan veya dışarıdan gelen kulak tırmalayan sesler...Oysa gürültü, insan sağlığı için ne kadar zararlıymış, bilim adamları yüksek desibelli seslerin beyin hücrelerini öldürdüğünü söylüyor. Oysa bizim toplumumuzda geçen yüzyıllarda yüksek ses ayıp sayılırmış.Satıcılar pazarda olsun, sokak arasında olsun bağırarak satış yapamazlarmış. İnsanlar bağırarak birbirlerine seslenmezlermiş.Sanırım şimdi, gelişmiş ülkelerde böyledir...

İşyerleri, çalışma, eğitim alanlarını içine alan yerlerde gürültüyü belki engelleyemeyiz. Ama hiç olmazsa, Avrupa da olduğu gibi, insanların evleri, istirahat ettikleri yerler, bu alanlardan uzakta olsa...Duyduğuma göre Almanya, İsviçre gibi yerlerde öyleymiş. İnsanların evleri şehrin hay-huyundan uzakta yeşillikler içinde genellikle müstakil evlermiş...Bizim ülkemizde de böyle olsa...Şimdi emekliliğimi yaşadığım bu güzel köyde, sessizliğin sesini dinlerken bunu düşlüyorum. Kuş cıvıltıları, ağustos böceği sesleri, rüzgarın sesi, bazen bahçe sulamak için açılan suyun sesi sessizliğin senfonisini oluşturuyor.

Çalışma yaşamım sırasında deminde dediğim gibi bende bir makine gibi orada oraya koşuşturan, çocukların sorunlarına yetişmeye çalışan at gözlüğü takmış ufkunu genişletme olanağı olmayan insanlardandım. Ve ben şanslı insanlardan olduğumu düşünüyorum. Emekli olabilmek, bu sessiz, dingin güzellikleri yaşamak mutluluğuna erişebildiğim için. (Her fırsatta da yaradanıma şükrediyorum) .Ve ülkemin her bireyininde bulundukları ortamda daha iyi koşullarda yaşamayı hak ettiğini düşünüyorum...

Umarım bizde Avrupalının yaşam standardına yakın bir gelecekte kavuşuruz.

 
Toplam blog
: 307
: 1382
Kayıt tarihi
: 08.08.07
 
 

Emekli Türkçe öğretmeniyim.Şimdi Marmara Üniversitesi bünyesinde bulunan, Atatürk Eğitim Enstitüsü ..