Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '21

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Sessizliğin Sesi

 
                                                         SESSİZLİĞİN SESİ
 
Sessizlik denilince akla ne geliyor?
 
"Size uzun uzadı ya anlatmama gerek yok."
 
Ama bazen anlatmak gerek. Çünkü karşımızda ki kişi ya da kişiler sessizliği susmak, konuşmamak şeklinde nitelendiriyorlar. Konuşamamak ya da.
 
Konuşamamanın altında çok şey saklanıyor oysa ki.
 
Kimi insanlar kimilerinin deyimiyle korkak, benim deyimimle yüreksiz oldukları için konuşamazlar. Hani çok konuşan, cesaretli kişilere "yürek mi yedin" denilir ya işte cesaret gösteremeyenlere, konuşamayanlara yüreksiz demek daha olumlu bakış açısı katar. Korkak kelimesi kişi de kendini sorunlu bir birey olmasına sürükler.
 
Yüreksiz, insanın kişiliğiyle ortaya çıkmaz. Olumsuz yaptırımlarla sonradan oluşan davranış bozukluklarıdır. Kimileri fiziksek şiddete, kimileri de psikolojik şiddete sebep olup konuşamayanları sustururlar ve ses tonlarıyla bastırırlar. Kişi sürekli bu davranışlara maruz kaldığında konuşamaz olur. Sineye çekilir. Korkan kişi her ikisine de maruz kalmamak için susmayı tercih eder. Bu eylem karşı tarafı kazanmış ilan etse de aslında kazanan susandır. Aynı dili konuşamamaktan çıkacak olumsuzluklar insanı çaresizliğe sürükler. Bu çaresizlik içinde beyin nasıl davranacağını bilemez ve bazı bilinç altı davranışlarımız kendiliğinden oluşmasına sebep olur. Haklıyken haksız konuma düşülebilir.
 
Susmak, çözüm mü?
 
Değil...
 
Susanlar, erkeklere göre yüksek oranla kadınlar geliyor. Aile,kültür, eğitim, yaşanılan bölge , örf , adet, gelenek derken kadınların kimlikleri elinden alınıyor. Çocuklu aileler de kadınlar gidecek ya da sığınacak yerlerinin olmadıklarını düşünerek olaylara sessiz kalıyorlar. Susuyorlar. Zorbalığa uğruyorlar çocukları ile birlikte. Sesi çıkmayanlar genelde aileden sevgi görmemiş, ailesi tarafından dışlanarak, evlilik bir görev, vazife şeklinde dayatılmış kişiler oluyor. Babalarının kızlarına "sen kocandan sorumlusun" diyerek kendilerini, kocalarına karşı malıymış gibi hissetmelerini sağlamaktan başka bir şey değildir. Sevgiden yoksun bu hayatta sadece çocuk dünyaya getirmek olmamalıdır. Kadın daha en başta ailesi tarafından reddedilmiştir. Babalar çocuk doğurmanın sadece soylarının devam ettirmelerini vazife olarak görür. Çocuklar birer araçtır. Bu araç çocukluğunda dayatılır. Veremedikleri sevgiyi, evlendiğinde kocasının vermesi gerektiğini inanır. İşte bu toplum cahilliğin toplumudur. Doğurdukları da, onlar da aslında bir önceki neslin kurbanıdır. Ve bu cahil toplum bu şekilde ilerler.
 
Ortaya Kadın, Çocuk , Hayvan cinayetleri çıkar.
 
Erkeklerin geneli aklanır. Kadınlar yok edilir.
 
Aslında bazı şeylerin eskiye oranla düzeldiğini düşünürken, kadınlarımız bilinçli, kendilerini mal gibi değil bir birey olarak görürken hala neden bu kadar cinayet işleniyor düşüncesinin cevabı aşağıda saklı.
 
Biz kadınlar, artık direnmesek de sesimiz duyan gene bizleriz ya da bizim gibi düşünenler.
 
Geçen bir gazete de okudum ve şunu düşündüm. Erkeklerin işledikleri cinayette erkekler salınırken, kadınların işledikleri cinayette ömür boyu müebbet veriliyor olması"Kadınlar ölmeye mahkum. Öldürürsen sonun ömür boyu hapis ve çocuklarını göremeyeceksin" dolaylı yoldan anlatılma şekli oluyor sanırım. Cinayetin kasten işlendiğini ortaya koyarak kadınlarımız korkutuluyor işte.
 
Bu kadın 3 çocuk annesi. Kimsesiz. Yüzü gözü şiş,morluk içinde. Kim sahip çıkacak o kadına. Kendisine bu azmettirici suçu veren kişi ve kişilere çocuklarını nasıl bırakacağını düşünerek kasten mi işledi bu kadın sizce cinayeti. Kim 3 evladından ayrı kalmak ister ki. Onlarsız bir hayatın ölümden farksız olacağını. Kime sorsam her anne öyle düşünür. Neden kasıtlı işlesin. Sen söz hakkı tanırken erkeklere, kadınların savunmasını kabul etmemek niye. Gazete küçük bir alan da yer vermiş. Böyle haberlerin daha büyün manşetlerde yer verilmesi aslında haberin önemini,önemsenmesi gerektiğini anlatır. Reklam gibi farkındalık yaratmak bu haberleri daha çok sosyal ağlarda dile getirmekle geçer. Sosyal ağlar sadece çoğunlukla kalabalık kuru gürültüden ibaret bu aralar. Sosyal ağları saçma sapan alışveriş çılgınlığında ki hunharca harcamalar yerine, Sosyal sorumluluk için caba göstermeliyiz.
 
Çünkü bu sessizlik içimiz de vardı. Bu sesimizi dışarı çıkartma zamanı geldi.
 
Her bir kısır döngünün kırılma noktası elbet vardır. İnsanların biraz daha duyarlı olmamız gerektiği.
 
İyi bir dinleyici olmak için önce dinlemesini bilmek gerekir.
 
Tüm bu sessizliği bozarak, zincirlerimizi kırıp hepimizin konuşması lazım.
 
Sessizliğimizin , bizim son çığlığımız olmasına izin vermeyelim.
 
Toplam blog
: 2
: 147
Kayıt tarihi
: 03.02.21
 
 

  Okuyucu ve Araştırmacı.   Çocuk kitabı yazar adayı. Gezginci ve Hayalperest..