Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

20 Nisan '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Sessizlik yağıyor göklerden

Sessizlik yağıyor göklerden
 

Uyumam gerek sabah iş var ama cin gibiyim. Yatma vakti evdekilere hadi biraz yürüyelim diyorum, yüzüme delirmişim gibi bakıyorlar vazgeçiyorum. Balkonla idare ediyorum, rüzgar beni uçuracak kadar kuvvetle esiyor, üşüyorum iliklerime kadar, ciğerlerim mentollü sigara ferahlığında, yüreğimde nereden geldiğini anlamadığım bir kıpırtıyla “Kara göründü” diye bağırmak istiyorum sanki günlerdin okyanus ortasındaymışız gibi, çoğu hevesim gibi bu da dokuz boğum boğazıma takılı kalıyor, susuyorum, boynum bükük odama uyumaya götürüyor beni ayaklarım.

Gabrial Garcia’nın “Benim Hüzünlü Orospularım” kitabının sonlarındayım. “Kıskançlık bütün görünenlerden daha fazla şey bilir” cümlesindeki felsefeyi anlamaya çalışırken bırakıyorum kitabı. Bende şiddetle yazmak istiyorum geniş zamanlarda. Baş ucumdaki spiralli defteri alıp bir şeyler karalamak istiyorum, ısmarlama olmuyor ne bir ilham perisi var ne de hevesim bu gece. Defteri karıştırıyorum. Ne zaman uykuya yatsam aklıma güzel olduğunu düşündüğüm cümleler gelir. Biri dürter beni, kalkıp yazarım baş ucumdaki deftere. Ertesi gün, kimi zaman bir cümle, kimi zaman bir paragraf olan yazılara bakar ne anlatmak istediğime bakarım ve anlamam da kimi zaman. Yazmadığım gecelerde aklıma düşen cümleler için unutma bunu diye tembih ederim kendime, unuturum çoğu zaman.

Rasgele, düzensiz bir şekilde yazılmışlara bakıyorum. “Yüreğimde yara var, sen öpmeden geçmiyor” Hangi ruh haliyle yazmışım acaba? Hala öğrenemedim mi, yaralar öpmekle geçmiyor ki. “Ölmek ne kadar çözümdür, yaşamaya yetmeyene?” Ne kadar tumturaklı bir cümle bu böyle. Neden böyle bir soru yazmışım ki hemde yeşil kalemle? “Yazmak; çölde kum saymak kadar zor ama yazdıkça ferahlıyor insan serin sularda.” Çoğu zaman, o geceki düşüncelerimin şifresi oluyor kısa cümlelerim. Ben yazmanın anlamından çok önce sevmişim eylem olmasını. Elimde kalem olmadan da yazdım beynimle, keşke beynime yazdıklarımı hatırlayabilsem daha sonra ama yok işte. Bu yarım akılla bu kadar oluyor demek ki!

Elde olmayan bir sebep yazmak. Güzellikleri abartabilirsin, çirkinlikleriyse iyice çirkinleştirmek kelimelerinle senin elinde. Sevinçle kucaklaşarak eski bir dostla, dostça muhabbettir yazmak. Avucunun içindeki cam küreyi seyretmek gibi bir şey. Bir tür büyücülük bir tür yaratıcılık. Yaratanın yalnızlığı, yaşadığın lüksün yüklü faturasının bedeli malesef. Yazmak olmasaydı delirirdim yeminle. Yazarak buldum kendimi kaybolduğum karanlık sokaklarda. Benim gözlerimle gösterebilseydim dünyayı insanlara hiç savaşlar olmazdı diye düşünürken kendi hayatımın iplerini bir türlü yakalayamamamın asıl suçlusu kim acaba?

Derin bir boşluk hissediyorum, kalkıp bakıyorum pencereden. Rüzgar kesilmiş, gündüz gibi aydınlık ortalık. Düşüncelerimin güzelliği mi aydınlatıyor geceyi acaba? Sessizlik yağıyor göklerden bembeyaz. Şu an kelimelerle nasıl anlatılır ki. Açıyorum kapıyı, avuçlarım yukarıda, “bunu yazma kendine kalsın bu kutsal an” diyorum sihri bozmamak için sessizce. Bembeyaz, kristaller halinde sessizlik yağıyor göklerden üzerime.

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..