Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Temmuz '10

 
Kategori
Deneme
 

Sessizlik

Bu yazı da, çuvaldızı kendimize batırmak istiyorum. Başta çok konuşmak olmak üzere bazı olumsuz huylarımızdan söz etmek istiyorum.

Konuşmayı sevdiğimiz bir gerçek. Üzüntümüzü de sevincimizi de konuşarak paylaşıyoruz, rahatlıyoruz. İstisnaları tenzih ederek diyorum ki; bazan ölçüyü fazla kaçırdığımız da oluyor.

Bu tür lüzumsuz konuşmalara; aile de, çevre de, iş yerlerin de vb bir çok ortamlar da şahit oluyoruz. Bunların arasında en çekilmez olanı aile de olan gereksiz konuşmalardır diye düşünüyorum.

Yakın bir zaman önce; böyle bir ortam da bulundum ve kendi adıma söyleyeyim; gözüm korktu.

Bu kadar da noktasız konuşulmaz ki? Noktadan geçtik, virgül de yok. Dur duraksız konuşmak olur mu? Yeteer, izin ver ben de halını hatırını sorayım diye bağırmamak için kendimi zor tuttum. Eğer iki kişi konuşuyorsak, senin kadar benim de hakkım olsun konuşmaya, öyle değil mi? Hep bir kişi konuşursa bunun adı sohbet olmaktan çıkar monolog (kişinin kendi kendine konuşması) olur.

Bu kişilerin “hep ben konuşayım, ben anlatayım, ben rahatlayayım” mantığıyla böyle davrandıklarını düşünüyorum.

Hadi ben misafirdim, dolayısıyla o duruma katlanma sürem de kısıtlıydı. Bir kaç saat sonra esaretim bitecekti. Dilim, kulağım, beynim özgürlüğüne kavuşacaktı. Dilim, karşı taraftan fırsat bulup konuşamadığı için sessizliğe, kulağım çok sesliliğe, beynim de lüzumsuz söz bombardımanına mahküm olmuştu.

Ben kapıdan çıkmakla tahliye oldum da, o evde ki beyin durumuna aklım takıldı. Bir ömür nasıl geçer böyle diye düşündüm. İnsan beyninin ara sıra da olsa sessizliğe ihtiyacı vardır. İnsanın hayal kurmaya ihtiyacı vardır. Etrafında sürekli konuşan biri varken gözlerini kapatıp da hayal etme şansın olamaz ki? Devamlı konuşulacak diye bir kaide yok ki. Konuşmanın da susmanın da adabı vardır. Bilmiyorsak, öğrenebiliriz. Önemli olan hata yaptığımızı kabullenmek. Evet, gerekli gereksiz her yerde her konuda konuşmak hatadır. Karşı taraf saatlerce bizi dinlemek zorunda değil. Konferans vermiyoruz ki; biz konuşalım dinleyiciler dinlesin.

Evde aile ortamında, biz bayanların bu konu da daha dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum. Bir süre sonra eş de bıkar, çocuklar da bıkar bu makineli tüfek tarzı konuşmadan. Hatta dinlemez olurlar. Bu defa da sinirleniriz “başkalarını dinlersin de beni dinlemezsin” diye serzenişte bulunuruz. Ama hep konuşursak arada kayda değer bir iki cümle de ediyor olsak onlarda o hengame de ziyan olup gidiyorlar.

Kadınlar dırdırcıdır lafını kendimize getirtmeyelim ne olur.

Dırdır demişken aklıma geldi. İstanbul Zeytinburnu Merkez efendi mezarlığını ziyaretim sırasında, mezar taşlarından birinde ki yazı dikkatimi çekmişti. Onu paylaşmak istiyorum. Yazı aynen şöyleydi:

“Karı dırıltısından ölen esseyd Halil Ağanın ruhuna fatiha. Hicri 1260”
Açıklama da “karılarının ve anasının kavgalarından kahrolarak ölen, Halil Ağanın vasiyetiyle mezar taşına yazılan yazı.”yazıyordu.

Dırdırımızın tarihi geçmişi bile var.

Dikkatimi çeken hususlardan biri de: aynı şeyi çok tekrar ediyoruz. Bir kere, bilemedin iki kere demekle meramımızı anlatabiliriz karşı tarafa. Yalama ettirmenin manası yok. Aşırı tekrarla karşı tarafı bunaltıyoruz, kendimizden uzaklaştırıyoruz. Sonra da eşim dostum benden kaçıyor diye dert yanıyoruz.

Kimimiz de; hep kendi sorunlarımızı anlatıyoruz. Karşı taraf ağzını açacak olsa, kendi sıkıntısına dair iki kelime etmeye kalkışacak olsa; “o da bişey mi, dinle bak bana ne oldu”diye kendi yaşadığımız benzer bir olayı anlatıyoruz ki; bu da hiç hoş olmuyor. Dost, arkadaş kaybetmemize sebeb oluyor.

Bazılarımız da da hastalık takıntısı varki, nasıl anlatsam. Her hastalık ondadır. En küçük sızı da doktor doktor dolaşır gene de iyileşemez. Çünkü iyileşmek gibi bir arzusu yoktur. O hastadır ve herkes onunla ilgilenmelidir. Kazara, yanında “benim de şu rahatsızlığım var” desen bir bakarsın o hastalık onda seneler evvelinden varmış. Mübarek başkalarına da bir hastalık bırak da. Hepsi senin mi olsun hangi eş; sürekli hastalıktan konuşan bir eşin yanında uzun süre durmak ister ki? Onun da bir canı var yani.

Hep benim dediğim olsun diyenlerimizin de sayısı azımsanmayacak kadar çok. Başka fikirlere de açık olmamız gerektiğini de bilmeliyiz, bilmiyorsak da öğrenmeliyi

Zevklere, hobilere saygı duymayı da bilmeliyiz. Konu biz olduğumuz için gene bizden örnek vereyim. Mesela; futbol. İstisnalarımızı tenzih ederek diyorum ki ki; biz bayanlar erkekler kadar futbolu sevmiyoruz. Onlar kadar maç izleme hastası değiliz. Ama futbolu tutku derecesinde seven eşi de bir çırpıda o tutkusundan vazgeçirmeye çalışmak da pek akıllıca değil gibi geliyor bana. En azından tuttuğu takımı bilebiliriz, kalecisinin adını, antrenörünün kim olduğunu vb birkaç konu da bilgi sahibi olabiliriz. Hem bu şekilde konuşmuyorsun diye şikayette bulunduğumuz eşle de bir iletişim kurmuş olabiliriz. Takımdan lafı açmışken kendi diyeceğimizi de araya sıkıştırıvermiş oluruz.

Hem her ne kadar futbolu sevmiyor olsak da; kendi şehrimizin spor faaliyetlerini az çok takip etmeliyiz... Takım ne yapıyor, hangi kümede, hangi takımla maçı var vs bunları bilebiliriz.

Detaylı düşündüğümüzde futbolla geçirilen zamanın zaman israfı olduğunu söylemek mümkün elbet. Ancak şu da var ki; günümüz de sayıları ve çeşitleri çok olan kötü alışkanlıkların yanında, top oynayarak yada seyrederek kendince eğlenmeleri, deşarj olmaları daha az zararlı gibi geliyor bana.
.
“Onlar da bizim kermeslerimize, sosyal faaliyetlerimizle ilgilenmiyorlar” diyenlerimiz olabilir. Haklısınız. Diyorum ya konu biz olduğumuzdan bize yükleniyorum. Yoksa elbet erkeklerin de itiraf etmeleri gereken çook huyları vardır.

Sakıncalı huylarımızdan biri de; biz asla unutmuyoruz. Özellikle de olumsuzlukları, kavgaları, kavga anında söylenmiş sözleri. Araştırmalara göre erkekler bunları daha çabuk unuttukları halde, biz üzerinden yıllar da geçse aynı tazeliğiyle muhafaza edebiliyoruz. Geçmişte yaşanmış o nahoş olayı, bize göre yeri geldiğinde de ortaya koymaktan geri durmuyoruz.Kinci olanlarımız da yok değil hani.

En fenamız da eşlerine başkalarının yanında küçük düşürücü kelimelerle hitap edenlerimiz. Çocuklarının yanında bile yapan var bunu.Hatta, her konuştuğu kişiye incitecek bir söz söylemeyi, açık konuşmak olarak algılayanlarımız da var ne yazık ki. Asla ve asla yapılmaması lazım olan davranış şekli. Ama maalesef çokça örneklerini görüyoruz.

Biz, bol kelimeli cümlelerle konuşmayı sevdiğimiz için erkeklerden de onu bekliyoruz. Bizim on cümleyle anlattığımızı onlar iki cümleyle özetleyiveriyorlar. Onlar direk bilgi aktarma yolunu seçtikleri için kestirmeden gidiyorlar. Biz ise ayrıntılara dalarak virajlı yolları tercih ediyoruz.

 
Toplam blog
: 25
: 549
Kayıt tarihi
: 20.06.10
 
 

1975 yılında Almanya'da doğdum. Son 15 yıldır Türkiye' de yaşıyorum. Özel sektör çalışanıyım amatör ..