Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '15

 
Kategori
Deneme
 

Sev / de

Sev / de
 

canlı bir cesedim


Düşlerin inceldiği anda keskin bir kılıç gibi kalbe saplanan bir kıvılcımdır aşk. Ve bazen noktalarsın içinden o güneş geçerken gökyüzüne doğru.  Damarlarında soluklanırsın ansızın ve bir yudum su gibi tat alırsın gözlerinden akan yaşlarla. Aklın almaz yaşanılanları. Korkarsın sevmelere.

Yüreğim sen söyle sevmek mi sevmek mi kıymetli? Derince bir ah çekersin ve şu cümleyi yinelersin elbette sevmek çünkü sevilmek diye bir şey yok o ömürde.

Aşk insanı hasta eder mi? Edermiş ruhen bedenen çökertirmiş insanı.

Peki, aşk nasıldı, nasıl bir düğümdü? Hani kışın ayazında en güzel iplikleri alıp üşümesin diye atkı örersin ya itinayla ve bittiğinde, itinayla boynuna sararsın ya aşk öyle bir şey düğüm düğüm. Hiç düşünmeden hissedersin amansız yürek açılasını. Korkak ve ürkek olmamalıydı içine düşen aşksa aşk diyebilmeliydi. Ek, yamalık yapmamalıydı başka sözlere sığınmadan. Kırık bir gönlüm kaldı sanki dokunduğum her şey kırılıyordu. Kalbim bir sancı doğurdu yalnızlığa, seni severek sensizliğe nefessiz kalacak kadar. Giderken üzerine ah aldın ömrüne.

Gurur var mıdır aşkta? Evet, vardır ama bir insana şans verdiğinde ve yine büklüm büklüm kadere bırakıldığında gururlanır insan.  Kader mi keder mi bilemedim. Derler ya anasının kaderi yok ki kızının kaderi olsun. Bizimkisi de öyleydi ve öyle devam ediyordu.

Mutluluğun peşinden koşulmaz yüreğim mutluluğu sen elde etki sevmelerin riyakâr olmasın. Sevmelerin körlüğünde, Kör olası kuru ekmek gibi takılı kalır boğazımda zamansız ayrılığın eşiğinde.

Gitmek neydi desem? Gitmek aslında ayrılık demekti ve gidişlerin ardından su dökmekti. Su gibi aziz git su gibi gel diye. Ve bende ayrılığa diyorum arkasından su döküyorum.  Diyorum ki ey ayrılık su gibi aziz ol ömrüme. Sev dediğimde bir sev/de olurdu içimde kıpır kıpır.

Sevmelerim içimde kaldı yalın ve sade düşlerimde. Bir sonbaharın içinde yaprak yaprak döküldüm toza toprağa karıştım amansız hastalığa düştüm. Yanık bakışların esintisinde, saçların rüzgar rüzgar uçuşurken savurdun gönül sarayımı yüreğim. Yalnızlığın alevini alsın gözlerine düşen damlalar. Sen hiç mi bahar görmedin ömründe yüreğini hiç aşka sermedin mi?  Beni gerçekten kovsaydın yavan ve kokusuz yalancı. Şimdi kupkuru çöldeyim, avuçlarımda biriktirdiğim yalnızlığımla. Bakışların alevlensin yalnızlığında, ruhunda, bedeninde…

Sev dediğim de sevmelerimdin aslında. Anlamı kalan vedaların eşiğinde kanat çırpmaktı çölde. Kırık kentim içimde lambası patlamış, kapıları gıcırdamış, masasında kadehleri yudumlamış, gözlerinin camları kırılmış, kirpiklerinden rumeli akmış, dudaklarından dökülenler le bir nefer çekmiş geceye.

İçimdeki o masumiyeti öldürdün, canlı ceset bıraktın ortada. Gitsen diyordum  git sen artık içimden ve bazen gözlerimden söz damlalarını akıtarak.  Bilirim ki ne kadar kaçarsan kaç içindekilerle gidersin ayyaş bir halinle bir aşkla. Görenler dalga geçer deli diye aklı hayale sığmayan bir aşka. İnsan ve bazen hayır der dilinde ama içinde biriktirdikleri ömrünce yanıp alev alır. İçimdeki sinmişliğin çürümeye yüz tutuyor gibi mahkûmum. Sanki bir suçlu gibi oturdum o masaya ve karar kılındı ömür boyu müebbet yalnızlığa. Kalbinin inancı kırılmış olan bir kadının ömrünce haps olmuştur yokluğuna, varlığında yanında olmadığın gibi. Önce duygularım sökülüyor  sonra içim sökülüyor yalnızlığıma. Şimdi canlı bir cesedim  sevginin işlemediği kör kuyularda. 

Yazmalarım faydasız ama anlamlarım kalıcıdır sevmelerime.

 
Toplam blog
: 360
: 1251
Kayıt tarihi
: 12.06.09
 
 

İnsanlar için en güzel hediye, hiçbir masrafa ihtiyaç göstermeyen tatlı bir  gülümseyiştir. Hz. S..