Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '08

 
Kategori
Kitap
 

Sevdalım Hayat

Sevdalım Hayat
 

Birkaç hafta önce bitirdim Sevdalım Hayat’ı. Zülfü Livaneli’yi tanıdığımdan beri, şarkılarına, kitaplarına, filmlerine, duruşuna aşık olduğum için çok severek, sıkılmadan okudum. Okurken de sık sık hafızasına hayran kaldım. Geçmişte yaşanan olayları, yer, zaman, kişi olarak detaylarıyla o kadar net anlatıyor. Belki yazdığı günlükler, aldığı notlar vardır bilemiyorum ama kitap bu açıdan da etkileyici. Bir insanın kendini bu kadar güzel ifade edebilmesi muhteşem. Kendine karşı objektif olmak çok ta kolay değil.

Kitabı okudukça bir yandan da o yıllarda nerede, ne yaptığınızı düşünüyorsunuz. Zülfü Livaneli benden 20 yaş büyük. Ama yine de konserlerine gitmiş, kasetlerini dinlemiş, şarkılarının çoğunu ezbere biliyor olmam hayatlarımızı bir yerde birleştiriyor. O verdiği konserlerdeki coşkuyu anlatırken, ben yer bulamadığımız için kapıdaki akraba olduğumuz sivil polis sayesinde içeri girip, ayakta saatlerce onunla şarkı söylediğimizi hatırlıyorum mesela. Ya da onun cezaevi günleri, Ankara’daki o meşhur işkence binası emniyetin son katı. Üniversitede yurda kayıt yaptırabilmek için sabıka kaydı almaya gittiğimde, orada duyduğum ürküntü ve korkuyu anımsıyorum. 12 Eylül sonrası polis devleti oluşumuzu, polisin içeriye istediği gibi adam alıp, istediği zaman bırakmasını, o yıllarda parkta otururken gelip kimlik soran polisleri hatırlıyorum. Ailemin başka şehirde olduklarını öğrendikten sonra, aileme haber vermek için beni karakola götürmek, hatta muayeneye yollamak isteyen sapık düşünceli polisleri ve tabii ki buna imkân veren sistemi, yaşım 18 den büyük diyerek diklenip, son anda ellerinden kurtuluşumu… Bir yandan Z. Livaneli’nin hayatına tanık olurken, bir taraftan da kendi hayatınızı gözden geçirerek okuyorsunuz kitabı.

Bölümler arasına serpiştirdiği dörtlükler ise o kadar anlamlı ki… Çektirilen çilelere rağmen diyor ki;

Şah damarı vurulsa da

Dört bir yandan sarılsa da

Işık yener karanlığı

Bak çocukların gözlerine

Umudu kesme yurdundan…

Kitap bittiğinde, tertemiz yüzüne yakışır temizlikte bir hayat yaşadığını anlıyorsunuz. Bu ülkenin vatandaşı olarak her türlü çileyi çektiğini, yine de ülkesinden, toprağından kopamadığını. Kendi yaşantısını anlatırken dostlarından sevgiyle bahsetmesi, Yaşar Kemal, Abidin Dino gibi isimleri biraz daha yakından tanıma fırsatı vermesi de güzel. Zülfü Livaneli bu kitapta sadece kendi yaşantısını anlatmıyor, ülkemizin yakın tarihiyle ilgili çok önemli detaylar da veriyor. 1970 sonrası doğmuş, şu anda gençliği oluşturan kuşağın, mutlaka okumasını tavsiye ediyorum. Demokrasiye kılıcı indiren ve ortadan kaldıran askeri darbeler, kuşağının gençlerinin, ailelerinin hayatlarını kararttı. Hiçbir eyleme katılmasalar bile, sadece sendika ve derneklere üye oldukları için insanlar işkenceden geçirildi. Babamın Zincidere kapısında askerlere yalvararak, oğlu hakkında bilgi almaya çalıştığını, o günlerde ailemizde yaşanan dramı biliyorum. O günlerde hakim olan korkuyu, çekilen acıları öyle net hatırlıyorum ki. Ne yazık ki milletçe demokrasinin, hukuk devleti olmanın kıymetini acılarla yoğrularak öğrendik...

Bu kitap bir hayat hikayesi ama bir roman tadında . Sıkılmadan, heyecanla okunabiliyor. Ben çok sevdim…

Ve Zülfü Livaneli kitabın sonunda diyor ki:”Sonunda “ben” dediğim varlığın, kozmik sonsuzlukta bir an yanıp sönen bir ateşböceği bile olmadığını öğrendim.”

 
Toplam blog
: 111
: 5210
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

1997 yılında öğretmenliğe başlamış bir mühendisim. Bir oğlum var. Çocukları ve yaşamı seviyorum. ..