Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '10

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Sevebilme Yeteneğimiz...

Sevebilme Yeteneğimiz...
 

Sevgi;bir yandan çağlar boyu eskimeyen, modası geçmeyen, ancak bir yandan da özellikle günümüzde içi boşaltılmış, dillere dolanmış ama gerçek anlamda hakkını vermeden kullanılan bir sözcük, bir duygu...

kitap okumayı seviyorum...müzik dinlemeyi seviyorum... köpeğimle oynamayı seviyorum... piknik yapmayı seviyorum... seni seviyorum...

Pek çok şeyi seviyoruz, peki gerçekten ne kadar seviyoruz? Ya da daha önemlisi sevgi diye hissettiklerimiz, sevdiğimiz "şeyler" sayesinde tattığımız duygular mı? Örneğin, eğer "kitap okumayı" seviyorsak bu sevgimiz "kitaplardan" mı kaynaklanıyor yoksa o duyguyu "kitap okuma olgusuna" biz mi yüklüyoruz?

Neleri sevip neleri sevmeyeceğimizi neye göre belirliyoruz? En önemlisi neleri sevip sevemeyeceğimize kendimiz karar verebilir miyiz?

Kişinin nefret, kin, öfke gibi olumsuz duygularını yönetebildiği ve varolan bu duygularını engelleyebildiğini hatta ortadan kaldırabildiğini biliyoruz. İnsanın bu duygularını yönetebilmesini bir adım ileriye taşıyacak olursak; insan, aynı şekilde gerekli motivasyonu sağladığında kinlenip, nefret duyup öfkelenebilir yani sadece "ortadan kaldırmaz" aynı zamanda "ortaya çıkarabilir" de. İşte aynı durum "sevgi" ve "sevmek" için de mümkündür, yani insan gerekli motivasyonu sağladığında kendi "iradesiyle" birşeyleri sevebilir.

Bu nokta yani kişinin neleri sevip neleri sevmeyeceğini kendisinin karar verebiliyor olması kesinlikle kolay değildir, ancak imkansız da değildir. Yeter ki sevginin gerçek tadını alabilsin, yeter ki bu konuda kendisine fırsat versin.

Duyguların doğası kontrol edilememesi değil, bize mutluluk verecek şekilde değerlendirilip kontrol edilebilmesidir.

Özellikle öfkelenen insanlar duygularını kontrol edememekten yakınırlar. Bir bakıma haklılıkları da vardır. Örneğin trafikte, kırmızı ışıkta henüz yeşil yanmadan arkadan kornaya basan şöföre öfkelenmemek kolay değildir. Farklı farklı tepkilerle(!) öfkeleniriz arkamızdaki o sabırsıza. Ancak o farklı farklı tepkiler bile aslında kişinin kendisini kontrol edebilmesiyle ilişkilidir. Kendisini hiç kontrol edemeyen kişi o şöförü öldürebilirken, daha az kontrol edebilen kişi şöförü dövmekle yetinebilir ya da ona söver...

Bu durum kişiden kişiye değişebilir, kademe kademe artıp, azalabilir.Bu örnekte, öfkeyi kademelendirmede en uç seviyeye ulaşabilen kişi o kornayı hiç duymayacaktır bile. İşte bu nokta artık öfkeden sevgiye geçebildiğimiz noktadır.

Sevginin gerçek ölçüsü hoşgörebilme gücüdür.

Sevgi duyalım derken gelişigüzel, magazinel, yılış yılış vb. bir sevgiden bahsetmiyorum tabii ki. Birçoklarının belki de tepkisel yaklaşıp aşağıladığı klasik bir söylemde "kuşları, böcekleri, çiçekleri sevelim" türü bir slogan da değil bahsettiğim. (Tabii ki doğayı da sevelim...) Karşılaştığımız durumları içselleştirebilmek, karşımızdaki insanın, durumun, olayın doğasıyla empati kurabilmek ve o haline anlayış gösterebilmek, hoşgörebilme gücü ile kabul etmek, kucaklayabilmek ve değer verebilmek daha ziyade bahsettiğim sevgi...

Bu bakış açısıyla, birşeylere ya da birilerine karşı duyduğumuz sevginin kaynağı aslında o birileri ya da bişeyler değil bizzat kendimiz oluyoruz. İçimizdeki sevgi kaynağına bir kez ulaşabilip onu tutabildik mi, artık sevmek için sebebe, gerekçeye ihtiyaç duymadan tüm varlıkları oldukları halleriyle sevebilir, kucaklayabilir hale gelebiliyoruz...

Mevlana "Ne olursan ol, gel" derken aynı kaynaktan beslenmişti.

Büyük düşünür Celaleddin Rumi'nin bu ünlü sözünün altında da aynı sevgi kaynağı yatmaktadır. Çünkü Rumi de aslında bireyin içindeki o sevgi potansiyelinin varolduğunu ve keşfetmesi gerektiğini biliyordu. Dergahına daveti de bu düzlemdeydi. İnsan yaşadığı çevrenin daha yaşanılası olması için nasıl ki daha temiz bir havaya ihtiyaç duyar, ruhunun da daha kaliteli bir ortamda soluması için sevgiyle dolu bir atmosfore ihtiyacı vardır. Ancak tam da bu noktada bu ortamın ortaya çıkması tesadüflere bırakılmayacak kadar değerlidir.

Eğer kişi sevebilme yeteneğine doğuştan sahip olduğuna ve bunu kendi iradesiyle ortaya çıkarıp, arttırabileceğine inanırsa, ve yine sevginin dışsallıklarla ve başkalarınca değil bizzat kendi emeğiyle ve çabasıyla yaratılabileceği farkındalığına varırsa görecektir ki ihtiyaç duyduğu o "temiz hava" oluşmaya başlamış bile... Ve yine eğer bizler insan olarak duygularımızı kontrol edebilip yönlendirebiliyorsak, öfkemizi kontrol edebiliyor, sevgiyi yaratabiliyorsak bir diğer deyişle düşünebilme yeteneğimiz kadar sevebilme yeteneğimiz de var ise daha güzel ve yaşanılası bir dünya için birey olarak aktif bir sorumluluk taşıyoruz...

Sevgiyle...

İ.K.

 
Toplam blog
: 64
: 810
Kayıt tarihi
: 07.07.10
 
 

www.ibrahimkayral.com ..