Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mart '08

 
Kategori
Eğitim
 

Sevemediğim Öğretmenlerim-2

Sevemediğim Öğretmenlerim-2
 

Sevemediğim öğretmenlerimden birisi Fen Bilgisi Öğretmeni Celal Bey idi. Celal Bey’in dersleri büyük gerginlik içinde geçerdi. Çok titizdi. Yoğunluk konusunda tüp içinde su çizilirken suyu kesik çizgiler şeklinde olacak şekilde isterdi. Şeklim güzel olsun diye kesik çizgi yerine güzel suyu, güzel açık mavi gibi boyamak isteyenlere kızardı ve cezasını verirdi. Öğrenciler arasında da çok ayrım yapardı. Özellikle öğretmenlerin maaşlarını aldığı bankanın müdürünün oğlunu çok severdi. Çocuğun kafası çalışmazdı ama Celal Bey tüm söylediği sözlerde sanki çocuk notermiş gibi “Öyle değil mi Murat?” diye sorardı. Ötekinin dersle herhangi bir organik bağı bulunmadığı için onay anlamında kafa sallardı. Celal Bey aynı hoşgörüyü bizlere göstermezdi. Bir derste masasına oturup yine sıvıların çizildiği (Adamcağızın sıvı çizimleriyle ilgili takıntısı vardı!) şekillere sırayla bizi çağırıp bakıyordu. Benim şeklimi pek beğenmedi. Karşısında gayet düzgün durmama rağmen, “Öğretmenin karşısında böyle mi durulur?” diyerek iki tokat attı. Bu yediğim haksız tokatları ömrüm boyunca unutmam. Ortaokulu bitirip liseye başlayınca Celal Bey ile bir bağlantımız kalmayınca, babamla sokakta karşılaşıp sohbet ederken, “Senin oğlun çok efendi çok terbiyeli bir çocuk.” demişti. İnsan merak ediyor, durduk yere suçsuz bir insanı, üstelik efendi olduğunu bildiğin bir öğrenciyi neden dövme ihtiyacı hissettin?

İlkokul öğretmenimi anmadan geçmeyeyim. Dayak okul hayatımızın bir parçasıydı. Her şey yüzünden dayak yerdik. Gezmek yasak, oynamak yasak, dışarıda oturmak yasak. 4. Murat kanunları mübarek. Küçük bir çocuğun elinde nasıl sopa kırılır? Fizik kurallarına aykırı bir durum. Üstelik sopalar sağlam olurdu. Öğretmenimiz av düşkünüydü. Cuma öğleden sonraları arkadaşlarıyla ava giderdi. O gidince sevinirdik, içimiz ferahlardı. İlkokul deyince aklımda kalan tek şey dayak. Anne ve babalarımızın ise “Eti senin kemiği benim.” mantığıyla hiç itiraz etmemeleri de ayrı bir konu. Bizim neslimizin mensupları okul hayatlarında bol bol dayak yedikleri için aynısını kendi çocuklarında tahammül edemiyorlar. Son derece haklı değiller mi? Sen çocuğunu devlete, öğretmene teslim et, sonra çocuğunu dövsün. Gerçekten insan kendi çocuğunun başka birisi tarafından dövülmesini kabullenemiyor.

Şimdi yazacağım öğretmenimi ise kişilik olarak çok seviyorum. Onu buraya yazmamın gereği ise gerçekten çok garip. Lise Fizik Öğretmeni Hüseyin Bey.

Hüseyin Bey’in dersleri çok büyük gerginlikte geçerdi. Elm Sokağında Kabus filmindeki Freddy halt etmiş. Fizik dersinde bir gözüm sürekli saatteydi. İnsan kalan süreyi dakika olarak değil saniye olarak hesaplar mı? Sürekli geri sayım yapardım. Sanki basketbol maçındayız. Off daha 1200 saniye var. Hele şükür 525 saniye kaldı. Hüseyin Bey sürekli gergin ders anlatırdı. Bize “zibidi” derdi. Sonra okuldan çıktık. Meğer Hüseyin Bey’in okul dışındaki kişiliğini öğrendik. Meğer dünya tatlısı, çok iyi, çok kibar, ileri görüşlü bir insanmış. Onu ilk gördüğümde sanki iki eski dost gibi sarıldık. İçimden “Sen neymişsin Hüseyin Hoca?” dedim. Ben üye değilim ama arkadaşlarım Hüseyin Bey’in Facebook’a üye olduğunu ve yazıştıklarını söylediler. Senin okul dışını seviyorum Hüseyin Bey. Okul içindeki gerginliğini de anlıyorum. Hüseyin Bey ülkesini çok severdi. Yapılan yanlışlıklara çok kızardı. Maaşının üçte birini kitaba verdiğini söylerdi. İlerde yapacağım sevdiğim öğretmenler listesine kesinlikle Hüseyin Bey’i yazacağım.

Lise Coğrafya Öğretmeni Zafer Bey.

Zafer Bey derste tanımı yapar sonra tekrar ettirirdi. Kendisiyle bir türlü yıldızlarımız barışmadı. Karadenizliydi ve içkiyle arası iyiydi. Öğretmenlik kariyerini eksiye düşüren bir olay yaşamıştı ve okula rezil olmuştu. Okulun yaramaz öğrencilerinden birisi birahanede içerken Zafer Bey oraya gelmiş. Öğrenciyi tanıyamamış. Öğrenci garsona “Yan masaya benden bir bira.” demiş. Okulda bayağı havası olmuştu. Bekir, Zafer Hoca’ya bira ısmarlamış. Gerçekten vahim bir durumdu.

Ben öğretmen konusunda şanssızım. Şimdilerde öğrendim ki, meğer tüm okullar genelde böyleymiş. Her okulu başarıya taşıyan öğretmenler 4-5 taneymiş. Geri kalanı sadece işini yapar veya yapar gibi yaparmış.

 
Toplam blog
: 150
: 2951
Kayıt tarihi
: 14.01.07
 
 

1975 Aydın doğumluğum, bir Ege sevdalısıyım. Dostluğa, arkadaşlığa önem veririm...