Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '16

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Sevgi, Barış ve Esperanto kelimeleri hakkında bu kadar enteresan olan nedir?

Sevgi, Barış ve Esperanto kelimeleri hakkında bu kadar enteresan olan nedir?
 

ELNA - Esperanto USA


Odadaki lambanın ışığı gümüş kolyesindeki iri turkuaz taştan yansırken, William Harmon yavaşça sandalyesine yaslandı. “İki bin yıl önceki Hristiyanlara benzediğimizden bahsedebiliriz. Çok sayıda insan Esperanto’yu anlamıyor, bilmiyor, alay ediyor, hatta açıkca karşı çıkıyor.” Dirseklerini masaya dayayıp, doğruldu ve kısa bir duraklamayla ekledi.  “Bir kaç sene için kullanmış olsalar, alay konusu edemezlerdi.”

William Harmon’ın bilmesi gayet doğal. 65 yıldan fazladır Esperanto, ”lingvo internacia”yı, ya da uluslararası dili, konuşuyor. Ayrıca tek başına da değil. Waller St. yakınlarındaki topluluk odaları, bir kaç tanesi yaşça kendisine denk olan Esperanto meraklılarıyla dolu. Kuzey Amerika Esperanto Ligi “ELNA” (http://www.esperanto-usa.org/) üyeleri bu küçük ve bilinmeyen odada ayda bir toplanıp sosyalleşiyor, uluslarası konulardan konuşuyor ve elbette ki, Esperanto’nun hakimiyetiyle sonuçlanacak devrimin sonraki adımını planlıyorlar.  “Ara ara tekrar eden bir kabusum var. Bir sabah, ülkedeki tüm okullarda Esperanto öğretileceğini öğrenerek uyanıyorum. “ Pencereden içeriye sızıp odayı dolduran trafik gürültüsünü bastırabimek için, sesini arttırarak devam ediyor. “O kadar öğretmeni nereden bulacağız?” Harmon’la beraber, öteki ELNA üyeleri de Esperanto’nun geleceği hakkında iyimserler. Olmamaları için de pek bir sebep yok aslında. Dilin kaderinin geride kalan yetmiş yılda olduğu gibi kötü gelişmesi bundan sonrası için pek mümkün değil gibi.



Belli bir zaman boyunca, geç-viktoria döneminin sonlarındaki ütopik iyimserlikle, uluslararası dil “lingvo internacia” mümkün gözüküyordu. 1885 yılında, Polonya’lı göz doktoru L.L. Zamenhoff Esperanto dilini  çatışma içerisinde olan ülkelerin insanları için açık ve serbest bir iletişim aracı olacağını düşünerek geliştirdi ve tanıttı, insanların tarafsız bir dili paylaştıklarında, tarafsız bir dünyada da yaşamaları mümkün olabileceği hayalindeydi. Almanca, Fransızca gibi Avrupa’daki diğer diller bir kültüre ya da bir millete yönelikti; Zamenhoff yapay bir dilin, öğrenmesi ve erişmesi çok daha kolay olan bir dilin, gerekliliğine inanmıştı. Esperanto sayesinde dünya vatandaşlarının rahatça iletişim kurabildiği bir dünyada, bu dilin insanların ikinci resmi dili olması idealine sahipti. Yirminci yüzyılın ilk yarısında, bu ideal olası da gözüküyordu; 1900’lerin başlarında, dil Avrupa’nın genelinde yayılmaya başladı, yıllık Esperanto kongreleri binlerce katılımcı toplamayı başardı, bu başarıyı dünya kongresi izledi. 1922 yılında, Esperanto Milletler Cemiyeti’nin (o zamanların Birleşmiş Milletleri’nin) resmi dili olmayı, yapılan oylamada, küçük bir farkla kaçırdı. Rusya’da, Doğu Avrupa’da ve Güney Amerika’da benimsenmeye, kendini göstermeye başladı. Ayrıca olağan bir şekilde, aynı hedefi ama farklı dilleri paylaşan dünyanın farklı yerlerindeki insanlar ve toplumsal hareketler tarafından iletişim aracı olarak benimsendi.

Fakat 30’lu ve 40’lı yıllar sorunları da beraberinde getiriyordu. Esperantistler ilk Hristiyanlar gibi hükümetler tarafından hedef alınmaya başlandı. 1932 yılına gelindiğinde Hitler’in inancı ve iddası, Esperanto dilinin Yahudilerin dünya hakimiyetinin bir parçası olduğu idi. Bu inancı dilin tüm Almanya’da yasaklanması ve konuşanlarının ortadan kaldırılması izledi. Savaş öncesi Japonya’sında da Esperantistler, “karpuz gibi dışarıda yeşil içeride kırmızı“ iki yüzlü oldukları iddiası ile, kötü muameleye ve şiddete maruz kaldılar. 1938 yılı Sovyetler Birliği’nde, KGB örgütü, ülkedeki Esperantist’lerin tamamını ortadan kaldırmaya çalıştı; kimilerini vurdu, kimilerini Sibirya’ya sürgüne gönderdi. ABD’nin McCharty döneminde ise “lingvo internacia” komünist iletişim aracı addedilerek engellendi ve Esperanto dili varlığını ABD’nin sadece San Francisco, New York ve Los Angeles gibi daha liberal olan şehirlerde sürdürebildi. Bu, dilin günümüzde gerçekleşmemiş ütopik bir solcu hayali olarak addedilmesini ve ülkemizde potansiyelinin çok azına erişmiş olmasını açıklıyor belki de. (Yazı San Fransisco ABD’de yayınlandı ancak aynı durum memleketimiz Türkiye için de geçerli).;


İnsanlar hükümetlerinin bilmediği bir dilde anlaşmaya çalışınca, yöneticiler endişeleniyor” diye belirtiyor ELNA yöneticisi Joel Brozovsky.  “Doğası gereği, Esperanto herhangi bir propaganda amacı gütmeyen tarafsız yapıda bir dil sadece. Sizi temin ediyorum ki siyasi görüş açısından her türlü, normalde bir birleri ile çatışacak, her tip Esperantist bulabilirsiniz.” Kahverengi halının üzerinde çoraplarıyla ileri geri adımlarken olduğundan genç gösteriyor Brozovsky, ellilerinde olmasına rağmen yirmi yaş küçük görünüyor. Üzerindeki, “Esperanto: Dünyanın İkinci Dili” yazılı iki gülen yüzün birbirine baktığı sweatshirt’ünün de bunda küçük bir yardımı var tabi.

ELNA merkezindeyiz, Emeryville endüstri merkezinin içerisindeki isimsiz bir deponun ikinci katındaki sade bir ofiste. Çöp kamyonlarının bir kaç dakikada bir tekrar eden geçişini takip eden sarsıntı ve gürültüler de bize eşlik ediyor. Üzerimizdeki duvarda, pervanesini yaralı bir kuşun kanat çırpması gibi döndüren bir vantilatör var. Arkamızda bir daktilo, solumuzda yarısına kadar dolu karton kutularla kaplanmış hafif tozlu bir köşe. Hemen sağımızdaki duvardaysa, eski bir film afişi; genç ve gergin William Shatner’ın oynadığı, filmin dilinin Esperanto olduğu, aslında pek de bilinmeyen eski bir bilim kurgu filmi “Incubus”. “Artık kaset ve DVD versiyonlarımız da var”, diyerek gülümsüyor Brozovsky.

ELNA geçen yıl ellinci yılını kutlamış olmasına rağmen topluluk aslında şimdi daha iyi bir noktada olabilirdi, Brozovsky de bunun farkında. Geçen sene yetkilliler 2003’ün başında, dünya çapında önde gelen dil kurslarının 30 yıldan fazladır yapıldığı San Francisco’nun dışına taşınacağını açıkladı. Bu aynı zamanda, Brozovsky ve arkadaşlarının Asya, Afrika ve Avrupa’dan “lingvo internacia” öğrenmeye gelen 60’dan fazla konuğu artık ağırlayamayacağı anlamına da geliyor. Kaliforniya Üniversitesi ve Stanford’da hala kredili Esperanto dersleri olmasına rağmen bunlara katılım, ne yazık ki, dönemde iki üç öğrenciyle sınırlı kalmakta. Aynı zamanda uzun süreli üyeler de, inançlarını yitiriyor. ELNA, üye sayısı olarak 1988’de, bin yüz kişiyle zirveyi gördükten sonra, bu rakam günümüzde beş yüz civarlarında seyretmekte ve daha da azalmasından korkuluyor. Ofise yaptığım ziyaretten önce, Brozovsky’nin eski bir üyenin bıraktığı üzücü bir nota cevap hazırlamaya çalıştığını öğreniyorum. Not: “Eğer Esperanto’nun gerçekten ilerlemekte olduğuna, küçülmekte olan bir azınlığın özel hobisinden fazlası haline gelebildiğine inanabilirsem tekrar ilgilenebilirim!”



“Esperanto dalgalar halinde ilerliyor”, diyor sakince Brozovsky. Dikkatimi, “Esperanto” derken İspanyolcaya yatkın birisinin tortilla ya da enchilada demesi gibi kelimeyi yuvarlayarak söylemesi çekiyor. Dediğine göre yerel ilginin en yoğun olduğu zaman, 1915’de San Francisco Dünya Esperanto Kongre’sine ev sahipliği yaparkenmiş. “Ne yazık ki I. Dünya Savaşının başlamasıyla, yüze yakın kişi ancak katılabildi.” O zamandan beri üye sayısı dalgalanmakla beraber, şu an körfez bölgesinde 75 kadar kişi olduğunu öğreniyoruz. “Gün itibariyle ülke genelinde 10.000 Esperantist var, bir süredir de bu seviyede bulunuyor.” Genel ve yerel rakamlardan bahsederken sesi kibar bir kırgınlık barındırıyor, bir arkadaşın dayanılmaz bir baş ağrısına sahip olmasına rağmen “bir şeyim yok” demesi gibi.

San Fransisco ve Amerika’nın genelinde Esperanto’nun durumu muallakta olsa da, Brozovsky’ye göre, dünyanın geri kalanında özellikle de Avrupa’da ilgi giderek artmakta. Dünya almanağında belirtildiği üzere, yer kürenin genelinde 2 milyon civarında Esparantist var, İbranice ya da Litvanca konuşan insan sayısıyla aynı. “Ve bu rakam giderek artıyor” diyor Brozovsky daha enerjik bir şekilde doğrularak. Örnek olarak 1970’de Almanya’da başlayan bir kursu gösteriyor, başlangıçta 50 kişiyken, 1980’de 150 kişiyi, 1990’de 300 kişiyi görmüşler. Geçen sene ise iki ayrı kurs açılarak 700 katılımcıya kadar ulaşmışlar. “İnsanlara doluyuz demek zorunda kaldılar!” Avrupa’da son zamanlarda gerçekleşen, katılımcı sayısı 6.000’e yaklaşan, Esperanto kongreleri de bu durumu destekler nitelikte. Bu yıl İsveç, Göteburg’da gerçekleşecek olan kongrenin de aynı başarıyı göstermesi bekleniyor. Budapeşte’deki bir üniversite, doktora programlarından bazılarını Esperanto olarak veriyor. Doğu Avrupa’da günlük Esperanto yayını yapan radyolaı var. İnternette “lingvo internacia”ya ayrılmış milyonlarca sayfa var, ELNA’nın sitesi bile ayda 4.000-6.000 arası tıklanıyor. “Daha önce hiç olmadığı kadar fazla kitap Esperanto diline çeviriliyor” dedikten sonra, sağımıza bakıyoruz. Ofisin arkasındaki raflarda binlerce kitap sıralanmış duruyor, Dante’den Cibran’a, Shakespeare’den, Garcia Marquez’e. “Yüzüklerin Efendisi Üçlemesi’ni de göstermek isterdim ama elimizde kalmadı.” diyerek gülümsüyor. “Siparişleri karşılamak için ayda yüzlerce kitap paketleyip, gönderiyoruz.”

Aslında Brozovsky’yi kendini Esperanto’ya adamaya motive eden şey bu ellerindeki kitap sayısı ya da dünya genelindeki Esperantist sayısı değil, kişisel bağlantıları. “Üç yıl boyunca Esperanto’yu kullanarak Avrupa’yı Kore’yi ve Japonya’yı gezdim. 37 aylık yolculuk boyunca sadece bir gece hostelde kaldım. Geriye kalan günlerde 150 den fazla Esperantistin konuğu oldum. Bu başka şekilde nasıl mümkün olabilirdi ki? Esperanto dili benim için yeni kapılar açtı.”

Brozovsky, Pasporta Servo (https://pasportaservo.org/) adlı bir programdan bahsederek devam ediyor. Esperantistlerin Esperanto konuşulan evleri bulmasına yardımcı olan bir seyahat ağı. Şu ana kadar programa dahil olan, Uruguay’dan Ukrayna’ya Nijerya’dan Moğolistan’a kadar, 83 ülkede 1283 ev var ve bu rakam giderek artıyor. Programın kuralları ise; konaklamaların gönüllü, ücretsiz ve Esperanto ile ilgilenen herkese açık olması.

“Seyahat ederken Esperanto’nun, İngilizce’den çok daha yararlı olduğunu farkediyorsunuz. İngilizce kullanarak gezmek istediğinizde insanlar sizinle, kültürünüzle ya da ne düşündüğünüzle değil; paranızla ilgileniyorlar. Esperanto konuşmaya başladığınızda ise, ortada bir yerde buluşuyorsunuz, insanlar üzerinizden kar etmek yerine arkadaşınız olmaya, sizi tanımaya çalışıyorlar.”

Charlie Galvin de Brozovsky ile aynı coşkuda. Bir hukuk firmasında sekreterlik yapan Galvin 43 yaşında ve ELNA’nın halkla ilişkiler başkan yardımcısı. “Lingvo internacia” ile ilk karşılaşması 1970’lerde Harry Harrison’ın bilim kurgu romanını okurken galaksiler arası ortak dil olarak bahsedilmesiyle olmuş. Öğrenmeye başlaması ise 1985’de bir Esperanto kursuna dair gördüğü yerel gazetelerdeki bir reklama dayanıyor. O zamandan beri Esperanto ile ilgileniyor.

Brozovsky gibi Galvin’in de yüzünde zeki bir ifade bulunuyor, aynı heyecanı paylaşıyor ve diğer Esperantistler gibi o da gayet akıcı bir konuşmaya sahip. “Esperanto benim için inanılmaz keyifli” diye anlatmaya başlıyor, öğle yemeğini yediğimiz Japon restorantında otururken. “Bazı insanlar bir kaç seneye BM’in Esperantoyu resmi dil olarak duyuracağını bekliyor, umut ediyor, bunun için çalışıyor. Bense Esperantoyu gizli bir kulüp gibi olduğu için seviyorum. Az kişinin bu kulübün farkında olması onu özel yapıyor.”

Gizli kalmış bir dilin halkla ilişkiler bölümüyle uğraşırken, gizli kalmaya devam etmesini umuyor Galvin. San Francisco’daki ilgisizlikten de pek rahatsız olmuyor haliyle. “Etrafta daha fazla insan olması elbette güzel ama halkla ilişkiler konusunda bir önceliğimiz ya da kaygımız da yok. Esperanto’nun hayal edildiği gibi uluslararası bir dil haline gelmesi durumunda kaybedebileceğimiz bir değer: Esperanto konuşurken bir arkadaşla konuşuyormuş olmanın hissi.”

Dediğine göre, Esperanto sayesinde yüzlerce arkadaş edinmiş. Polonya’da iki ay boyunca sadece Esperantist’lerin evinde kalarak dolaşmış. Avrupa’nın her ülkesinde aynı şekilde ziyaret edebileceği arkadaşları olduğunu belirtiyor.

Konuşmaya devam ederken aklıma, belki de, Esperantistlerin çoğunun bu gizli özel bir kulübe ait olma durumunu sevdiğini ve yüz yıldan fazladır da böyle kalmasını tercih ettiğini getiriyorum. Bu Esperanto’nun uluslarası bir dil olma hayaline engel teşkil edebilse de, dili gerçekten seven insanların varlığıyla beraber, Esperanto’nun başlangıçtaki mesajını korumasına, saf ve canlı olarak ilerlemesine yardımcı oluyor.

Lokmalarının arasında Galvin eklemeye devam ediyor, “15 yıl kadar önce, İngiltere’deki Dünya Esperanto konferansındayken, dışarı çıkıp küçük bir grupla gevezelik etmeye başladım, daha sonra bir an için farkettim ki birimiz Hindistan’dan birimiz Güney Amerika’dan, birimiz Kore’den ve birimiz Amerika’danız; hepimizin anadili farklı ama birbirimizi yıllardır tanıyormuş gibi ortak bir dil ile sohbet ediyoruz, Esperanto dili tanışma kısmını halledip aradaki bağı kendiliğinden kurmuştu.”

ELNA’nın aylık toplantısı için konferans odasına dönüyoruz ve kalabalık bir grup bizi beklemekte, herkes yüksek sesle Esperanto konuşuyor. En başta bazı kelimeleri tanır gibiyim ama daha sonra bu kelimeler şekil değiştiriyor, başka hallere geliyor, sonlarına – oys, -boys, -amises gibi ekler beliriyor. Heralde bir yaşında bir bebeğin annesini dinlerkenki durumu bu diye düşünüyorum, bir kaç tanıdık sese eşlik eden biraz komik biraz anlaşılmaz bir yığın; belki bir köpeğin, sahibi kendisine bağırırkenki durumu da böyledir. Hayır hayır o da değil; akıp giden canlılığıyla, birbiri içine geçmiş olan ünlü sesleriyle, durmak bilmeyen düzenli vurgusuyla bu dünyadan olmayan bir dil gibi. Belki de Marslıların, Marslı bebeklerin dili.

25 civarı üye plastik sandalyelerinde yerlerini almış, toplantı başlamak üzere. Çoğu ellilerinde gözüküyor, uzun ya da keçi sakallı, bereli ama neredeyse hepsi terliklerle gelmişler. Tamamı bu değil elbet, 18 yaşında bir Stanford öğrencisi, Rusya’dan gelen bir bilgisayar programcısı ( iki kız çocuğu olduğunu ve Esperanto’nun anadilleri olduğunu öğreniyoruz), İsviçre’den bir öğrenci, 77 yaşında kargo şirketinden emekli bir başkan yardımcısı, Meksikalı bir göçmen, ev hanımları, bir kaç hippi ve bir kaç da asker duruşlu tipler.

Esperanto dışında bu kadar geniş yelpazeden insanı neyin bir araya getirip, vakit geçirmeye, konuşmaya, birbirini tanımaya itebileceğini düşünüyorum. Sayısız gruptan bu kadar kişiyi, güneşli bir Pazar gününde, bu cansız soluk ofiste, 3 saat beraber geçirmeye başka ne itebilirdi? Bir an farkediyorum ki Esperanto’nun insanlığın kardeşliğine “la interna ideo”su (içerideki fikir), o kadar da uzak ya da zorlanmış bir fikir değil.

“Esperanto hayatımı zenginleştiren onu güzelleştiren detaylardan birisi.” diyor Harmon, turkuaz taşlı kolyesi hala üzerinde. Elimi sıktıktan sonra, sandalyesinden kalkıp kendisi gibi Esparantist olan eşinin yanına geçiyor.

Toplantıdan ayrılmak üzereyken, Brozovsky bana Esperanto’ya başlangıç seti hediye etti. Merakımdan o günün akşamına ilk dersi yaptım. İki hafta sonra, şu an, üçüncü dersteyim ve öğreniyorum ki Esperanto kelimesi “umutlu olan” demek. Kim bilir, belki ben de onlardan birisi olabilirim.

--------

Çeviren : Özberk Öztürk
Düzenleyen : Vasil Kadifeli

Bu eski yazı 8 Haziran 2003’de San Francisco Chronicles gazetesinde yayınlanmış olup, orjinaline aşağıdaki adresten ulaşılabilir. Yazı eski olmasına rağmen Esperanto o gün olduğu gibi bugün de kişilere aynı heyecanı vermektedir. 13 yıl sonrasında, bugün, Esperanto hakkındaki istatistikler, eğitim araçları, dünya’daki toplantıların sayısı gibi rakkamlar çok daha yüksek sayılara ulaşmıştır. 
http://www.sfgate.com/magazine/article/What-s-So-Funny-About-Peace-Love-and-Esperanto-2578293.php

Siz de Esperanto dilini öğrenmek istiyorsanız : 
https://web.facebook.com/groups/esperanto.turkiye/

 

 
Toplam blog
: 10
: 153
Kayıt tarihi
: 27.06.15
 
 

1959 Istanbul doğumluyum. BÜ İŞletme ve Bilgisayar Bilimleri Yuksek Lisans bölümülerini bitirdim...