Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Aralık '10

 
Kategori
Küresel Isınma
 

Sevgi Bilinci II - Küresel Rekabet

Sevgi Bilinci II - Küresel Rekabet
 

Gidecek başka dünyamız yok.


Küresel Isınmanın önlenmesi için Küresel Bilinçlenmenin tek şart olduğu kaçınılmaz bir gerçektir.

Şu anda yeryüzüne hakim olan Toplumsal Bilincin, her birimizde yansımasına dikkatle bakabilmemiz ve kendimizdeki alışkanlıkları, inançları, kalıpları ve algıları değiştirebilmemiz, Toplumsal Bilincin değişebilmesi için tek yoldur. Kısaca her birimizin Kendini; yani egosunu; alışkanlıklarını, inançlarını, yargılarını, kanılarını, şartlanmalarını, sınırlarını, isteklerini, yaşamdan ve dünyadan ne beklediğini, nasıl bir dünyada yaşamak istediğini sorgulaması Toplumsal Bilincin değişimini sağlayacak ve hızlandıracaktır.

Çünkü Toplumsal Bilinç her birimizin ayrı, ayrı ürettiği düşüncelerden isteklerden arzulardan korkulardan nefretten öfkeden kıskançlıktan oluşmaktadır. Şimdiye kadar binlerce yıldan beri oluşturulmuş Toplumsal Bilinç Matrixi dünyayı Küresel Felaketlerin eşiğine getirmiştir.

Bu demek oluyor ki İnsanoğlu bir yerlerde bir Yanlış yaptı. Kısaca toplumsal bilincin bir parçasını oluşturan her birimiz bir yerlerde bir Yanlış yaptık.

Her birimizin yaşamla ilgili beklentilerimiz var. Başarılı olmak, saygın olmak, iyi bir meslek sahibi olmak, daha çok kazanmak, daha iyi giyinmek, daha iyi yiyip içmek vs gibi İçimizden gelen arzuların hiçbir kötü tarafı yoktur. Yaşamı devamını sağlayan sonuçta Yaşamaya karşı duyduğumuz arzulardır. Yanlış olan daha iyiyi ve daha fazlasını hep kendimiz için istememiz ve diğerleri ile girdiğimiz dünya sahnesinde ve içimizde oynanan “Kazanan Tarafta Olma” rekabetidir.

Hayatta her zaman kazanan tarafta olmayı isteriz, Aile içinde en sevilen çocuk olmayı isteriz. Ailemiz bizi en çok severse, diğer kardeşlerimiz kaybeden olacaktır. Bu hiç önemli değildir. Önemli olan o anda bizim en çok sevilen ve tercih edilen olmamızdır.

Okul hayatımız boyunca arkadaşlarımız arasında sınıfta birinci ve okul birincisi olmak için insafsızca bir öğrenme ve kazanma yarışına sokuluruz. En iyi, en çok bilen biz olmalıyızdır. Ve diğerleri kaybeden olacaktır. Bu hiç önemli değildir. Biz birinci olalım da.

Aile içinde eşimizden daha iyi olmaya, aile hayatının sunduğu imkanlardan en çok biz yararlanmayı isteriz. Biz rahat edelim, sözümüz dinlensin, hiç incinmeyelim, yıpranmayalım da diğerleri ne olursa olsun diye düşünürüz. Diğerleri kaybeden tarafta olacaktır.

Çalışma hayatımızda, çalıştığımız yerdeki iş arkadaşlarımızla, firmamızın rakipleri ile kıyasıya bir rekabete gireriz. En başarılı ve en çok kazanan biz olmak isteriz. Ve diğerleri kaybeden olacaktır. Kazananlar ve Kaybedenler. Rekabet.

İki taraf vardır. Ve Nefs (Ego) hep kazanan tarafta olmayı ister. Ego kendi küçük cennetinde mutlu yaşamına devam etmek ister. Hep “en” lerin olduğu yerde.

Yeryüzünde oynanan Oyun; “enlerin ve “daha çokların” adına yaşanan kıyasıya bir mücadele ve savaş oyunudur. Bun un adı REKABETTİR.

Ve bu da HIRS ve KİBİRDİR.

Birinin diğerine göre daha iyi, daha üstün olma yarışına rekabet denir. Üstün olan kazanır. Rekabet anlayışında asla herkesin birden iyi, herkesin birden başarılı, herkesin birden üstün olmasının imkanı yoktur. Herkesin aynı anda kazanması ise söz konusu bile değildir.

İnsanoğlunun nefsinden kaynaklanan ve Rekabetle körüklenen “üstün olma” isteği kibri, kıskançlığı, görgüsüzlüğü, cimriliği, nefreti, düşmanlığı, kabalığı da beraberinde getirir.

Mevlana der ki “Akıl, akıl olduğundandır ki işlerin sonunu görür; sonu görmeyen akıl, nefs kesilir

Toplumsal Bilinçte sonu görmemiş ve nefs kesilmiştir. Ve Son, her birimiz kendi bilincimizi değiştirmezsek, Küresel Felaketlerle gelmektedir.

İmaj kişilik hiç aklına getirmez ki “enleri” ve “daha çokları” elde etmeye çalışırken yeryüzüne ve diğer insanlara verdiği zarar onun da sonu olacaktır.

Eğer bu dünyada yaşayan herkes şu anki Toplumsal Bilincin ürünü ve birlikte oyuncusu ise ve herkes kendi adına hep “enleri” ve ”daha çokları” isterken ve yüreği eylemleri ve düşünceleri bu “enlerin” ve “daha çokların” kölesi olmuşken, Dünyada olmakta olanın, Küresel Isınmanın idrakine nasıl varacaktır?

Nasıl bütün bu arzularını düşüncelerini, tutkularını ve yaşam tarzını değiştirecektir. Kaybedenleri acılarını kederlerini, savaş meydanlarında tükenen hayatları, açlık ve sefaletten kıvranan insanları, an be an yok olan bitki örtüsünü, çamurlaşan denizleri ve yükselen suları, ısınan atmosferi nasıl görebilecektir? Nasıl fark edebilecektir?

Ve en önemlisi de nasıl DENGELEYEBİLECEKTİR.

İmaj Kişilik bilmez ki, diğerleri olduğu için kendisi vardır. Diğerlerinin olması onun Varlık teminatıdır.

Ticaretten Eğitime, Sanayiden Çiftçiliğe, işçiden, ev kadınına, işadamından sokaktaki dilenciye, tüccardan, patrona, her kes kendi adına, ortaklaşa oluşturduğumuz Toplumsal Bilinci nasıl bilinçlendireceğiz, nasıl değiştireceğiz, dünyayı nasıl “dengeleyeceğizi” kendine sormak zorundadır. Kendi adına yapabileceklerini yapmak durumundadır. Ben değişmeyeyim diğerleri değişsin, derseniz ve herkes kendi adına diğerleri değişsin ben aynı kalayım, aynı tüketim alışkanlıklarını aynı inançları aynı kalıpları yaşamaya devam edeyim derse hiçbir şey değişmez. Unutmayın diğerleri için de, SİZ DİĞERLERİSİNİZ.

Önce herkesin kendi adına cevaplaması gereken tek bir “soru” vardır. Ve bu yaşamınızda kendinize soracağınız en değerli sorudur.

“Diğerlerini arkamda bırakmak istiyor muyum? Yoksa onları yanımda mı görmek istiyorum? Diğerlerinin de kazanmasını istiyor muyum?

Herkes aynı anda kazanan olabilir mi? Ben, diğerleri ve Dünya aynı anda Kazanan olabilir miyiz?

Kısaca insanlık ailesi olarak;

BİRİMİZ HEPİMİZ İÇİN VAR OLABİLİR MİYİZ?

Hepimizin kazanacağı yeni Dünya Modelini yaratabilir miyiz? Üretim modellerimizi, fabrikalarımızı, okullarımızı, sanayimizi, uluslararası işbirliklerini ve ticaretin kurallarını herkesin kazanacağı şekilde değiştirebilir ve bunu uygulayabilir miyiz?

Aynı anda “ben” kazanacağım. “Diğerleri” kazanacak. Ve “Dünya” kazanacak ( Bitki örtüsü, türler, ekolojik denge atmosfer, denizler kendi ritmik dengelerinde olacak ve kirlenmeden kalacaklar. Kirletilmeden, Dengede kalarak Varlığını sürdürebilmek Doğanın ve Dünyanın kazanımıdır.)

Dünyada yaşayan herkes kendi adına yukarıda bahsedilmiş sorulara içsel olarak yanıt aramadıkça değişim başlamayacaktır.

Diğerlerinin ve Doğanın kazanması sizi ilgilendirmediği sürece “Değişim” başlamayacaktır.

Sizin değişiminiz başlamadığı için Toplumsal Bilincin değişimi de gerçekleşmeyecektir. Dolayısıyla Küresel Isınmanın nedeni olan Toplumsal Bilincin alışkanlıkları, inançları, şartlanmaları, değer yargıları, tek tek hepimizin içinde sorgulanmadığı için Robot Yaşamlarımıza devam ediyor olacağız. Ve hep diğerlerinin değişmesini ve bir şeyleri değiştirmesini bekliyor olacağız. Diğerleri de bunu bizim yapmamızı bekliyor olacak. Ve karşılıklı birbirimiz beklerken vakitler son saatlere doğru hızla yaklaşacak. Ve siz bu saatten sonra isteseniz de hiçbir şeyi değiştiremeyeceksiniz. Çünkü felaketlerin getirdiği ağır sorunlarla uğraşıyor olacaksınız. Ve Dünyanın bir köşesinde “Hayatta Kalma Mücadelesi” veriyor olacaksınız.

Değişim sorgulamayla başlar. Sorgulamada herkesin kendi adına içine doğru yaptığı bir yolculuktur. Ve Dünyadaki her alandaki Değişimler sadece insanlar içsel olarak değiştiklerinde meydana gelir. Dış Dünyada hükümetlerin veya yetkililerin bizlere değişim ve ilerleme diye gösterdiği şeyler; Sanayinin geliştiği, daha refah bir toplum olduğumuz, teknolojinin nereden nereye ilerlediği, tüketici – üretici endeksleri, büyüyen ekonomiler, hepsi insanlığın gözünü boyayan illuzyonlardan başka bir şey değildir.

Anlatılanların hepsi görünüşte doğru olabilir. Fakat Toplumsal Bilincin gelişmesine, bilinçlenmesine ve gezegensel bir bilinçliliğin (ŞUUR) yaratılmasına faydası olmamıştır. Toplumsal bilinç her yüzyılda ve her teknolojik ilerlemede dönüşmüştür. Ama asla DEĞİŞMEMEİŞTİR. Bilincimizin içindekiler, beklentiler, arzular istekler, onları elde ediş şeklimiz, aç gözlülüğümüz, hırsımız, kibrimiz, üstün olma tutkumuz, nefretimizin nedenleri hep aynıdır.

İlk insanın yeryüzünde var olmaya başlamasından beri Dünyayı an be an tüketmemiz, doğaya hakim olmaya çalışmamız, insan kardeşlerimizle savaşlarımız, kıskançlıklarımız, değer yargılarımız, cahilliğimiz, birbirimize üstün gelmeye çalışmamız, diğerlerini kabullenemeyişimiz, çatışmalarımız, hiç birisi değişmedi. Belki şekil değiştirdiler, renk değiştirdiler ama değişmediler. Eskiden okla yayla savaşıyorduk şimdi silahlarımız, nükleer füzelerimiz var. Hala savaşıyoruz. “Nasıl” ve “Ne Tür” araçlarla savaştığımız önemli değil. Burada görmemiz gereken hala “SAVAŞIYOR” olmamız. Sıcak Savaş oldu, Soğuk Savaş. Soğuk Savaş görünüş değiştirdi ve Dünya Ekonomisinde “Sıcak Rekabet” olarak adlandırılıyor. “Güçlü olan ayakta kalır.” “Kazanalar ve Kaybedenler”.

İlk toplumlarda da Erki elde etmek için mücadele ettik. Kazandığımızda, kaybedenleri dilediğimiz gibi yönettik. Karşımıza çıkan her şeyi yıktık geçtik. Ne kardeş tanıdık ne arkadaş. Ne dost bildik ne de düşman. “Rekabet” her devirde vardı. Kazananlar ve Kaybedenler. Rekabet etmenin şekli değişti ama gerçek olan hala 21 yy da “REKABET” ettiğimiz olgusudur. Hırs ve Kibri hala içimizde taşıdığımız ve bununla diğerlerine ve Dünyaya zarar vermeye devam ettiğimiz GERÇEĞİDİR.

Rekabet anlayışı ve mantığı içinde kıskançlığı, açgözlülüğü, nefreti, hırsı, kibri, cimriliği, üstün gelme, daha iyi olma, daha çoğuna sahip olma, sahiplenme tutkusunu taşır.

Bu hasletlerin hepsi nefsin yani egonun özellikleridir. Ve insanın gözünü kör eden, gözüne perde indiren ve insanı modern bir şekilde vahşileştiren duygulardır. Rekabet İnsan-Hayvan Bilincimizin özelliğidir. Çünkü Darwin der ki: “hayatta kalmanız için güçlü olmanız gerekir.” Dünyada ilk insandan bu yana Güçlü olmak için rekabet ediyoruz. Ve güçlü olmak için en iyiye ve daha fazlaya ihtiyaç duyuyoruz. Ve daha fazlasını elde ederken Rekabet etmemiz gerektiğine inanıyoruz. Çünkü Ben ve diğerleri var. Birisi kazanan olacak ve biz hep kendimizi kazanan olarak görmek istiyoruz.

Ama artık bu anlayış ve kabulleniş değişime uğrayabilir. Bu kural bizler tarafından gönüllü olarak içimizde değişime uğrayabilir. Yoksa doğa bunu bize zorla öğretecektir.

Şu ana kadar Dünya Yüzeyinde oluşmuş Toplumsal Bilincin inşa ettiği İnsanlık Medeniyeti, yaklaşmakta olan küresel felaketlerle son bulmak üzere. Dünya Gezegeni rekabet denen olguyu artık kabullenemiyor. İnsanlığın bir şekilde birbiri ile uzlaşmaya gitmesi gerekiyor. Birlikte dünya da nasıl savaşsız, rekabetsiz, öfkesiz, nefretsiz, birbirimize üstün gelmeden kazananlar ve kaybedenler olmadan “Nasıl Yaşarız’ı”, İnsan Bilincinin ortaya çıkarması gerekmekte. Toplumsal Bilinç kendini yeniden doğurmak durumunda. Yeniden doğmak için ise, şimdiki taşıdığımız bilincimize (alışkanlıklarımıza, anlayışlarımıza, kalıplarımıza) ölmek zorundayız. Kısaca bilincimizin içini boşaltıp Yaşamı ve isteklerimizi arzularımızı ve bunları gerçekleştirme yöntemlerimizi sorgulayıp yeniden tanımlamak durumundayız. Bu işleme de Bilinç Değişimi deniyor.

Dünya yüzeyinde yaşayan yeterli çoğunluk değişmeye başladığında, Toplumsal Bilinci değiştirme gücüne erişebilir. Ve Toplumsal Bilinç değişir. Çünkü siz değişmişsinizdir.

Eğer değişmezsek ne olur?

Dünya İnsanlığı diyorum çünkü Küresel Felaket artık Gezegensel boyuttadır. Ve gezegende yaşayan bütün İnsanlık Ailesinin Yaşamı ve Geleceği söz konusudur.

Dünya Toplumu yapması gereken Bilinç değişimini gerçekleştiremezse, şimdiki Toplumsal Bilinç Matrixi, vahşi kapitalizmin HIRSINI ve KİBRİNİ beslemeye devam edecektir.

Vahşi kapitalizm de daha çok atık madde daha çok hava kirliliği, zararlı gazlar, çamurlaşmış denizler, nesli tükenen balıklar, doğadan kaybolan türler, bozulan dünya dengesi ve küresel Felaketler olarak karşımıza çıkacaktır.

Hepimiz aynı geminin içindeyiz. Dünya uzay okyanusunda yüzen bir gemi,

Dünya Gemisinin içinde “Enleri ve “daha çokları” Kazananların cennetinde ne kadar konforun, malın mülkün, altının paranın, imkanın olduğu veya Kazananların ne kadar itibarlı ve güçlü olup olmadıkları önemli değildir. Dünya denen gemi Küresel Felaketlere maruz kaldığı zaman hepsi denizin dibini boylayacaktır.

Kazanan ve Kaybedenler aynı acıya ve “Yok Oluşa” maruz kalacaktır.

“Gezegensel Yok Oluşta” kazanan ve kaybeden olmanın ne önemi vardır?

Ama “Kazanan-Kaybeden = Rekabet Bilincinden”, “ Kazanan+Kazanan = BİZ (Bütün İnsanlık ve Dünya) Bilincine, kısaca ben, diğerleri ve Dünyanın hep birlikte kazanacağı bir Toplumsal Bilinci oluşturabilirsek Küresel felaketlerin karanlık tünellerinden kurtulabiliriz.

Tek yapmamız gereken diğerlerini de kendimiz gibi bilmek. Ve kendimiz için istediğimiz her şeyi diğerleri için de istemek.

Bunun için Diğerleri ve Dünyayı ve en önemlisi de” KENDİMİZİ” sevmesini öğrenmemiz gerekiyor.

Kısaca Sevgi Bilincini her birimiz kendi adına “içimizde” seçebilirsek ve Sevgi Bilincinden asla ve asla vazgeçmezsek, Toplumsal Bilinci değiştirebiliriz. Ve Küresel Isınmayı dengeleyip, Küresel Felaketleri vakit geç olmadan durdurabiliriz.

İşte o zaman;

BİR İNSAN BÜTÜN İNSANLIK İÇİN, BÜTÜN İNSANLIK TEK BİR İNSAN İÇİN VAR OLABİLİR.

“İnsanoğlu yaratılmışların en üstünü ve şereflisi olarak yaratılmıştır. Ancak insanı insan yapan hayat için önemli zorunlu ve gerekli olan değerleri araştırmak, bulmak ve tatbik etmekle mümkündür.” MEVLANA


Nilgün Nart

İstanbul / Turkiye 2007

 
Toplam blog
: 39
: 639
Kayıt tarihi
: 13.12.10
 
 

Öncelikle Dünya gezegeninde yaşayan bir insan olarak ve toplum içinde yazar- sanatçı  kimliğimden..