Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

nazende korkmaz yıldız

http://blog.milliyet.com.tr/nazende1

19 Şubat '22

 
Kategori
Güncel
 

SEVGİ HASAT EDİLİR Mİ

Babaannem henüz 60’larının başında hayata veda etti. Şimdi hayatta olabilir miydi? Elbette olurdu. Daha çok yakında bir babaanne vefat etti, 120 yaşındaydı ve diğerleri de var tabi.

Ne güzel! Evet, ölüm ve ne güzel!…

120 Yaşında Vefat Etti. 3 Padişah 12 Cumhurbaşkanı görmüş bir çınar 120 yaşında hayata veda etti. Amasya’da Şeker Nie  (Şeker ASLAN) namı ile bilinen 5 çocuk 12 torun sahibi 120 yaşındaki Şeker Nie tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.

https://www.05.com.tr/haber/5092/120-yasinda-vefat-etti.html 12-02-2022

Babaannem, 13 yaşında evlendirilmiş, evlenmiş diyemiyorum, evlendirilmiş tabi… İstememiş ki, çünkü daha çocukmuş. O zaman köyde daha erken büyüyor olsalar da beden ve ruh olarak evlilik olgunluğuna erişmiş olabilir mi? Erken büyümeyi gerektiren aile içinde işlerin bir ucundan tutmaktandı.

Yazı konum, bu değil tabi. Yazacağım konuda babaannem geldi aklıma ama neresinden başlayacağım?... kafam öyle karışık ki…

Canım babaannem 52 yıl önce vefat etti. Vefatı ise ayrı bir yazı konusu olacak kadar ilginçti. Çok uzun birlikte yaşayamadık babaannemle. Ama çok severdik biz, o da bizi severdi tabi. En çok da en büyük oğlunun çocuklarını yani biz 5 kardeşi. Babaanneler sevilmez mi?

Her aklıma geldiğinde, her babaanneden bahsedildiğinde bir fotoğraf canlanır gözümde. Bu gerçek fotoğraf değil tabi. Zaten olamazdı, ne bir makine ne bir ‘şak’ diye çekebileceğimiz telefonlarımız vardı.

Daha önce bir yazımda da (BABALAR VE KIZLARI) söz ettiğim gibi ailem İstanbul’dan köye geri dönmek zorunda kaldığında ben ilkokul beşinci sınıfa geçmiştim. O yıl okulu amcam ve ağabeyimde kalarak bitirmiştim. Amcamların evi okuluma daha yakındı. Babaannem de bir süre benim için oradaydı. Okulla ev arası yürüyerek en az yirmi dakikaydı. Okulumuz tamgündü, cumartesi günleri de öğlene kadardı.

Kış aylarında biriydi. Kışın İstanbul’un yollarının yağmuru çamuru çok olurdu. Bizim de şimdiki gibi yazın ayrı, kışın ayrı ayakkabılarımız yoktu. Ayakkabım da yoktu zaten. Naylonlarım vardı benim. Naylon ayakkabılar ayağı tamamen sarmazdı. Yağmur kar olduğunda, haliyle ayaklarımıza vıcık vıcık su dolardı. Lafı uzattım, farkındayım. Aksi halde anlaşılması kolay olmazdı da ondan uzattım.

Yine yağmurlu karlı soğuk bir günde ayaklarım sırılsıklam ıslaktı, haliyle çok üşümüştüm. Okul dönüşü eve gittiğimde babaannem çoraplarımı çıkardı, kuruması için soba yanına koydu. Sonra beni sarmaladı, koynuna aldı. Ne kadar üşümüşsem ısınmadığımı fark etti. Sonra buz gibi ayaklarımı; yedi çocuk besleyip dünyaya getirdiği yumuşacık, sıcacık, çıplak karnına soktu, üstünü de entarisiyle kapattı. O gün ne yedik ya da yedik mi bilmiyorum. Önemli de değildi. Bu sevgi, bu fedakarlık açlığı bastıracak güçteydi. Şu an güllü pazen entarisinin rengi deseni bile gözümün önünde. Ya onun telaşlı anaç halleri, unutulur mu? Sonra birkaç kez aynısını yaşattı bana babaannem ama sanki ilki aslıydı da diğerleri kopyaydı. Elbette hepsi de birbirinden kıymetli unutulmaz anlardı. İçinde sevgisi vardı. Baba ve annemin sevgisini de ekler gibiydi. Babaanne olmak kolay mıydı? Ama onu kaybettiğimde daha 12 yaşındaydım. Keşke ömrü olsaydı da ben de ona sevgi dolu fedakarlıklar yapabilseydim...

Bana bu kez, o günlerimi hatırlatan, burnumun direğini sızlatan neydi? Ona geleyim.

Haberlerden edindiğim bilgiye göre; 2 hafta önce felç geçiren babaannesine refakat etmesi için babaannesi ile kalan, Sıla Şentürk’ün boğazının kesilerek katledilmesiydi.

Yazının başında kafam karışık dedim ya, işte bu konuyla ilgili öyle karışık, öyle duygu yoğunluğu içindeyim ki! Şimdi neresinden başlasam, neresini yazsam…

Bu hayatta o kadar çok güzellikler varken, neden kötülükler daha fazla ki artık?

Babaanneye fedakarlık etmek güzel kesinlikle de, Sıla lise öğrencisi olmalıydı, neden değildi ki?

Yazıya girişte babaannemim 13 yaşında evlendirilmiş olduğunu söyledim, 115 sene öncesiydi. Kaldı ki ona soran olmamıştır ki zaten. Günümüzde ise hayat öyle dolu ki çocuk yaşta nişan, neden ki?

18 yaş altını çocuk kabul ediyoruz, Sıla 15 yaşında, çocuk yaşta, neden nişanlandı ki? (Apayrı bir yazı konusu elbette).

Dünyaya her gelen, güzel ömür yaşamayı hak ederken, neden bir başkası tarafından yaşamına son verilir ki?

Bir insanın boğazı, nasıl bir insan(!?) tarafından kesilebilir ki?

Daha öyle çok soru sıralanabilir ki… Neden… Neden…

Son yıllarda, ne çok kabul edilmesi mümkün olmayan kötülüklere şahit oluyoruz. Kadının canice öldürülmediği gün yok nerdeyse. Hem de en yakınları, sevdikleri tarafından katlediliyorlar.

Yine daha çok yeni; işitme ve konuşma engelli 20 yaşındaki Edanur Candan, kendisi gibi engelli olan nişanlısı tarafından boğazı kesilerek katlediliyor.

Mesela; 17 yaşında 5 aylık hamile olan İrem Bahçe’yi, 20 yaşındaki ağabeyi katlediyor. Haberin devamında sezaryenle alınan bebeği hayata 3 ay tutunabildi, yazıyor (7 Kasım 2019). Şimdi ailesi de müebbet hapse mahkum ediliyor. Koca bir aile… Neden?

Bir taraftan anne karnından alınan henüz 5 aylık bebeği yaşatmaya çalışılırken, bir taraftan 17 yaşındaki anne adayı İrem’in, kendi öz ailesi tarafından yaşamı elinden alınıyor.

Ne çok çelişkiler, zıtlıklar içindeyiz.

Babaannemle başlamamın nedeni o günler sevgi daha mı fazlaydı?

Öyleyse şimdi neden yok ki?

Sevmek, sevgi dolu olmak kötülüklere engel olamaz mı?

İnsanı sevmek, doğayı sevmek, tüm canlıları sevmekten geçmez mi, iyiliklerin yolu?

Kim başlatmalı sevgiyi yaymayı, kim öğretmeli sevgiyi tüm insanlara?

İnanın zor değil sevmek ya da birine, bir şeye zarar vermemek, hiç zor değil. Zor değil de bir yerlerde büyük eksiklikler var. Bunların tamamlanması gerekmez mi artık? Bu eksikliklerin nerede, nelerde olduğunun tespiti, hangi meslek dalını ilgilendirir? Sosyolog, psikolog… ya da insan olma mesleği mi, hangisi?... Hangisi çok çalışsa bu konuyu anlatabilir. Yaşam hakkı, her canlının hakkı olduğunu, bir cani tarafından bu hakkın, o canlının elinden alınmayacağını, kim-kimler anlatmalı?

Bir kurtarıcı mı beklemeliyiz, hep birlikte mi yapmalıyız?

Her birimiz biraz kafa yorsak ve her birimiz iyilik yayma görevi üstlensek, her birimiz hem kendimiz hem başkaları için ferdakarlık yapmayı denesek… babaanneler gibi, anneler gibi…ömrünü insanlığın iyiliğine adamış insanlar gibi… her birimiz… yapamaz mıyız?

Sılalar da yaşasa… 120 yaşlarına kadar…

Torunları sarsa etraflarını…

Torunlarının ellerini, ayaklarını ısıtsalar, çıplak tenlerinde, hem de hiç ürpermeden…

Ölümlerinin şeklinden ürpermektense… yaşamalarını istemez miyiz?

Bunları biz, hepimiz, yapamaz mıyız?

Yaparız elbette.

İnsanlığa elbirliği ile sevgi tohumları eker, sevgi hasat edebiliriz.

İnanın… yapabiliriz…

 
Toplam blog
: 12
: 230
Kayıt tarihi
: 02.08.21
 
 

Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi emekli öğretim üyesiyim. ..