Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Temmuz '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sevgi mi, Korku mu?

Sevgi mi, Korku mu?
 

Sevgi mi, Korku mu?


Ne menem bir şeydir bu sevmek. Herkesin durmadan aradığı, sorguladığı, bir türlü cevabını bulamadığı, içten içe suçladığı yüce duygu. Uğruna milyonlarca şarkının yazıldığı, onca acıya yol açtığı düşünülen veya onca zor işi insanlara hızlı ve kolayca yaptırabilen önemli unsur.
Kısaca yüzyıllardır, sorup sorguladığımız sevgi denen şey ne aslında. Niye yokluğu bizi bu kadar acıtır acaba? Niye hep başkasının bizi sevmesini bekleriz acaba?
Çünkü evrende ve insanın fıtratında kayıtlı, asıl, öz olan iki temel duygu vardır.

SEVGİ ve KORKU…
Dikkat edin hayatta yaptığımız her şey ama her şey bu iki yoğun temel duyguya dayalı olarak gelişmektedir aslında..

İnsan yapmış olduğu tüm işleri gözden geçirdiğinde ana duyguların bunlar olduğunu hemen bulacaktır ve isterse korkularını temizleyip sevgiye veya sevgi bazlı işlere imza atacaktır.

Şöyle bir düşünelim, bir işimiz var. Her gün gidip geliyoruz düzenli olarak. Ama artık sıkılmaya başlamışız. Artık rutin haline gelmiş her dakika yaşanan problemlerle boğuşuyoruz, kendimizi bir önceki günden daha kötü hissederek sabah iş yerindeki masamıza oturuyoruz.

Ve başlıyoruz önce kendimizle, sonra etrafımızdakilerle konuşmaya. Ah işte işsizlik olmasaydı ben bilirdim ne yapacağımı, ah işte ailem istemeseydi bu işi, ben neler yapardım, ah bu dünyadaki kriz olmasa şimdi nerelerdeydim, çoluk çocuk olmasa beni bir dakika tutamazlar burada, bir sürü taksite girdik şu borçlar olmasa durur muyum ben buralarda vs vs..

Yani saymaya bile uğraşamayacağınız devasa isteksizliklerinize rağmen size hala niye duruyorsun orada desem ne dersiniz?

Tabi ki “ KORKU” tartışılmaz şekilde “ KORKU.”

Yıllardır sürdürdüğünüz evliliğiniz veya ilişkiniz var. Artık kangren olmuş. Zoraki yürüyor belki de elle tutulacak hiçbir tarafı kalmamış. Her dakika kavga içindesiniz veya aynı odada durmak bile tahammül edilemez. Birbirinizden aslında hiçbir şekilde beslenemiyorsunuz.

Birbirinizin gözünün içine en son bakma tarihinizi veya beraber güzel anlar paylaşma tarihinizi dahi unutmuşsunuz. Hatta belki de aldatılmışsınız bir şekilde veya darp görmüşsünüz de bir türlü affedemiyorsun size olanları.

Peki ya orada, o kişinin yanında hala durma sebebiniz ne olabilir sizce?

Tabi ki “KORKU” tartışılmaz şekilde “KORKU.”

Karşı komşunuza, elemanınıza, babanıza, avukatınıza, en yakın sandığınız dostunuza vs vs belki de sayamadığınız bir sürü insana çok kızıyorsunuz. Hala içinizdeki tek kelime kırgınlığı iletemiyorsunuz kızdıklarınıza .

Peki bu durumda olmanızın sebebi nedir sizce?

Tabi ki “KORKU” tartışılmaz şekilde “KORKU.”

Hiç istemediğiniz kısır bir yaşam döngüsü içinde dönüp duruyorsuz. Hiçbir döngünüzü sizin istediğiniz şekilde değiştirmeye cesaret edemiyorsun. Bir sabahınız diğer sabahınızdan farksız.

Siz hala hep aynı sabit noktanızdasınız. Ama bu durumdan da müthiş mutsuzsun.

Peki bunarın nedeni ne?

Tabi ki “KORKU” tartışılmaz şekilde “KORKU.”

Bir de korkuların en acısı ve en ürkütücüsü var tabii. Yaradan korkusu. Yüzyıllardır bize yanlış öğretilmiş olan en önemli korku yüce ALLAH korkusu.

Aslında korkunun bizim damarlarımıza zerk olma tarihi yüce ALLAH’ı bize sadece cezalandıran ve korkulan bir şey olarak anlattıklarında başlamıştır. Güvenebileceğimiz en büyük gücün korkunç bir şey olarak tasvir edilmesi bir sürü zincirleme korkuyu hayatımıza almamıza sebebiyet vermiştir.

O zaman, bu korkularımız nelerdir? Bir de ona bakalım.

Parasızlık korkusu, değersizlik korkusu, kaybetme korkusu, sevilmeme korkusu, güvensizlik korkusu, yalnızlık korkusu, ölüm korkusu.

Korkularımızın altında bir de şöyle bir şey gerçekleşir. Korkuyla ilgili aklımıza gelen düşünceler 16sn. gibi kısa bir sürede beyinde kabul görür ve hayatımıza gerçeklik olarak yansır. Ne acı bir durum değil mi?

Yani biz sürekli korkularımızla yaşıyoruz, onlara tutunuyoruz öncelikle sevgiye değil de korkuya güveniyoruz. Sonucunda ne yaşıyoruz. Korku bize en güzel kazığını atıyor ve korktuğumuz şeyi başımıza getiriyor. Aslında orada bize harika bir mesaj veriyor.

Bana değil git sevgiye güven diyor. Koşulsuz saf sevgiye…

Şimdi hemen şunu içinizden geçirdiğinizi hissediyorum. Ama sevdik bize hep yanlış yaptılar.

Evet bu da doğru çünkü siz koşulsuz saf sevgiyle sevmemiştiniz. Severken bile sevginizin altına kocaman bir korku yerleştirmiştiniz. Kaybetme korkusu, güvensizlik korkusu…

Halbuki koşulsuz saf sevgiye yine en güzel örnek bizi yaratan ALLAH ’tır.

Bir düşünün hiç birimizi bir gün esirgedi mi sevgisinden. En azılı katilin üstüne bu gün güneş doğurmayacağım dedi mi? En yalancı insanın üzerine bu gün yağmur yağdırmayacağım dedi mi. En kötü diye düşündüğünüz insanları zenginliğinden mahrum bıraktı mı?

İnsanın en büyük düşmanı kimdir biliyor musunuz? KENDİSİ..

Kendi korkularını hayatından temizlemediği veya korkularının üzerine gitmediği sürece o korkularını kendine gerçeklik olarak yaşatan KENDİSİ…

Hal böyle iken, korkularımızın gücünü yıllardır deneyimliyor iken bir de koşulsuz saf sevgiyle hayatı görebilsek ve yaşayabilsek neler olur biliyor musunuz hayatımızda.

Savaşlar, ihanetler, mutsuzluklar , umutsuzluklar hatta hastalıklar bile ortadan kalkar.

Ama koşulsuz, saf sevgi öyle bizim düşündüğümüz kadar kolay değildir. Aslında bir o kadar da kolaydır. Düşünün bir çocuğumuzu bile severken altında binlerce korku biriktirmişizdir. (Kaybetme korkusu, sevilmeme korkusu vs vs)

Halbuki bir de başka yönden düşünün biz o çocuğu sevilmek için yapmamışızdır, canımız istemiştir veya zamanı gelmiştir yapmışızdır. Peki o zaman niye altına bir sürü korku yığıyoruzdur da sadece doğmuş olduğu için, evladımız olduğu için beklentisiz sevmiyoruzdur.

Korkularımız yüzünden kendimize milyonlarca dert yüklüyoruz. Farkında bile değiliz.

Bakın geçen ay içimize bir domuz gribi korkusu zerk oldu. Çoğumuz yoğun bir şekilde hastanelerin yolunu tuttuk veya grip olduk. Domuz gribi gündemden düştü, bu ay kimseciklerde hastalıktan tık yok.

Koşulsuz sevgimizi kullanmayı öğrendiğimizde, en başta yazmış olduğum hepinizin sorularının cevabını da bulmuş oluruz aslında.

Sizlere yaptığın işi sev, sevdiğin işi yap diyerek ve sonucunda kazanacaklarınızı hayal bile edemeyeceksiniz diyerek..

SEVGİ YOL ARKADAŞINIZ OLSUN..

 
Toplam blog
: 10
: 1185
Kayıt tarihi
: 29.07.10
 
 

1977 yılında Edirne'de doğmuştur. Üniversite eğitimini tamamladıktan sonra, kişisel gelişim üzerine ..