Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ocak '10

 
Kategori
Öykü
 

Sevgi ve şefkat dolu kalbimi bir çocuğa vereceğim. Çocuğun nereli olduğu önemli değil.

Sevgi ve şefkat dolu kalbimi bir çocuğa vereceğim. Çocuğun nereli olduğu önemli değil.
 

KALBİM BİR ÇOCUĞUN KALBİNDE ATSIN….!


Zeynep yirmi yedi yaşında bir avukat. Şu an İran’da cezaevinde. Özgürlük düşlerinin peşinden gittiği için bir idam hükümlüsü. Belki de sizler bu yazıyı okuduğunuzda o aramızda olamayacak

Elimizde Zeynep’in hangi şartlarda yazdığını ve gönderdiğini bilmediğimiz birkaç satırlık bir mektubu var. Mektubunda “Beni savunacak bir avukatım bile yok” diyor. O bir avukat ama şimdi onu orada savunacak bir avukatı yok. Olsa dahi savunabilir mi, onu da bilmiyoruz.
Devrim mahkemesi 14 Ocak 2009 tarihinde idam kararı verirken mahkeme hâkimi; “Sen Allah’ın düşmanısın. Çok yakında tüm Allah düşmanları gibi idam edileceksin” demiş. Zeynep ne yaptı da Allah’ın düşmanı oldu? Zeynep, Mako nüfusuna kayıtlı bir İran Kürdü. O İran’da yok sayılan ve hakları gasp edilen halkını savundu. Bu hakları elde etmek için mücadele etti. Mücadele ederken 2008 yılında Kirmanşan kentinde tutuklandı. Ve şimdi bir şeriat ülkesinde devrim mahkemesi tarafından sözde bir yargılama ile idama mahkûm edildi. Sanandaj Cezaevi’ndeki bir hücrede asılmayı bekliyor. Allah’ı savunmak gibi bir görev üstlenmiş bir iktidarın idam hükümlüsü. O Allah ki can almayı kullarına yasaklamış diyorlar. O Allah ki her şeye kadir diyorlar… Ve işte o Allah’ın ‘bekçiliğine’ soyunmuş İran mahkemesi Zeynep’i asacak.
Zeynep’in ailesi, tutuklandığından beri kızlarını göremiyorlar. Zeynep: “Ben annem ve ailemden hatır istemek için hâkimden izin istedim. Hâkim ise bana ‘kapa çeneni’ diyerek isteğimi reddetti” diyor. Bunları 26 Kasım 2009 tarihli o birkaç satırlık mektubundan öğrenebildik. Mahkemeden istediği tek arzusu reddedilmiş. Annesini görememiş, görmesine izin verilmemiş.
Zeynep’in mektubunu okuyunca ağlamak istedim, öyle hıçkıra hıçkıra. Hani bazen bir acı öyle oturur ki içinize benimkine öyle oturdu. Her çaresiz insan gibi kendimi hayallere vuruyorum.
Bir gece vakti, elinden tutup seni alsaydım hücrenden. Hüzünlerden uzak seninle sokağa atsaydık kendimizi. Hücrende asılı bıraktığımız ceketinin sol yanına bütün hüzünleri ve kirleri bıraksaydık. Her oyun sonrası evin yolunu izleyen, çocukken bıraktığın ayak izlerini bulsaydık. Annen kapıda bizi bekliyor olacaktı.
Sonra bütün o ayak izlerini silseydik. Hücrende bıraktığımız ceketinin cebindeki kirler ve hüzünler kilitli kalsaydı orada. Ama sen hala hücrendesin ve seni alıp annene götüremiyorum…
Kilitli hücrene uzanabilseydim eğer annenin dokunamadığı yüzüne sürecektim yüzümü. Kaç aydır yıkanamayan yüzünü yüzümle yıkayacaktım. Annen gibi öpecektim, annen gibi kucaklayacaktım, annen gibi koklayacaktım. Belki sürmekten kanayacaktı yüzün, belki sarılmaktan nefessiz kalacaktın ve acıtacaktım seni. Arzu ettiğin görüşme gerçekleşecekti.
Ben yağan yağmur kadar ağlayacaktım ipinceden. Sen gülecektin. Ne ben ağlayabildim ne de sen gülebildin oysa…
Farzad Kmanfar’In yüreğİ
Sen çıksaydın gecenin karasından bir ay gibi. Şimdi her gece pencereden yüzüne bakıyor olacaktım.
Sonunda idam ipinin olduğu her gün ben üşüyor olacağım. Kendimi sokaklara salamayacağım. Keşke siyah saçlarında ben asılı kalsam ve idam ipi hiç boynuna geçmeseydi.
Farzad Kmanfar da Zeynep gibi İran rejimi tarafından yargılandı ve idama mahkûm edildikten sonra asıldı. Şubat 2008 tarihinde İran’da idam edilen öğretmen Farzad Kmanfar idam edilmeden önce şöyle yazıyor bir mektubunda:

KALBİM BİR ÇOCUĞUN KALBİNDE ATSIN….! Uzun aylardır tutsağım. Kararlılığımı, sevdamı ve insanlığımı alıp götürmesi ve hatta yok etmesi beklenen bir tutsaklık bu. Beni pasifize etmek ve uysal bir koyun gibi ehlileştirmek istiyorlar. Uzun zamandır yüksek duvarlar arasında tutukluyum, tarih kadar yüksek duvarlar arasında...
Bu duvarlar, sevdalısı olduğum halk ile arama set çekiyor. Memleketimin çocukları ile aramda kalıcı bir mesafe yaratıyor. Oysa ki her gün hücremin penceresinden dışarı bakıyorum, kendimi onların arasında, onlardan biri gibi görebiliyorum. Onlar da acılarını bir tutuklu olan benim yüzümde görüyorlar. Böylece mahpusluk bizi eskisinden de çok birbirimize yaklaştırıyor. Mahpus karanlığının, aydınlığın anlamını karartacağı beklenir. Halbuki ben mahpusun karanlığında, büyüyen bir menekşenin rengini gördüm...
Zaman kavramını ve değerini unutmam beklendi ama ben, her anımı hücremin dışındaymışçasına yaşıyorum. Yeni bir rota seçmek için yeniden dünyaya gelmiş gibiyim.
Benden önceki tutuklulara olduğu gibi ben de hakarete, tacize ve aşağılanmalara maruz kaldım. Tutsaklığın karanlığına katlanmak zorunda olan son kişi olmayı ümit ederek, dayandım. Ama bir gün onların tanrılarıyla savaşa girdiğimi iddia ederek, bana muharip dediler. Bu nedenle, bana şafakta hayatımı sona erdirecek bir urgan ördüklerini söylediler. O zamandan beri infazımın gerçekleşeceği günü istemeyerek de olsa bekliyorum.
Şimdi onlar insanlığa olan sevdamdan dolayı yaşamımı elimden almak istiyorlar. Ben ise, organlarımı ölümümden sonra faydalanabilecek hastalara bağışlamaya karar verdim.
Sevgi ve şefkat dolu kalbimi bir çocuğa vereceğim. Çocuğun nereli olduğu önemli değil.
Karoon Nehri’nin kıyılarından ya da Sabalan Dağları’nın eteklerinden, doğudaki bir çölden, hatta Zagros Dağları’ndan olabilir. Önemli olan benim yerinde duramayan asi kalbimin, benden daha asi bir çocuğun göğsünde atacak olması. Böylece, dileklerini geceleri ay ve yıldızlarla paylaşan bir çocuğun, yetişkinliğinde çocukluk düşlerine hıyanet etmeyeceğine şahit olsunlar. Kalbimin, geceleri aç yatan çocuklar için kaygı duyan birinin göğsünde atacağını umut ediyorum. Ya da on altı yaşındaki Haamed’in anısını yaşatacak birinde. Benim köyümden, “bu hayatta en küçük hayaller bile gerçekleşmez” diyerek kendini asan öğrencim Haamed’in.
Kalbim başkasının göğsünde atsın. Hangi dili konuştuğu, derisinin hangi renkte olduğu önemli değil. Eğer bir emekçi çocuğunun göğsünde olursa kalbim, babasının ellerindeki nasırlar, eşitsizliğin zulmüne karşı tutuşturacak beni. Kalbim bir kenar köyünden öğretmen çıkmış birinin göğsünde atsın. Her sabah öğrencileri, kocaman gülümsemelerle karşılasınlar onu. Mutluluklarını, oyunlarını onunla paylaşsınlar. Belki o zaman çocuklar açlığı ve yoksulluğu hiç görmezler ve belki de onların dünyalarında tutsaklık, işkence, baskı ve eşitsizlik gibi kelimelerin anlamları olmaz.
Kalbimi bu uçsuz bucaksız dünyanın herhangi bir yerinde çarpmasına izin verin. Uçsuz bucaksız dünyanızın ufak bir köşesinde kalbimin atmasına izin verin.
Sadece ona özenli olun, çünkü o, tarihi acı ve eziyet ile dolu ülkesinin insanlarının anlatılmamış hikayeleriyle dolu bir kişinin kalbidir. Kalbimin bir çocuğun göğsünde atmasına izin verin ki bir sabah yapabildiğim kadar yüksek sesle ve anadilimde haykırabileyim:
Bu uçsuz bucaksız dünyanın bütün köşelerine bütün insanlığı sevme mesajını taşıyan bir rüzgar olmak istiyorum!

 
Toplam blog
: 221
: 1905
Kayıt tarihi
: 27.09.06
 
 

Evli bir kız çocuğu babasıyım. Yüksekokul mezunuyum. Bir kamu kurumunda çalışıyorum.16.03.2017 ta..