Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '15

 
Kategori
İlişkiler
 

Sevgilenme Günü Sevgililer Günü

Sevgilenme Günü Sevgililer Günü
 

Tarihi, Roma Katolik Kilisesinin Hıristiyan olduğu için öldürülen Valentine adlı papaza ithaf ettiği (14 Şubat 496) bir bayram günü olarak bilinen bu günün, toplumsal hale gelmesi ise 19. yüzyılın başlarında, Amerikalı Esther Howland adlı bir vatandaşın ilk sevgililer günü kartını yollamasıyla oluşmuştur.

Bizde ise genelde nasıl ortaya çıktığını pek çok kişinin bilmediği 14 Şubat Sevgililer Günü, kimilerine göre tıpkı Anneler Günü ve Babalar günü gibi kapitalist düzenin bir oyunu olarak görülürken, kimilerine göre ise gayet normal karşılanmaktadır. Tabi bugünün ne olduğu bilmeyen veya ne olduğu bilse de umursamayan kesimlerde çoktur bizde.

Tartışmaları bir kenara bırakıp, bu günün çevreye verdiği psikolojik etkilerini inceleyecek olursak bizi farklı unsurların da beklediğini göreceğizdir aslında.

Nasıl mı?

Kronik Yalnızlar: Bu günü de genelde diğer yıllar gibi yalnız geçirip yalnızlığının hatırlatıldığını gören kesimler için 14 Şubat eziyettir bu insanlar çevreye ve bugünü hakkıyla yaşayan insanlara öcü gibi bakarlar, haklıdırlar da aslında bu tip insanlar için 14 Şubat hemen geçilip unutulası bir gün olma temennisi ile yaşatmaktadır.

Aşk Acısının Şiddetini Bastıramayanlar: Bu tip insanlar geçmişe bakıp bugünün verdiği psikolojiyle, geçmişte yaşanan tatlı anılara özlemle, kötü anılara ise o dönemi yaşadığı partnerinin de vermiş olduğu artı nefretle öcü gibi bakmaktadırlar ve haklıdırlar da. Haklıdırlar kelâmı acıyı hisseden kesim için geçerli olup vurdumduymaz olan kesimle veya tarafla herhangi bir alakayı da barındırmamaktadır. 

Umduğunu Bulamayıp Kürkçü Dükkanına Dönmeye Çalışanlar: Bu tip arkadaşlar ise genelde 14 Şubat’ın vermiş olduğu tarif edilemeyen (!) bazı duygularla eski defterleri kurcalamaya başlarlar. Genelde başarısız olan bu tip girişimlerin hatırı sayılır miktarlarda da olumlu dönüşü olduğu bilinmektedir. En klişe giriş cümleleri ise de genelde ‘Ne yaparsam napayım seni unutamadım, sendekini bulamadım yada sen diğerlerinden farklıydın’ tarzı cümlelerdir.

Evli Barklı İnsanlar: Bu türde ülkemizde bir ortalama tutturamadığımızın farkındayım bunun nedenlerini, gerek çalışan aileler, çocuklu aileler, zorunlu nedenlerden dolayı uzak kalmak zorunda kalan aileler, doğu ve batı sentezini ayrı ayrı özümsemiş aileler olarak da sıralayabiliriz ama evlilik yıldönümünü gibi özel günleri unutan bazı kimseler için 14 Şubat’ın kurtarıcı rol oynadığı unutmamak gerek.

Bu tip kategorileri devam ettirip tahlillerini yapabiliriz aslında ama ben bu konudaki bir iki tahlilimi paylaşarak olayı farklı bir boyuta taşımak istiyorum.

Önceki yazılarımızda insanlığın birbirini unutma ve birbirlerini yalnızlaştırma konusunda hat safhaya çıktığını yazmıştık. Evet bu tür problemler her ne kadar karman çorman olan gündemlerde kendine zirve yapamasa da içten içe hissettirmiş bulunmakta kendini.

Ne yazık ki 14 Şubat yerellikten çıkıp toplumsal bir olay olalı ticari yönü daha ağır basmakta ve buda dünya ekonomisinin iştahını kabartmaktadır. Teması sevgi olan bu özel gün için pek de parlak bir tablo olarak gözükmemektedir bu durum.

Belki de birçok insan bu yüzden bu güne soğuk bakmaktadır gerekçelerinde ise gayet de haklıdırlar. Ama bu kadar yalnızlaşan bu kadar birbirine uzak durmaya alışan bizim gibi toplumlar için 14 Şubat aslında bir nimet olarak da kullanılabilir.

Şöyle ki:

Birkaçımızın bile aklına sırf bugünün yüzü suyu hürmetine, geride bıraktıklarımız gelirse mesela anne, mesela baba, kardeş, yakınlarımız, yaşlılarımız bugünün gerçekten hak ettiği saygıyı bulup kapitalizmin kölesi olmaktan da başka bir şeye yaradığını düşünmeye başlamaz mıyız?

Maalesef ki unutuyoruz sevgili dostlar ailemizi, sevenlerimizi, sevdiklerimizi. Şu günün bile var olma nedeni olan sürdürülebilirliğini sağlayan kapitalizm bizi çevreleyip sımsıkı sardığından beri en büyük hedefimiz hep daha fazlasını ummak ve bu yolda çabalamak oldu ne yazık ki. Tamam belki yaratılışın gayesi olarak en iyinin peşinde koşmamız gayet normal, anormal olan ise harcadığımız enerjinin geride bıraktıklarımıza kalmaması yetişmemesi ne yazık ki bu toplum olarak soyutlaşıp uzaklaşmamızda da en büyük faktörlerden biri.

Hayyam ne güzel söylemiş:

Eşi dostu verdik birer birer toprağa;
Kiminden bir taş bile kalmadı ortada.
Sen, yorgun katır, hala bu kalleş çöldesin;
Sırtında bunca yük, yürü bakalım hala.

Bir yük var hepimizin sırtında yaşama yükü. Hayat herkese bir koşuşturmaca ama unutursak da gidiyor işte sevdiklerimiz birbir toprağa. Sevdiklerimizin kıymetini toprağa düşünce değil yaşarken bilmeliyiz dostlar. Bu tip bizi bir nebze olsun koşuşturmacaların içinde hatırlatacak günlerde fırsat bulup en azından bir hatır bile sorsak hem bugünün hakkını vermiş olur hem de amacına nail oluruz. Sevgilenme günü olur unutulmama günü olur Sevgililer Günü, adına yakışır temasına yakışır birgün olur. Dünya ticaretine de oyuncak olmamış olur.

Kapitalizm distopyasına köle çok!  Kutlamaksa eğer hatırlayıp hal hatır sormak, bir parça mutlu edecek bir hediye almak, varsın olalım kölesi ama sadece en yakınımızdakiyle paylaşıp geride unuttuklarımızla paylaşmamaksa sevgi... Varsın olmasın böle bir gün yerin dibine batsın emi.

Sevgiyi kapitalizme yem etmeyeceğimiz günlere.

Rıdvan YAĞIZ         

rdoygz@gmail.com

 

 
Toplam blog
: 19
: 401
Kayıt tarihi
: 23.02.14
 
 

Yaşadıkça öğrenildiğine inanan öğrenecesi bir insandır. Kendini herhangi bir yere ait hissetmez a..