Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '09

 
Kategori
Güncel
 

Sevgili günlük

Evet, Sevgili günlük diye başlardım her zaman günlüğüme yazarken. Her gün yazmazdım elbette. Dilsiz bir sırdaştı günlüğüm. Cansızdı, konuşamazdı. Sadece dinlerdi. Ben ona yazardım, o ise dinledikten sonra yazdıklarımı denize fısıldardı. Onun sırdaşlığına ters değildi deniz’ e fısıldaması. Çünkü, deniz de birdi benim için, günlüğümde. Benim sessiz sırdaşlarım. Benim vefakar dostlarım. Uzun zamandan beri günlüğüme yazmıyorum. Çünkü, günlüklerim deniz’ e karıştı. Artık, sadece deniz’ e anlatacağım. Her zaman olduğu gibi deniz, beni yine dinleyecek. Soru sormayacak, yargılamayacak… Sadece dinleyecek. Deniz soru sormayacak, çünkü deniz beni bilir…

Ramazan ayı’ nın huzur verici havasının sona ermesine yaklaşık bir hafta kaldı. Biliyorum, Ramazan ayı, diğer aylara nazaran daha huzur verici bir ay, en azından benim için böyle olsa da, bu Ramazanda, memleketim yine terörle sarsıldı, yine sel felaketi ile sarsıldı.

Sel felaketinde oluşan maddi hasar, bu felaketinin ardından yağmalanan mallar bir yana, otuzdan fazla vatandaşımız hayatını kaybetti. İnsanoğlu doğa olaylarına mani olamaz elbette. Misal deprem, engellenemez, şiddetli yağmur engellemez. Ama, bu iki doğa olayının etkileri, yani ölümcül etkileri, maddi ve manevi hasarları en aza indirilebilir. Nasıl mı?

Bu işin uzmanı değilim, ama benim de söyleyeceklerim var. Her felaketin ardından yapılması gerekenler sıralanıyor. Görsel ve yazılı basın yapılması gerekenlerle ilgili haberler yapıyor. Uzmanlar yazıyor, uzmanlar konuşuyor. Yetkililer, felaket bölgesinde inceleme yapıyor. Bu incelemelerden sonra da söyledikleri, yapılmış olması gerekenleri sıralamak. Peki bu zamana kadar aklınız neredeydi diye sormadan edemiyor insan… Ya da bu felaket bölgesinin altyapısını felaket olmadan önce kaç kez gezdiniz, ya da gezerken olası bir sel felaketinde neler olabilir, bunun öncesinde ben yetkili olarak neler yapabilirim diye düşündünüz mü? Yanıt veriyorum, elbetteki hayır… Çünkü, eğer gerçekten düşünülseydi belki de otuzdan fazla vatandaşımızı kaybetmeyecektik. Çünkü bir can kaybı bile insanın canını acıtırken, otuzdan fazla vatandaşımız hayatını kaybediyor. Ve ne hazindir ki, ve hatta ne yazıktır ki bir sonraki muhtemel felakete kadar her şey unutulacak.

Hayat her ne kadar bazen unutulması gereken hadiseler karşımıza çıkarsa da yaşanmış olan bu sel felaketini unutmamalıyız. Yapılması gerekenler ivedi bir şekilde yapılmalı. Altyapı güçlendirilmeli, dere yatakları genişletilmeli, dere yataklarının kapatılmasına ve üzerine konut yapılmasına izin verilmemeli, suyun akış yönünün önü kesilmemeli, depreme dayanıklı konutlar yapılmalı, yapılan konutlarda malzemeden çalınmamalı… Benim aklıma gelen bazı önlemler bunlar… Hani derler ya akıl akıldan üstündür diye… Bir de şu var tabi ki… Yaşanan bu sel felaketi toprak kaybına da yol açıyor… Her yaz sıklıkla memleketimizin ciğerleri yanıyor.. Geride kapkara bir alan.. Peki ne olacak bu kapkara alanlar? Kim bilir? Bilir, bilir… Birileri bilir elbet. Bir olasılık düşünelim, ne olabilir bir bakalım… Yanan bir orman… Geride kalan kapkara bir alan… Yeniden ağaçlandırma çalışması olabilir düşük bir olasılık… Ah, evet haklısınız kim düşünür yeniden ağaçlandırmayı, gelecek nesillere yeşillik bırakmayı değil mi? Peki ne olur? Ne olacak, muhtemelen birkaç seneye kalmaz binalar yükselir ve trajikomik bir şekilde bu binaların etrafı yeşillik olur… Tabi bu yeşillik ağaç değil çimendir….

 
Toplam blog
: 149
: 435
Kayıt tarihi
: 24.06.08
 
 

1999 yılında Ted Kdz Ereğli Kolejinden, 2003 yılında İstanbul Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyat..