Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sevgili öğretmenim

Sevgili öğretmenim
 

Yazımın başlığına bakıp bir öğretmenimden bahsedeceğimi sanmayın. Hoş isimlerini saygı ve sevgiyle hatırlayacağım pek çok öğretmenim var. Ama yukarıda adı geçen öğretmenim hiç benim öğretmenim olmadı. Çünkü aynı yaştayız. O sadece her zaman saygı duyduğum, yaptıkları ile yetiştirdiği öğrencileri ile gurur duyulacak idealist bir ÖĞRETMEN…


İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji bölümünü üstün bir başarıyla bitirdikten sonra bir süre üniversite de kaldı. Çok iyi bir öğretim görevlisi oldu. Ama tutturamadığı, adını kendisinin de koyamadığı bir şeyler vardı. Olmuyordu. Sanki bir takım şeyler eksik kalıyordu. Baktı ki olamayacak üniversiteden ayrıldı. O sırada eşi de Türkiye’nin üçüncü büyük şehrine tayin olmuştu. Bunu da fırsat bilerek bu şehirde lise öğretmeni oldu.


Bir insan bir işi çok iyi yaparsa ve işini çok severse “Önce işim” derse tanınması, adının duyulması için çok zamana ihtiyaç yoktur. Öyle oldu kısa zamanda ünü bütün şehre yayıldı. Herkse çocuklarını onun okuttuğu sınıflara vermek için yarışıyordu. Onun olduğu okullarda çok önemli idi. Çünkü meslek içi yapılan seminerlerde veya gelişmek için gönderildiği kurslarda birincilik ve üstün başarı ödülleri alıyordu. Ondan sonra Anadolu Liseleri, Fen Liseleri öğretim için kapılarını öğretmenine açıyordu. Aranan, sevilen saygı duyulan bir öğretmen ve eğitmen. Çocukları, evladı gibi sevdiği, koruduğu öğrencilerine sadece branş dersi vermiyordu. Genel kültür, yaşamda karşılaşabilecekleri şeyler, ayakta durabilmeyi bilmek, sağlam karakterli olmak, dürüst olmak, sadece kendini düşünmemeyi en az kendisi kadar başkalarının da haklarına saygılı olmayı öğretiyordu.


Yukarıda çok kısa bir zamanda tanındı diye yazmıştım. Bu ün, bu mükemmellik onun kapısında özel ders kuyrukları oluşturdu. Çünkü onun öğrencileri üniversite sınavlarında çok başarışı oluyor, çok iyi yerler kazanıyorlardı. Ama “o” kesinlikle özel ders vermedi. O da her öğretmen gibi maddi sıkıntı içerisindeydi. Buna rağmen para karşılığında kimseye ders vermedi. Oysa ki böyle bir şey yapsaydı şimdiki tabirle köşeyi bir kere değil bin kere dönerdi.


Sonra emekli oldu. Öyle olması gerekiyordu. Bu seferde “DERSHANELER” peşine düştü. Uzun süre direndi. Ama öğrencilerin yalvarmasına dayanamadı yine onların başarısı söz konusuydu. Dershaneye girdi ama olmadı. O çıkarcı ortama dayanamadı ve ayrıldı.


Şimdi kendisi gibi 5-10 arkadaşı ile bir okulun maddi durumu iyi olmayan, dershane parası veremeyecek, okumak için yanıp tutuşan öğrencilerine bir kuruş maddi gelir sağlamadan ders veriyorlar ve bu çocuklar başarılı bir şekilde üniversite sınavını kazanıp çok iyi üniversitelere giriyorlar. Bu sonuç o güzel öğretmenlerimin en büyük kazancı oluyor.


Pazar günü (13.072008) gazeteler de nasıl ve neden tekrar ÖSS’ye girildiğini, çirkin şeyler olduğunu okuyunca elim ayağım titredi. O kadar sinirlendim, o kadar isyan ettim ki farkında olmadan adeta uyur gezer gibi öğretmenime telefon ettim. Konuştuk, eleştirdik o da çok üzülmüştü. Daha fazla sinirlenmemek için konuyu değiştirmeye çalıştım.

- Senin bebeklerin ne yaptı? Sonuçları nasıl diye sordum (Ben onların üniversiteye hazırladıkları öğrencilerine bebekleriniz derim).


Güldü ;


-Onlar daha öğrenemedi. Çünkü hiç birinin bilgisayarı yok. İnternet Cafe’lerde sıraya girip sonuç öğrenmeye çalışıyorlar oralarda da çok sıra var...dedi.


Hoşçakal öğretmenim, sonsuz sevgiler, saygılar

 
Toplam blog
: 28
: 625
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

Çok, çok, çok yıllar önce Ankara'da doğmuşum. İlk,Orta, Lise ve Yüksek Öğrenimimi,çalışma hayatımı, ..