Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Sevgililer Günü ve Eskimo Kızına aşık olmak.....

Sevgililer Günü ve Eskimo Kızına aşık olmak.....
 

Sevdiğimizi anımsayacağımız gün, sadece ''Sevgililer Günü '' müdür ?..

Bizim zamanımızda Sevgililer Günü mü vardı ?..

Sevgi yürekte;aşk damarda olduktan sonra özel bayram günü neyime !..

Sevenler sevgiyi, aşkı yakalamak için ne kadar çile çektiklerinin farkında mıdırlar ?..

Hele , aşk acısını çekerken ''tatlı işkencenin ''dayanılmaz lezzetini mi tadarlar ?..

Bu kutsal işkence olmasaydı aşk bu denli yüce olabilir miydi ?..

Anadolu'dan çıkıp kutuplarda balık avlarken karşılaştığınız bir eskimo güzeline âşık olduğunuzu hayal ediniz!..

Ya da Afrika'nın balta girmemiş ormanlarında geyik muhabbeti yaparken'' burnu hızmalı, ayağı halhallı ''yarı çıplak gezinen '' Bitter çikolata türünde koyu parlak siyahî bir güzele'' âşık oldunuz...

İşte ''ayvayı yediğinizin resmidir ''

Peki niye ?..

Çünkü zor bir ekolojik durum söz konusudur...Aşk güzel de arkadaş...Ardından gelecek sorunları neylersin ?..

Şimdi git, Eskimo kayınpederinden ;ya da Yam Yam kaynanandan kızı iste bakalım !..

Kızı kaçırabilirsin istersen ...Sıkıyorsa tabi !..Dünya'nın bir ucu...Bir sürü mızraklı cüce adam peşinde !..Kaynar kazanda haşlanmak da var !...

Çoraklık Köyü değil ki!..Atasın kızı , atın terkine...

Uçak ya da gemi bulacaksın...Kız, bohçasını hazırlayacak...Kırk gün , kırk gece yol alacaksın...Dilini bilmezsin ki muhabbet edesin...Tarzanca nereye kadar !...

Ama aşk herşeyin üstünde !..En iyisi, gitmekten vazgeçip, ''Allah'ın emri;Peygamberin gavliyle'' kızı istersin olur biter...

Nasipse, Eskimo ya da Yam-yam kabilesinde muhtar olabilirsin...Hatta, ilk seçimde belediye başkanı falan ....

Mis gibi renkli hayatın olur...

Düşünün Eskimo cücesi, sana hiç benzemeyen yedi çocuğun olmuş...Hepsi penguen gibi !..

Ya da Afrika yerlisi kayınpederin Muhterem Yam Yam: ''Tanga -Tunga'nın'' tıpkısının aynısı çikolata renkli yarı çıplak; ayağı yalın; başı gabak gezinen altı velet !..

''Olsun canım bunda ne var!...Mühim olan aşkımız!..''diyenlere sözüm yok!..

''Aşk kendi ekolojik ortamında yaşar...'' gibi geliyor bana...Oralarda ''Garı dırdırı '' başlayınca derdini anlatacağın kimseyi de bulamazsın...Erken yaşta dişin dökülebilir...

Efkârını dağıtmak için Müslüm Baba'nın; Ferdi Tayfur Amcanın arabesk parçalarını da bul da göreyim hadi !..

Yok arkadaş !..Rüyası bile ürküttü beni...''Her horoz;kendi çöplüğünde öter.'' ''Gül dalında güzeldir .''

En iyisi yerli aşk sanırım !..Papatyaya âşık olan ve aşağıda yer alan ''Kaba adamın öyküsünde'' olduğu gibi...

Her çiçek, kendi bahçesinde mutludur...
.........

SEVEN ADAMLA PAPATYA...

Sevgisiz insan, bir gün şans eseri bir çiçek
bahçesinde bulmuş kendini, bahçedeki
çiçekleri hiç düşünmeden ilerlemiş bir süre.
Bir düzlüğün ortasında mola vermiş bir ara.
Etrafına bakmış bir süre, hiç bir çiçek
bir şey ifade etmemiş ona. Sonradan yıkılan
bir ağaç görmüş ve onun yanında bir papatya.

Papatya kendinden emin, o köşede yıkılan
ağacın yanında çıkan rüzgara göğüs geriyormuş.
Papatya o kadar güzelmiş ki...Sevgisiz insan
sevgiyi tanımış. Buna şaşırmış. Alışamamış,
ne yapması gerektiğini bilememiş. Pek tabii
bildiğini sanmış... Papatyayı sevmiş, okşamış,
rüzgar ona zarar vermesin diye araya girmiş
oturmuş... Papatya bir süre tekrar dikleşmiş.

Papatyanın zarar görmesinden öylesine
korkuyormuş ki, böylesi bir güzelliğin sonsuza
dek sürmesini, o kadar çok istiyormuş ki...
Papatyanın, ellerine dokunduğu her an, onu
hissettiği her an kendini dünyanın en mutlu
insanı hissediyormuş... Sevgiyi öğrenen adam,
gerek papatyayı korumak için gerekse ona olan
doyumsuzluğundan dolayı papatyayı koparmayı
ve yanına almayı istemiş. Onu bu bahçeden
koparmak ona çok doğru gelmiş çünkü, onu
yanında hep koruyabilecek, sevebilecekmiş.

Papatyayı hiç düşünmeden çekmiş,
koparmaya çalışmış, papatya buna direnmiş,
direnmiş. Seven adam anlayamamış
bu direnci, daha da güçle yüklenmiş papatyaya.
Aklı o zaman neredeymiş, kim bilir...
Papatya gün geçtikçe solmuş, solmuş...
Adamın gölgesi onu öyle bir kapıyormuş ki,
soluk almasını engelliyormuş. İşin garibi
adam bunu görsede anlayamıyormuş,
papatya soldukça üzerine daha çok titriyor,
iyice kapıyormuş güneşini. Sevmeyi yanlış
öğrenen adam, en sonunda dayanamamış
ve papatyayı tüm gücüyle kendine çekmiş.

Tüm dünyaya ne mutlu.. Ve o salak adama
ne mutlu ki, papatya herşeye rağmen
direnebilmiş gücü kalmasa da. Ama bu
direniş o kadar büyük bir güç gerektirmiş ki,
o herşeyden çok sevdiği papatya boynu bükük
kalmış... Seven adam işte o noktada her şeyi
görmüş ve anlamış, yaptığının acısı ona
öyle bir koymuş ki, sendeleyip yere düşmüş.
Hayatında tanımadığı acıyı çekmiş adam.
Hayatta kendini ilk defa haksız, ilk defa
bencil, ilk defa küçük hissetmiş. Ağlamak
para etmezmiş, üzülmekte. Güneş de
hemen fayda etmezmiş papatyaya.

Sevmiş adam, bir çiçeğe nasıl davranması
gerektiğini görmüş gözündeki perdeler
kalkınca... Ağlayarak çiçeğin yanında durmuş,
rüzgara karşı kendini siper etmiş yine ama
çiçeği ne koparmaya çalışmış bir daha, ne de
üzerinde gölge etmeye... Papatya, tekrar mutlu
bir şekilde bütün asilliğiyle ve gücüyle dimdik
ayakta durana kadar bekleyecekmiş öylece,
yakınında olacakmış çünkü, çiçeğin ona ihtiyacı
olacağı bir zaman olursa o da o anda çiçeğinin,
papatyasının yanında olacakmış.

Seven adam,
papatya onu bir daha hiç sevmese bile, onu
sonsuza dek sevecekmiş, çiçek isterse uzakta,
çiçek isterse yakında...

Çünkü seven adam için
değerli olan tek şey varmış, o da çayırda
tek başına ayakta durmaya çalışan eşi benzeri
olmayan güzellikteki o tek papatya.
..........

(Valla yazarını bulamadım )

 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..