Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sevgililer gününe az kala…

Sevgililer gününe az kala…
 

Gençleri bir heyecan sarmaya başlamıştır, kiminin yanakları al al hayaller kurmaktadır, sevgilisi nasıl bir sürpriz yapacaktır, kimileri sevgili edinme telaşındalardır!

Kör talihine şimdiden küsüp oturanlar da elbet vardır!

……

Geçen yıl taksitle tek taş yüzük alanlar hala taksitlerini ödüyorlardır da, hala aynı ödeme güçleri var mıdır, sevgililik durumları devam etmekte midir, ayrıldılarsa kız yüzüğü iade etmiş midir, ettiyse delikanlı yüzüğü satmış mıdır, değerinin kaçta birine satmıştır, yoksa saklamış mıdır, bu yıl yeni sevgiliye mi hediye olacaktır?

Ahh, o yüzükte her halükarda kaç kişinin ahı kalacaktır!

……

Ellerinde birer adet gül, hoplaya zıplaya giden kızlara fesat gözler eşlik edecek, birilerinin içleri burkulacak, sinirden tırnaklarını yiyenler de, elbette…

Bazı kızlar yine surat yapacaklar, yine kapris, yine kıskançlık!

Bazı erkekler ille de baş başa olalım sevgililer gününde diye kızların kafalarını çelmeye çalışacaklar!...

Birçokları hayal kırıklığı yaşayacaklar, Şubat’ın on dördüncü gününe yüklenen ağır yük, kişilerin beklentilerini de ağırlaştırmaktadır çünkü…

Günlere fazla anlam yüklemeyi seven toplumlar yeterince önemsenmediklerini mi düşünürler?

Sanıyorum evet, bundandır abartılı hallerimiz bayramlarda, seyranlarda…

Özel günlerle varlığımızı duyumsuyoruz, ondandır bu iflah olmaz hallerimiz…

……

Bir çözemediğim konu daha var, hazır sevgililik hallerinden bahsederken, neden halim selim genç adamlar genç kızlara yeterince çekici gelmezler?

Neden ille canlarını yakan, her an ellerinden kayacakmış gibi duran, kendisini sevdiğinden dahi emin olmadığı adamların peşine takılır dişi insan?

Halim selim genç adamı dahi yoldan çıkarırlar?

“Çok iyisin bilmem kim, o kadar iyisin ki… Ama yapamayız seninle biz…”

Halim selim genç adam düşünmez mi kendi kendine: Kötü mü olmak gerek yoksa, ille de?

Sonra sonra, canlarımız acıya acıya, hakaretlere uğraya uğraya, ayakaltlarına alınıp da, iyice çiğnendikten sonra değer yargılarımız değişir de, “Ah, değerini bilememişim bilmem kimin!” denir…

O saatten sonra, öyle bir adam aranılır, bulunur mu bilemem!

Yoksa bize verilen değeri mi yakıştıramıyoruz kendimize, içten içe? İlle de örselenmeyi neden ister insan, durduk yerde?

……

Yine çok gözyaşı akacak yastıklara…

……

Pembe, kocaman bir balon, pek şirin, Şubat’ın on dördü, bir bakış, bir söz, ufacık bir devinim… Ya ipi sağlamlaşacak, ya balon patlayacak! Öyle de tehlikeli yani!

……

Yalnız olanların yastıklarının bir kenarı ıslanır, hayal kırıklığı ile dönenlerin iki yanı…

Bir de, tam da o gün ayrılanlar vardır, gün mü denk gelir, beklentiler mi gerer de patlatır, “Yuh artık bu kadar da kapris olur mu?” diye mi düşünülür, “Zar zor izin alıp da dışarı çıktım, şunun yaptığı hödüklüğe bak!” mı denir, gereksiz kıskançlık triplerine mi girilir, neyse ne artık, ama biliyorum ki onlara yastık dayanmayacaktır!

……

Sevgililiği gerçek anlamı ile yaşamanız dileğimle, sevgilerimle…

……

En büyük sevgililik, önce kendini sevmesidir insanın! Kendini sevmeyi beceremeyen biri bir diğer insanı sevemez ki!

Hem, siz sizi sevmezseniz, bir başkası tam anlamıyla sevemez ki sizi!

Sevdi diyelim, kölesi olma yolunda ilerlersiniz, ama bilirsiniz, köle olmayı tercih ederseniz, hem kölelikten kurtulamaz, hem de beklediğiniz özeni göremezsiniz!

Ne de olsa “Kul, kölesinizdir!” Sahipler kölelerle aynı tabaktan yemezler, bilirsiniz!...

……

Gülgün Karaoğlu

Ocak,31/09

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..