Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '08

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Sevgilim İstanbul , ailem Ankara

Sevgilim İstanbul , ailem Ankara
 

Daha yağmurların başlamadığı günlerde, güneşli bir hafta sonunda İstanbul da idim.

Sabah kahvaltımı Çelik Gülersoy’un İstanbul’a kazandırdığı mekanlardan olan Fenerbahçe burnundaki Romantika’da yaptım. Burası sahiden çok romantik, neşeli ve huzur veren bir yer, kendimi çok mutlu, çocuk gibi hissediyorum. Etrafı deniz kaplı geniş bir cam kafes, bir düğün daveti atmosferi, bembeyaz demir sandalyeler, içeride uçuşan minik serçeler, pırıl pırıl denizi parlatan sabah güneşi, güne enerji ve mutlu başlamak için fazlasıyla yeterli.

Daha sonra arkadaşlarımla buluşmak üzere, Fenerbahçe sahil yolundan yürüyerek geçiyorum. Herkes sokakta, bisiklete binen, paten kayan, koşan, yürüyüş yapan, köpeğini gezdiren müthiş bir insan kalabalığı sahil parkurundan yararlanmak üzere erkenden güne başlamış. “İşte budur, hayat tarzı budur” dedim.

Öğleden sonra Bağdat caddesindeyim, kalabalıktan yürüyemez haldeyiz, bütün cafeler ağzına kadar dolu, şehir sabaha kadar yaşamaya hazır, kapasite buna göre programlı. Buket Uzuner’in İstanbullular romanında yakıştırdığı en fazla en unvanlarına sahip aşk ve heyecanların kenti İstanbul, sınırsız seçenekte, sınırsız zamanlar sunmaya hazır kendine aşık konuklarına.


Her İstanbul’a gidişimde Ankara yitiyor gözümde, dönmek istemiyorum griler, ciddiyet ve sıradanlık şehrine. İstemiyorum ama, doğanın onca sıkıcılığını, verimsizliğini, verici ve gerçek dostluklar ısıtmaya, canlandırmaya çalışır, insani düzgünlükler çeker Ankara’ya. Birçok yazıya konu olagelmiştir Ankara-İstanbul karşılaştırmaları, Can Dündar’ın dediği gibi “Ankara’da çekingenlik hala bir insanlık halidir”.

Marmara cafe ye uğramadan İstanbul’u hissedemem, bir kahve için oradayım ama “o da ne?”, yapım ve inşaat yenileme çalışmaları var. Güzelim Marmara Cafe artık yok, yerine yeni bir restoran açılmak üzere kiralamışlar. Piyano katına çıkıyorum kahvemi içerken dışarıdaki hayatı seyrediyorum, tanıdık bir yüz fark ediyorum, kırmızı yağmurluk giymiş taksi bekleyen, cep ile konuşan, benim çok sevdiğim ünlü bir gazeteciye benziyor.

“CNN Türk’te yazın yaptığı tatil yerleri programını kaçırmadığım, bloğa ilk üye olduğumda yazılarını gördüğüm, fakat daha sonra blogda değilde tatil ekinde yazmaya devam ettiğini fark ettiğim Fatih Türkmenoğlu bu ”. İstanbul’a her gelişimde bir ünlü görme geleneğim bozulmamış, bu seferde birini görmüştüm. Keşke tanışabilseydim…

İstiklal caddesine karışıyorum, dikkatli ve korunaklı yürümeliyim, rahat değilim belki, işte rengarenk insan cümbüşü, sıradışılık başlıyor. Hayat birinin yüzünden öbürüne akarak kendini anlatıyor, ülkeyi anlatıyor, İstanbul’u anlatıyor. Cesaretin varsa, gücün varsa, enerjin varsa gel bu şehre diyor. Arada geliyorum gezmek için, seni böyle daha iyi yaşıyabiliyorum. Markiz’in gitmiş, o da isim değiştirmiş. Oysa ne hoş olmuştu yeni tasarımı!

Kendinden emin ve bakmaya doyulamayacak olan güzele aşkın yorduğu gibi yoruyorsun beni İstanbul! Ankara’nın dinginliğini, sadeliğini özlüyorum, dönme zamanı geldi, ayrılıyorum, en kısa zamanda görüşmek üzere sevgilim İstanbul, Ankara’ya dönüyorum. Sabancı’daki Louvre sergisinde buluşmak üzere.

 
Toplam blog
: 144
: 1429
Kayıt tarihi
: 12.09.07
 
 

ODTÜ İşletme mezunuyum, felsefe bölümünde master eğitimi aldım, uzun yıllar bankacılık ve finansm..