Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Haziran '09

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Sevgiliye hitap

Sevgiliye hitap
 

Netten...


(Bir sevgilim olsaydı ona böyle mektuplar yazardım ve o, öyle bir insan olurdu)

Merhaba güzel varlığım,

Önce şu linke tıkla. Ruhumun hasret yakamozları var tınılarda... Sen okurken o çalsın... Olur mu?

http://www.youtube.com/watch?v=_YiHEualcmI 

Hah, o bir yandan çalsın, ben bu yandan, kulağına fısıldar gibi anlatayım... Kemanda yüreğimin sana hasretini, neyde söyleyemediğim sözcükleri duyacaksın... O bir yandan çalsın...

Yazamadım sana uzun zamandır. Bitti nihayet yoğun çalışmalar. Ivır zıvırlar kaldı, çocuk oyuncağı dediğim. Bilirsin az buçuk işler çocuk oyuncağı gelir bize. Belimiz bükülene kadar çalışmazsak, yarım hissederiz kendimizi. Alın çizgisi mi bu, ne dersin?

Her neyse varlığım…

Bak sana ne diyeceğim? Biliyor musun, Milliyet Blog’a yeni (aslında eski) bir yazar üstad geldi. Adı, Pirmete. Anlatımı, seçtiği sözcükler, cümle dizimleri, konu seçimleri, duruşu ile tam bir usta. Bir güzel büyük, bir değerli yazar. Geçen gün “Sevgiliye hitap” başlığında bir yazı yazdı. Okudum ve gülümsedim...

İşte ona yorum yazarken, bizim hitap kavgalarımız geldi aklıma.

Ne kadar banaldim anımsıyor musun? Ne kadar çocuk!

Hiç unutmuyorum bir gün bana;

-Sakın bir daha bana “sevgilim” deme, demiştin!

Çok kızmış ve öfkelenmiştim. Çünkü kim bilir kaçıncı uyarındı. Ben ısrarla ve inatla “sevgilim” diyor, çıkaramıyordum o sözcüğü literatürümden. Çıkaramadıkça senin uyarına kızıyordum. Senin bu son sert uyarın karşısında dayanamayıp;

-Ben “sevgilim” demek istiyorum. Sevgilim! Sevgilim! Sevgilim!, diye defalarca tekrarlamıştım. Sen susmuş ve;

-Tamam, eğer sen ille de öyle demek istiyorsan sırf senin o güzel ağzından çıktığı için kutsal kabul eder, öyle anlamaya çalışırım, demiştin.

İşte o an dank etmişti beynime. Sen biz’i kutsal kabul ediyordun…

Biz kutsaldık! Biz olgusu başkaydı!

Canımın yongası, güzel varlığım,

Üstünden ne çok zaman geçti değil mi?

Sonra bir gün şu sıradan hitaplar üzerine konuşmuştuk seninle, anımsıyor musun?

Ben sormuş, ben başlatmıştım konuşmayı.

-Neden bu kadar rahatsız oluyorsun “sevgilim” sözcüğünden?

-Sakız tektanem, sakız! Başkalarının çiğnediği sakızı nasıl ağzına alırsın? demiştin. Ve devam etmiştin,

-Başka başka ağızlarda söylenmiş sözcükler bize gelmez. Ben seni herhangi biri gibi sevmiyorum. Herhangi biri gibi de seslenemem.

-Ama içlerinde çok masum olanları da var.

-Ne gibi mesela?

-Mesela “bebeğim”.

-Güldürme allasen! İnsan bebeği ile sevişir mi? Ensest miyiz biz?

-Aman tanrım! Nereden bakıyorsun sen?

-Bakılması gereken yerden tektanem!

-Ya “meleğim”?

-Ne işim olur benim melekle? Ben çatır çatır kavga edebilen birini isterim!

-Sana da bir şeycikleri beğendiremiyorum. Ama ne istiyorum biliyor musun?

-Ne?

-O muhteşem sesinle, bir gün bana, tek bir kereye mahsus, “aşkımmm” demeni istiyorum. Bu sözcüğü ilk Çetin Tekindor’dan duymuştum, o ne muhteşem bir söyleyişti öyle!

-Çok istiyorsun diye belki bir gün. Ama emin ol, kendimi buna hazırlamam bin yılımı alabilir(!)

-Seni çok seviyorum, beklerim ben.

-Ben de seni çok seviyorum, varlığım.

….

İşte öyle bir konuşma geçmişti aramızda. Şimdi anımsıyor ve gülüyorum cantanem.

Sonradan anlamıştım, “biz”in kutsallığını. Sen ne çok şey öğrettin bana! Ne çok şey!!

Biliyorsun, senden rica ettiğim “aşkım” sözcüğünün yenice meşhur olmasının üstünden bin yıl geçti.

Şimdi kesinlikle istemiyorum artık! Senin o kutsal ağzına yakıştıramam. Sakın ha o gün istediğim şeyi yapıp; “aşkım” diyerek küçültme bizi.

Aşkın ötesine geçmiş insanlara yakışmaz “aşkım” demek. Aşk ne kadar küçük, ne kadar güdük baksana! Kime diyorum bunları ben ya(!) Sen değil misin beni o yüceliğe ve o öteliğe çeken.

İyi de neden yoksun?

Yoruldum seni özlemekten!

Yoruldum cantanem!

Gel!

Denize bakan bir dağ yamacında çadır kuralım, gel!

Kuru ekmeğe bir kuru soğan kırıp katık edelim, gel!

Yeter, çalışma artık uzaklarda!

Gel!

Gel varlığım, gel özüm, gel şiirtanem, gel!

……

Not: Bu e-mektup aynı zamanda güzaltı’na bir hoş geldin yazısıdır. O sever bu mektupları. Ve inanır aşka bir daha… Hoş geldin güzüm... Gitmek yakışmamıştı sana...

 
Toplam blog
: 135
: 3170
Kayıt tarihi
: 23.07.08
 
 

Eğitim sürecinin bazı bölümleri Almanya ve İngiltere'de olmak üzere en son PAÜ'den eğitim uzmanlı..