- Kategori
- Öykü
Sevgiliye Mektup
Yazan: Mahmut Yesari
Daha yüzünü görmedim ama, seni seveceğimi muhakkak biliyorum. Çünkü, sevilecek olan, asıl sen değilsin; bendeki sevmek arzusudur.
Boyun posun, kaşın gözün, rengin, şeklin hakkında hiçbir fikrim yok. Bunu, düşünmek de istemiyorum. Çünkü, düşünceler, duyguları değil; duygular, düşünceleri daha fazla peşine takıp sürüklüyor.
Birbirimizi sevmekte ne senin gençliğin ne de benim yaşlılığım mühim bir rol oynayacak.
İnsanların muayyen yaşlarda, muayyen zaafları, iptilâları (düşkünlük) olduğu söylenirse de bir kere sevmeğe niyet ettiler mi, yaşlılığın, gençliğin, çirkinliğin, güzelliğin yerine, tesadüflerin şartları hâkim oluyor. Ve bunu, hiçbir kuvvet değiştiremiyor.
Birbirimize, nerede ve nasıl tesadüf edeceğiz? Sokakta mı, vapurda mı, bir ahbap evinde mi? Tesadüf, dedikten sonra, bunu fazla düşünmeğe ne lüzum var?
Yalnız, karşılaştığımız yerin havası, dekoru, birbirimize yaklaşmamızı belki biraz geciktirir; belki de zaman kazandırır, o kadar.
Nasıl tanışacağız? Belki, bizi, birbirimizle tanıştıracaklar; belki de buna, yere düşen bir mendil, rüzgâra kapılmış bir küçük kâğıt parçası sebep olacak. Bir yangın, bir kaza, bir tehlike korkusu, bir fırtına, bir sağanak, hatta bir kahkaha da bizim tanışmamızda birer rol alabilir.
Birbirimize tesadüf ettiğimiz zaman, diyorum, karşılaştığımız zaman, demiyorum. Çünkü doğru değil! Biz, belki o gün, o saate kadar, kim bilir, birbirimizi kaç defa gördük. Belki aynı camekân önünde aynı zamanda durduk, baktık; belki bir vakayı bir hâdiseyi yan yana seyrettik; konuşmuş, gülüşmüş olmamız da mümkün!
Bunu, ikimiz de hatırlamayız. Çünkü, bir niyetle, bir maksatla bakmadığımız, dikkat etmediğimiz için, birbirimizi hiç görmedik, sayılırız.
Bizim, muhakkak birbirimizi sevmemiz mi lâzım? Hayır! Fakat bu tehlikeden kaçmamıza, bu kazayı savmamıza da imkân yok. Çünkü, sen kadınsın, mutlaka sevilecek ve seveceksen; ben, erkeğim, mutlaka seveceğim!
Ancak, şahıslar değişecek, netice değişmeyecek.
Belki, sen, beni sevmek için, kendini zorlayacaksın; belki de ben, seni sevebileceğime kendimi inandıracağım.
Belki, şaka, alay, eğlence olsun diye, gözümü, gönlümü çelmek isteyeceksin. Ben, bunu sezmiş bile olsam, hoş göreceğim. Çünkü, sevilmek, beğenilmek, yalancıktan da olsa, insanın gururunu okşar.
Yalana inandırmış olmanın keyfi de seni sarhoş edecek. Sarhoşluk, iradeyi kırar.
İnsanların benliklerinde, gizli bir dev aynası vardır; en akıllılar bile, bu aynaya sık sık ve inanarak bakmaktan kendilerini alamazlar.
Vakalar, hâdiseler, bu aynanın yalancılığını, çok feci şekillerde, çok ağır darbelerle yüzümüze vurdukları halde, hiçbirimiz, bu aynayı kıramayız.
Ben, senin yalnız güzelliğini değil; zekânı, tuvaletini, çantanı, iskarpinlerini, giyindiğin kullandığın her şeyi beğeneceğim. Onların bir tekini ihmal etmeyeceğim, edemem. Çünkü en ehemmiyetsiz sanılan küçük bir şey, sence pek kıymetli olabilir. Onu yermek değil, beğenmemek, hatta beğenmediğimi ima etmek, seni kırar, gücendirebilir.
Oturuşunu, kalkışını, hatta belki de senin kendi kendine pek hoşlanmadığın bazı hallerini beğeneceğim ve sonra, beğenmekle de kalmayacak, göklere çıkaracağım.
Sen bunları önce, belki biraz mübalağalı bulacaksın. Fakat bunları duymaya, bunlara inanmaya öyle ihtiyacın vardır ki, kulakların çabucak alışacak, inanmaya, -bütün tereddütlerine rağmen- inanmaya başlayacaksın.
Evet. Güzelliğine inanacaksın; belki de hiç vücudu olmayan zekâna inanacaksın; boş olduğunu kendin de bildiğin fikirlerinin olgunluğuna inanacaksın; şık giyindiğine, giydiklerini kendine yaraştırdığına inanacaksın; içinde küçük şüpheler halinde gördüğün bütün noksanlarının hiçbirinin olmadığına inanacaksın!
Bunlara inandığın gün, inandığın dakika, benimle alay edemeyeceksin. Artık, sözlerimi şakaya almadığın için, benim hakkımdaki fikirlerin, düşüncelerin de ciddileşecek.
Artık, ben, seni düşündüğüm kadar, sen de beni düşünecek, ben, seni aradığım kadar, sen de benim peşime düşeceksin! Çünkü, artık mübalağalı bulmadığın ve inandığın şeyleri, biteviye (sürekli) dinlemek isteyeceksin!
Şimdi, sana soruyorum, sevgilim; bu bir sevgi mi?
Sevgi değilse, nedir? Birbirlerini, karşılıklı aynı duygularla sevenlerin maceralarını masallarda romanlarda, hikâyelerde okuyor; sahnelerde görüyoruz.
Sen, sevilmekten memnunsun; ben de sevmekten memnunum. Ama, sen, ne dereceye kadar tamamıyla şahsın için seviliyorsun? Bunu, ne sen düşün, sevgilim; ne de ben, düşüneyim.