Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '19

 
Kategori
Öykü
 

Sevgiliye Mektup

Yazan: Mahmut Yesari

Daha yüzünü görmedim ama, seni seveceğimi muhakkak biliyo­rum. Çünkü, sevilecek olan, asıl sen değilsin; bendeki sevmek arzu­sudur.

Boyun posun, kaşın gözün, ren­gin, şeklin hakkında hiçbir fikrim yok. Bunu, düşünmek de istemi­yorum. Çünkü, düşünceler, duy­guları değil; duygular, düşünceleri daha fazla peşine takıp sürüklü­yor.

Birbirimizi sevmekte ne se­nin gençliğin ne de benim yaşlı­lığım mühim bir rol oynayacak.

İnsanların muayyen yaşlarda, mu­ayyen zaafları, iptilâları (düşkünlük) olduğu söylenirse de bir kere sevmeğe niyet ettiler mi, yaşlılığın, gençli­ğin, çirkinliğin, güzelliğin yerine, tesadüflerin şartları hâkim oluyor. Ve bunu, hiçbir kuvvet değiştire­miyor.

Birbirimize, nerede ve nasıl tesadüf edeceğiz? Sokakta mı, va­purda mı, bir ahbap evinde mi? Te­sadüf, dedikten sonra, bunu fazla düşünmeğe ne lüzum var?

Yalnız, karşılaştığımız yerin havası, dekoru, birbirimize yaklaş­mamızı belki biraz geciktirir; bel­ki de zaman kazandırır, o kadar.

Nasıl tanışacağız? Belki, bizi, birbirimizle tanıştıracaklar; belki de buna, yere düşen bir mendil, rüzgâra kapılmış bir küçük kâğıt parçası sebep olacak. Bir yangın, bir kaza, bir tehlike korkusu, bir fırtına, bir sağanak, hatta bir kah­kaha da bizim tanışmamızda birer rol alabilir.

Birbirimize tesadüf ettiğimiz zaman, diyorum, karşılaştığımız zaman, demiyorum. Çünkü doğru değil! Biz, belki o gün, o saate ka­dar, kim bilir, birbirimizi kaç defa gördük. Belki aynı camekân önün­de aynı zamanda durduk, baktık; belki bir vakayı bir hâdiseyi yan yana seyrettik; konuşmuş, gülüş­müş olmamız da mümkün!

Bunu, ikimiz de hatırlamayız. Çünkü, bir niyetle, bir maksatla bakmadığımız, dikkat etmediği­miz için, birbirimizi hiç görmedik, sayılırız.

Bizim, muhakkak birbirimizi sevmemiz mi lâzım? Hayır! Fakat bu tehlikeden kaçmamıza, bu kaza­yı savmamıza da imkân yok. Çün­kü, sen kadınsın, mutlaka sevile­cek ve seveceksen; ben, erkeğim, mutlaka seveceğim!

Ancak, şahıslar değişecek, netice değişmeyecek.

Belki, sen, beni sevmek için, kendini zorlayacaksın; belki de ben, seni sevebileceğime kendimi inandıracağım.

Belki, şaka, alay, eğlence ol­sun diye, gözümü, gönlümü çelmek isteyeceksin. Ben, bunu sez­miş bile olsam, hoş göreceğim. Çünkü, sevilmek, beğenilmek, ya­lancıktan da olsa, insanın guru­runu okşar.

Yalana inandırmış olmanın keyfi de seni sarhoş edecek. Sar­hoşluk, iradeyi kırar.

İnsanların benliklerinde, giz­li bir dev aynası vardır; en akıl­lılar bile, bu aynaya sık sık ve inanarak bakmaktan kendilerini alamazlar.

Vakalar, hâdiseler, bu ayna­nın yalancılığını, çok feci şekiller­de, çok ağır darbelerle yüzümüze vurdukları halde, hiçbirimiz, bu aynayı kıramayız.

Ben, senin yalnız güzelliğini değil; zekânı, tuvaletini, çan­tanı, iskarpinlerini, giyindiğin kul­landığın her şeyi beğeneceğim. Onların bir tekini ihmal etmeyeceğim, edemem. Çünkü en ehem­miyetsiz sanılan küçük bir şey, sence pek kıymetli olabilir. Onu yermek değil, beğenmemek, hatta beğenmediğimi ima etmek, seni kı­rar, gücendirebilir.

Oturuşunu, kalkışını, hatta belki de senin kendi kendine pek hoşlanmadığın bazı hallerini beğe­neceğim ve sonra, beğenmekle de kalmayacak, göklere çıkaracağım.

Sen bunları önce, belki biraz mübalağalı bulacaksın. Fakat bun­ları duymaya, bunlara inanmaya öyle ihtiyacın vardır ki, kulakların çabucak alışacak, inanmaya, -bü­tün tereddütlerine rağmen- inanmaya başlayacaksın.

Evet. Güzelliğine inanacaksın; belki de hiç vücudu olmayan zekâ­na inanacaksın; boş olduğunu ken­din de bildiğin fikirlerinin olgun­luğuna inanacaksın; şık giyindiği­ne, giydiklerini kendine yaraştır­dığına inanacaksın; içinde küçük şüpheler halinde gördüğün bütün noksanlarının hiçbirinin olmadı­ğına inanacaksın!

Bunlara inandığın gün, inan­dığın dakika, benimle alay edemeyeceksin. Artık, sözlerimi şaka­ya almadığın için, benim hakkımdaki fikirlerin, düşüncelerin de cid­dileşecek.

Artık, ben, seni düşündüğüm kadar, sen de beni düşünecek, ben, seni aradığım kadar, sen de benim peşime düşeceksin! Çünkü, artık mübalağalı bulmadığın ve inandığın şeyleri, biteviye (sürekli) din­lemek isteyeceksin!

Şimdi, sana soruyorum, sev­gilim; bu bir sevgi mi?

Sevgi değilse, nedir? Birbir­lerini, karşılıklı aynı duygularla sevenlerin maceralarını masallarda romanlarda, hikâyelerde okuyor; sahnelerde görüyoruz.

Sen, sevilmekten memnunsun; ben de sevmekten memnunum. Ama, sen, ne dereceye kadar tamamıyla şahsın için seviliyorsun? Bunu, ne sen düşün, sevgilim; ne de ben, düşüneyim.

 

 
Toplam blog
: 17
: 487
Kayıt tarihi
: 22.03.16
 
 

Okur yazar, Kadıköy'lü... ..