Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '15

 
Kategori
Sevgililer Günü
 

Sevgimizi / sevdiğimizi unutmayalım ve kendimizi ertelemeyelim...

Sevgimizi / sevdiğimizi unutmayalım ve kendimizi ertelemeyelim...
 

Emine Pişiren


Nedense kendimizi yaşamın bir yerlerinde bırakır sonradan unuturuz.

Peki, hiç sorduk mu kendimize;" nedendir bu unutmak? " diye...

Farkında mısınız? Biz her daim bir diğerimizin mutluluk penceresinden baktık yaşama...

Ve kaygılar serptik yürek kaldırımlarımıza: " Aman o mutlu olsun da ben olmasam da olur... Aman yeter ki o huzurlu olsun da... Ben olmasam da olur, " vb gibi düşüncelerle daima -genel verici doner rolüyle oynadık- ve oyalandık Nihayetinde kendimizi en sona bıraktık, erteledik/ertelendik.

Örneğin;

Mutluluklarımızı, sevinçlerimizi, coşkularımızı, neşemizi, huzurumuzu, vb gibi duygularımızı daima erteledik.

Hep " Sonra... Daha sonra... Belki... " diyerek yaşamayı da unutur olduk.

Yüreğimizin duygu terazisine hüzünleri, sıkıntıları, mutsuzlukları, öfkeleri, kinleri, vb gibi olumsuz duyguları yerleştirip ruhumuzu karartıp onun enerji bataryasını da tükettik.

Gönlümüzün kilerinde oluşan bu duygu kirlilikleri yüzünden sevgiye yer açıp bırakmadık.

Sonuç olarak;

 Bir bakmışız ki/bir fark etmişiz ki ömür denen sürenin sonunda - David'in düşünen adam heykeli - gibi elimiz çenemizde sorgularız / düşünürüz. "Acaba ben nerede hata yaptım? Nerede eksiktim?" diyerek-den üzeriz/döveriz kendimizi.

Lakin gecikmişizdir.

Zira yaşamla ölüm arasındaki süreyi tüketmiş, -duygu, sabır kredi limitimizi- aşmışızdır.

Hani bir şaire bir gün sormuşlar: "Bize yaşlılıkta ölüme bakışı tarif eder misiniz? " diye o da;

" Yaşlılıkta ölüm; bir bebeğin anne memesine yakınlığı gibidir." Diye yanıt vermiş.

Ne zaman bu söz aklıma düşse, zamanımın kısalığından yakınır, ardımda bıraktığım ayak izlerime bakar, yüreğimdeki güncelerimin sayfalarına göz atarım. Yine hüzün ve yine -belki, acaba'lar- sağar gönlüm.

Okumuş olduğum bir kitaptan sayfa açılır o anda, iri harflerle SENI SEVIYORUM sözcükleri tespih taneleri gibi dökülüverir, gözlerimin sofrasına.

İşte o dakikalarda sevginin hiçbir zaman kaybettirmediğini düşünürüm. Çünkü umut ışır yüreğime...

Sevgi ne hoş bir sinerji yayar insana ve doğaya... Kaybettiğini görmedim bugüne kadar. O sürekli kazandırır, ama insanlar o soylu duyguyu öksüz bırakır nedense.

Vaktiyle bir kitap okumuştum. Sevgi sanatıyla ilgiliydi.

"...Güney California'da üniversitesinde felsefe dersi veren İtalyan yazar Leo Buscaglia bir gün öğrencilerini ani ve hazırlıksız sınava tabi tutar. Öğrenciler şaşkındır. Çünkü hocaları tek soru sorar, eğer o tek soruya doğru yanıt verirlerse o dersi geçeceklerini söyler. Soru şudur:

" Şayet ölüme bir haftanız kalmış olsa öncelikle ne yapardınız? "

Hoca sınav kâğıtlarını ikinci derste okur. İlginçtir bütün sınıf aynı soruya, aynı yanıtı vermiştir. Yüksek lisan öğrencilerinin yanıtı ise;

" Sevdiğimize onu sevdiğimizi söylendik." olur.

Felsefe hocası adeta sınıfa kükrer!

" Peki, ne bekliyorsunuz!? Bu sözcükleri söylemek için ölüme bir haftanız mı kalması gerekti? " diye öğrencilerini azarlar.

O anda tüm sınıf boşalır."

Neden kızmıştır felsefe hocası? O kızgınlıkta bile felsefi bir eğitim görmekteyiz. Zira öğrencilerinin," Seni seviyorum " sözcüklerini söylemekte geciktiklerini anlamıştır. Bu davranış dahi bir öğretmenin öğrencilerine öğrettiği -ne hoş bir yaşam dersi- değil mi?

 Ne zaman -gurur- gönül kapımı çalmış olsa, hemen o İtalyan felsefecinin öğrencileriyle bu diyalogu düşer gözlerimin önüne...

Evet, anlaşılan o ki en çok da SEVGIYI ve KENDİMİZİ erteliyoruz.

Bu nedenledir ki yaşamayı da unutuyoruz.

Daima sevgiyle kalın.

Ömrünüz şiir gibi olsun.

Emine Pişiren

 
Toplam blog
: 141
: 1282
Kayıt tarihi
: 02.11.08
 
 

Kayseri- Develi doğumluyum. İlk- orta- lise ve üniversiteyi istanbul'da bitirdim. Kültür Bakanlığ..