Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '13

 
Kategori
Deneme
 

Sevginin zaman aşımı yok

Sevginin zaman aşımı yok
 

Bir çok yerde okumuş olabilirsiniz bu dokunaklı yaşam öyküsünü. Ancak ne kadar çok yazılır ve paylaşılırsa koşulsuz sevginin sıcaklığını, dostluğun değerini içimizde o kadar çok hissederiz diye düşünüyorum. Özellikle söz konusu kahraman konuşamayan, derdini anlatamayan ancak her koşulda insanların yanında yer alan ve onlara koşulsuz sevgileriyle bağlı olan köpeklerse.

Şimdi gelin 1924 yılına ve Uzakdoğu’nun gizemli ülkesi Japonya’ya uzanalım. Tokyo Üniversitesi Ziraat bölümünde görev yapan bir Japon profesör ve köpeği ile ilgili gerçek bir hayat hikayesine konuk olalım.

Üniversite’deki görevine her gün trenle gidip gelen profesör Hidesaburo Ueno, bir gün metro istasyonunda küçük bir köpek yavrusu bulur. Çok sevdiği köpeğine ‘Hachiko’ ismini verir. Hachiko, beyaz bir köpek olup, safkan akita cinsidir.

İsterseniz gelin önce bu güzel köpeğin özelliklerine bakalım. Akita cinsi köpekler;en büyük Japon köpek türü. Ağırbaşlılığı ve sakinliği ile bilinir. Biçimli yapısı ve kendine has görüntüsü ile diğer ırklardan bir bakışta ayrılır. Yapı olarak yüksek, sağlam bedenli, dik kulaklı, kıvrık kuyrukludur. Koku alma duyuları kuvvetlidir. Özellikle güçlülüğü ve dayanıklılığıyla tanınır. Soğuk iklim köpeğidir. Çok iyi yüzer. Akıllı ve cesurdur. Koruma köpeği olarak görev yapar. Fazla havlamaz, ama ilginç bir ses tonu vardır. Uzun yürüyüşler yapmayı sever.Sakin olmasına rağmen bazen başına buyruktur. İşte bizim vefalı minik köpeğimiz de bu ırktan. Şimdi gelin öykümüze geri dönelim

İşte bu güzel yavru köpek, sahibiyle yürüyüşlere bayılır. Ve her sabah üniversiteye gitmek için evinden metroya kadar yürüyen profesöre eşlik eder.

Her gün aralıksız devam eden bu beraber sabah yürüyüşleri, metronun dış kapısında son bulur. Oradan sahibini uğurlayan Hachiko, eve geri döner. Ve akşamları evde yeniden buluşurlar. Ancak bir akşam üniversite dönüşünde, metronun çıkışında Hachiko’yu kendisini beklerken gören profesör çok şaşırır. Elbette çok da sevinir.

Irkının özelliklerine sahip ve son derece akıllı bir köpek olan Hachiko, sahibinin eve dönüş saatlerini hesaplayıp; aynı yolu kullanacağını düşünerek metronun önüne gitmiştir.

Ve bu güzel seremoni tam bir yıl boyunca saatini hiç şaşırmadan sevgiyle devam eder. Hachiko, her sabah sahibini metroya kadar götürür, her akşam iş çıkışında da metronun önünde karşılar.

Ancak normal başlayan bir günün akşamında profesör metrodan çıkmaz. O akşam da sahibi için metro kapısında bekleyen Hachiko şaşkındır. Yine de umudunu kaybetmeden bütün bir gece boyu metronun kapısında bekler. Sahibi ortalıkta yoktur.

Bir sonraki akşam Hachiko yine aynı yerde beklemeye devam eder, ancak profesör yine ortada görünmez. Üçüncü akşam da tablo aynıdır. Metro kapısında boynu bükük bir köpek ısrarla sahibini beklemektedir.

Oysa ki profesör son gün üniversitede kalp krizi geçirip hayata veda etmiştir. Olanlardan habersiz sadık köpeği ise her akşam inatla gözlerini metro çıkışına dikerek beklemektedir. Hem de umudunu hiç kaybetmeden.

Pekiyi bu bekleyiş ne kadar sürer dersiniz? Haftalar, aylar geçer, yıllar birbirini kovalar. Hachiko tam 10 yıl boyunca Tokyo metrosunun Shibuya İstasyonunun kapısına gider. Ve 12 yaşındayken sahibini beklediği metronun kapısında hayata veda eder.

Japonlar ise sadakat ve sevginin bu güzel örneğini sembolleştirir ve ölümünden hemen sonra Hachiko’nun heykelini dikerler. Tam da 10 yıl boyunca sahibini beklediği Shibuya İstasyonunun kapısına.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra da Hachiko'yu unutmayan Japonlar, 1948'de yeni heykelini yaparlar. Bugün Japonya’ya gidenler ve yolu o metroya düşenler bu sevgi dolu sadık köpeğin heykeli ile karşılaşır. Shibuya istasyonun o kapısı Hachiko çıkışı olarak bilinir ve Tokyo'nun en önemli buluşma merkezlerinden birisidir.

Üstelik her yıl Hachiko'nun ölüm yıldönümü olan 8 Nisan'da da bütün hayvan severler heykelin önünde buluşur. Koşulsuz sevginin vefası olarak.

Ayrıca Japonya’da çok sevilen bu köpeğin küçük heykelcikleri yapılmış; çünkü sağlığın sembolü sayılıyor. Hasta olanlara bir an önce sağlıklarına kavuşmaları amacıyla hediye olarak veriliyor ya da gönderiliyor.

Bir profesör ve bir köpek arasında yaşanan bu sımsıcak sevginin ve dostluğun hikayesi 1987 yılında bir film olarak da karşımıza çıkar. Başrolünde Richard Gere oynar ve film izleyenler tarafında beğeni ile karşılanır. Seyredenlerin büyük çoğunluğu sinemayı gözyaşları içinde terk ederler. Bu denli dokunaklı bir filmdir, tıpkı gerçek öyküsünde olduğu gibi.

Küçücük bir köpek yaptığı sıradışı davranışı ile bizlere koşulsuz sevginin en güzel örneğini verir. Kendisine yapılan iyiliği asla unutmaz. Sahibi ölene değin terk etmez, gelmeyeceğini bile bile son anına kadar bekler.

Bakın İstanbul doğumlu yazar Eddie Anter ne der; "Yaşam boyunca karşınıza çıkan zorluklar ve yaşadığınız acılar bedeldir. Bedelini ödemediğiniz hiçbir şeyin tadını çıkartamazsınız. Tadını çıkartamadığınız zamanlarda da bilin ki bir bedel ödüyorsunuzdur veya ödemeyi siz seçtiniz.'' Kimbilir belki de bu güzel vefalı köpeğimiz de tam 10 yıl bekleyerek vefasının bedelini ödemiştir.

Konu köpeklerden ve onların sadakatinden açılmışken yakın tarihimizden şahit olduğumuz iki örneği daha paylaşmak istiyorum.

Bunlardan bir tanesi Brezilya’dan. Geçtiğimiz yıl orada büyük bir sel felaketi yaşandı ve neredeyse 600'den fazla kişi can verdi. Ölenlerden birisi olan Cristina M.C. Santana. Köpeği Leao ise sahibinin mezarının başından ayrılmıyor. Sahibi gömüldüğü günden beri mezarın yanında yatıp kalkan Leao'yu kimse oradan ayıramıyor. Sadık köpek, sadece karnını doyurmak için mezarın başından ayrılıyor, ihtiyaçlarını giderdikten sonra tekrar sahibinin mezarı başına geri dönüyor. İşte yine bir köpek ve yine vefanın güzelliği.

Diğer örneğimiz ise Çin’in Panjiatun köyünde yaşayan Lao Pan adındaki bir Çinli’ ye ait. Lao Pan 68 yaşında öldüğünde, sadık dostu köpeği bir süre gözlerden kaybolur. Ancak daha sonra ölen yaşlı adamın mezarının başında olduğu görülür ve ondan sonra da hiç kimse köpeği oradan ayrılmaya ikna edemez. Bu durumu kabullenen köylüler ise köpek için mezarın başına yemek getirmeye devam eder.

Bu ve bezer güzel öyküler var ve olmaya da devam edecek. Çünkü insanlar hayatın zor yaşam koşullarında sıcacık sevgiyi, sadakati, şefkati önemsiyor. Köpekler de bunun en güzel örneğini veren canlılardan bir tanesi. Bu kadar çok sevilmesi ve karşılıksız sevginin bu kadar yoğun yaşanması da belki bu yüzden.

Günümüzde hayvanların görmezden gelindiği, var olup olmamalarının çoğu insanı pek de ilgilendirmediği, bir kap su ya da yemek koymanın, kısacası şefkatin öneminin unutulduğu bir ortamda buna benzer hikayeleri yeniden hatırlamak ve hatırlatmak oldukça önemli diye düşünüyorum. Çünkü her canlı kıymetli, her canlı yaşamayı hak ediyor. Çünkü sevgi koşulsuz olduğunda tüm yürekleri sımsıcak yapmaya yetiyor.

Son sözlerimi şiirlerini çok sevdiğim Cahit Sıtkı Tarancı’dan bir dörtlükle yapmak istiyorum; şu anda içinde bulunduğumuz durumu en iyi özetleyen dizeleri ile …

‘’Yalnızlığımızla çoğalıp, kalabalıklığımızla eksiliyoruz.

 Ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız.

 Ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz.’’

İşte böyle bir ortamda koşulsuz sımsıcak sevgiler nasıl da iyi geliyor susayan yüreklerimize…

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

29.05.2013

 

 

 
Toplam blog
: 437
: 561
Kayıt tarihi
: 09.04.11
 
 

Makine mühendisiyim, bir kız annesiyim. Okumayı, yazı yazmayı, yazarak paylaşımlarda bulunmayı, insa..