Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '10

 
Kategori
Felsefe
 

Sevgiyi Keşfetme Cesareti

Sevgiyi Keşfetme Cesareti
 

Dogmalar insanı kesin sonuçlara götürür, cesaret kendi hakikatini keşfetmeye... Dogmalar insana söz verir ama asla derin bir tatmin sağlamaz. Ancak cesaret insanın şu an burada, hayatn bütün güvensizliği, belirsizliği ve tehlikesiyle yaşaması için bir fırsattır. O insana iç sesini duyması için bir fırsattır.

İnsan bu sesi keşfetmek, bulmak, onu dinlemek yerine kendini güvende hissetmek istiyor. Buraya bir kesin sonuç, herkesçe bilinen bir hakikat, belirli bir yargı, bir “-izm” bulmaya geldiysen, bunu rahatça bulabilirsin. Onlardan çok var ama hiçbir hayat uyum içinde değil, hayat kadar yeni, taze, körpe değil. Varoluş sürekli değişim içinde ve belirli düşünce kalıpları, ekonomik-sosyal sistemler seni daha farkında, daha keşfedici kılmadığı sürece başarısızlığa uğramaya mahkûm.

Varoluş belirsizdir, ona karşı merakın yoksa, keşfetme tutkun yoksa, o senin için bir korku, bir gölge, bir gizem, bir risk olarak varolmaya devam eder. Yaşamak güvencesizdir, eğer kendini tanımazsan, kendini keşfetmezsen, ilişkiler kurmaktan çekinirsen, dogmalara yapışıp kalırsan yaşamak seniniçin hiçbir zaman özgürlük olmaz. Bu fırsatı kaçırırsın, hayatla yıkanma fırsatını.

Senin hiç araştırmadan, keşfetmeden, sadece sana sunulanları doğru olarak kabul etmen sana sunulan bir hapishanedir. Kendine bir ırka, bir dine, bir siyasi ideolojiye, bir gruba ait gördüğün andan itibaren, diğerleri için öteki olursun, araştırmayı, keşfetmeyi unutursun.

Dogmalar ölüdür, dogmalar geçmiştir, dogmalar can sıkıcıdır. Bu dogmalar insanın hayatını dönüştürmez, onun kendini keşfetmesine, zekâsını parlatmasına, kalbini aydınlatmasına yadımcı olmaz. Keini güvende hissedebilirsin ama bu güven snein şu anı, hayatı, kendini yaşaman değildir.

Bunlar için cesarete ihtiyaç vardır.

Eğer cesursan samimi olabilirsin, kendini ve dir insanları, dünyayı, tüm varoluşu sevebilirsin.

Eğer cesursan kendi iç sesini duymaya başlarsın, dış dünyada bir uyurgezergibi dolaşmak yerine kendi hakikatini keşftemeye, onu yaratmaya başlarsın.

Eğer cesursan hayata ve kendine güvenirsin; toplumun, devletin, otoritelerin ruhun karşılığı verdiği sahte güvene gerek kalmaz.

Eğer cesursan sana sunulanlar yerine, sana ğretilenler yerine, yanlışları, eskiyi, ölü olanı takip etmek yerine şu anda olursun. Hakikatin peşine düşersin, her farkındalıkla onu yeniden yaratabilirsin.

Eğer cesursan hayatı izlemek yerine yaşarsın; dogmalar, otoriteler yerine kendi zekânı, kalbini izlersin.

Eğer cesursan güvencesiz, bilinmez, risk dolu, tehlikeli hayatı kabul edersin ve bu kabul sonucu enerjin ortaya çıkar, bu kabul karşısında yanıt vermen senin farkındalığına, şu anda olmana bağlıdır.

Eğer cesursan hayatı izlemek yerine onu yaşarsın, hayat seni izler, senin kendini nasıl yaşadığını, nasıl sevdiğini, nasıl yarattığını, nasıl yanıtlar verdiğini.

Eğer korkuyorsan, korkuyla kalıyorsan hayatı izlemeye devam edersin. Bir ohum olarak kalırsın, toprağın altında kendini güvenli hissedersin. Milyonlarca insanın yaptığı da bu, hayata minnettar olmak yerine ona lanet etmek ve birisi, bir başkası olmak istemek. Sevmek yerine sevilmek istemek. Kendine güvenmek yerine başkasından şüphe etmek. Kısaca yaşamak yerine ölmek...

Bu yüzden sevginin, hakikatin, ne olduğunu sorduğunda, cesur değilsen bunun yanıtını göremeyecek kadar korku içindesin demektir. Kendini itiraf etmekten, kendinle yüzleşmekten çekinirsin, kendi iç sesini bastırmaya çalışırsın. Onun yerine bilinenin, kafeslerin, ideolojilerin, dogmaların sahte güvenine teslim olursun. O zaman varoluş seni sulmaz, hep toprağın altında, “bir gün açacağım”umuduyla kendini çürümeye terk edersin.

Erkenden kendini gömenlerden olma, hakikati keşfettiğinde, sevginin ne olduğunu yaşadığında bir daha geçmişe, kafese geri dönmeyebeilirsin ama mutsuzluğundan başka kaybedeceğin ne var?

Kendi iç sesini keşfetmek, onu dinlemek, onu anlamak, kendini anlamak demektir.

O zaman korkularının sevgini yokluğu olduğunu fark edersin. Tüm bu dogmaların, bağımlılıklarının, kıskaçlıkların, hükmetme arzularının, rekabetin, görev duygusu olarak sorumluluğun sevgi olmadığını anlarsın. Sen kurallara, yasalara, geleneklere, dogmalara dolanmış durumdasın. Böyle bir dumdayken kendine acımanın, sevilmek isteyip sevilmemenin sevgiyle alakası olmadığını fark edemezsin.

Nasıl alçakgönüllülük kibirin tam zıttı değilse nefret de sevginin karşıtı değildir. Sevgi seni dönüştürür, korku sevginin olduğu yerde varolamaz. İçinden sevgi taştığında, sevgini karşılıksız, koşulsuz yaşadığında dünya yeniden yaratılır, yeniden canlanır. Birliği bütün kalbinle hissedersin ve seni kollayacak, seni yönetecek, sana güven verecek hiçbir otoriteye, kuruma, dogmaya gerek kalmaz.

Hiçbir otorite, yöntem, ideoloji, dogma, sistem sana nasıl seveceğini söyleyemez, bunu sana öğretemez. Eğer biri sana nasıl seveceğini söylüyorsa, bu sevgi değildir. Sevgi üstünde düşünerek, sevgyi otururken anlama çalışarak yaşayamazsın. Sevmek için disipline, yönteme, iradeli olmaya, düşünceye başvurursan belki şiddeti anlayıp şefkatli olabilirsin ama asla sevgi dolu olmazsın, sevgi içinden taşmaz.

Üzüntü ile sevgi bir arada olmaz çünkü sevgi her zamanyeni, canlı, tazedir, içi dışı pozitiftir. Sevginin dünü ya da yarını yoktur, hesabı yoktur, o yalnızca şu andadır. Zihin sürekli düşünce karmaşasıyla boğuşurken, sevgi senin masumiyetindir.

Sürekli olarak arzu ve zevk peşindeyken, dünya çoraktır, enerjin boşa harcanmaktadır. Istırap kaçılmazdır. Ne zaman arzun gerçekleşmezse, szevkin yokluğu ıstırabı doğurur. Sevgi güneş gibidir, sevgi yoksa karanlıktasın, tüm dünya ıssızdır.

Neden mutsuz olduğunu, niçin kalbinin bu kadar boş olduğunu hiç kendine sorun mu? İnsan her şeye sahip, inanılmaz icatlar yapabiliyor ama kendi içindeki boşlukla karşılaşmaktan ölesiye korkuyor.

Eğer bu soruyu kendinle yüzleşmekten korkmadan, kaçamak yanıtlar aramadan, üstünü örtmeye çalışmadan yanıtlarsan, ilk defa kendine ait bir kavrayışın olacak.

Korkuyu anladığın zaman hayata karşı duyulan tutku, yeniyi yaşamanın hevesi, enejinin aslında tutku olduğu gerçeği ortaya çıkacaktır.

Kendi zihnini, kalbini izlediğin zaman sevginin niçin olmadığını anlayabilirsin. Aklını ve kalbini, tüm farkındalığını şu anda olmaya, kendini ve hakikati görmeye adadığın zaman, şimdiyi dek yaşadığın hayatı, tüm bu mutsuzluğu toptan reddedersin. Bu reddedişle birlikte diğeri hayat bulur.

Sevgi düşünülmez, sevgi için pazarlık yapılamaz, sevgi geliştirilemez. Sen tamamen kibirden kurtulduğunda nasıl alçakgönüllü olursan, tüm mutsuzlukları anlayıp reddettiğinde de sevgi olursun. Alçakgönüllü olmaya çalışmak çirkindir, alçakgönüllü olmayı istemek sende hâlâ kibirin olduğunu gösterir. Gerçekten alçakgönüllü bir insan alçakgönüllü olmanın ne demek olduğunu bilmez. Tıpkı korkuyu, mutsuzluğu reddettiğinde, nasıl sevgi dolu olduğunu bilmediğin gibi.

Arayış dolu bir zihin, tutkulu bir zihin değildir. Segiyi aramadan bulmak, sevgiyi yaşamanın tek yoludur. Herhangi bir çabaya ya da deneyimin sonucuna gerek yok, o bilmeden bulunur.

Sevginin bir kişiyle, bir durumla, bir koşulla, bir zamanla alakası yok, sadece senin sevginin kendisi olman söz konusu. O zaman sevgi hem bireyseldir hem de değildir, bir başkasına, varoluşa ulaşır. O zaman sevgi hem birdir, hem de çokluktur.

Bir şeyler aramadığın, ismediğin, peşinde olmadığın zaman sevgi vardır.

Dünya gibi sevgi de bir güldür, kokla ve başkasına uzat.

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..