Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '18

 
Kategori
Öykü
 

Sevimli Hayalet

Sevimli Hayalet
 

Bu ev, yani satın aldığımız ve de yeni taşındığımız bu sevimli ev,  sevimliydi ama aynı zaman da da hayaletli bir evdi, bundan hiç kuşkum yoktu.

Gece yarısından sonra başlıyordu, ayak sesleri, takırtılar, tukurtular. Bir ayak sesi, bütün evi dolaşıyor, eşyaları birer birer elliyor, onlara dokunuyordu. Bazen ayak sesleri hızlanıyor, ev sallanıyordu resmen, deprem oluyor gibi, avizeler bir o yana, bir bu yana salsa yapıyordu. Ertesi gün kalkınca bazı eşyaların ya yerlerinden oynamış ya da ellendiği için üzerindeki tozların alınmış olduğunu görüyordum. Toz almama gerek kalmıyordu benim de, böylece.

Şaka bir yana, bazen ciddi sorunlar da yaşamaya başlamıştık aslında. En son yaşadığımız olay, her şeyin tuzu biberi olmuştu.

Yeni satın aldığımız bu evde bir takım tadilatlar yapmamız gerekiyordu. Evin bütün Kapıları yağlı boya, ama ne yazık ki yeşildi. Oysa Ben evimde bembeyaz kapılarım olsun istiyordum. Eve girenlerin içi açılsın istiyordum. Beyaza boyadık kapıları, bembeyaza,  çok da beğendim bu bembeyaz renkli kapıları.

Ama O, hiç beğenmedi belli ki, zevklerimiz hiç uymuyordu onunla birbirine. O gece sabaha kadar beğenmedim bu rengi dercesine,  kapıları çarptı teker teker, defalarca. Kapılar kapandı açıldı, kapandı açıldı sabaha kadar. İlk defa o gece korktuk kocamla. Yorganın altına iyice saklandık, birbirimize sarılıp, sessizce fırtınanın dinmesini, yani sinirinin yatışmasını bekledik

‘’eyvah, çok kızdı bize, kapıların rengini değiştirdik diye’’

Ertesi gün, hemen tekrar yeşil boya alıp, eski rengine boyadık kapıları. Ooh, ev o gece süt liman, sessiz, sakin. Rahat bir uyku çektik sonunda.

Artık bu soruna el atmalıydım, bu hayalet neyin nesi, eski defterleri bir bir karıştırmalıydım.

Evimizin çatı katına, henüz el atamamıştık daha. Hep sonraya ertelemiştim çatı katının tadilatını. O gün çıktım çatıya,  ahhhh ne kadar da güzel, , bayıldım o anda bu çatı katına. Her yerde antika eşyalar, eski telefonlar, küçük oyuncaklar, transistörlü radyolar, gramofon, onlarca taş plak, işlemeli kaftanlar, bakır kaplar…

Ve de…

Albümler, albümler, siyah beyaz fotoğraflar…

Hazine bulmuş gibiydim, Mısır piramitlerindeki hazineleri bulsam bu kadar memnun olmazdım.

Albümleri aldım elime, başladım incelemeye. Bir ömür vardı,  bir roman vardı,   değişik hayatlar vardı bu albümlerde.

Fotoğraflarda genç bir anne, baba ve de iki kız çocuğu vardı çoğunlukla.  Ama kız çocuklarından birinin vücudu duruyor da başı kesilmiş.

Bir başka fotoğraf alıyorum elime. Annenin elini tutan iki kız çocuğu, ama yine kız çocuklarından birinin başı çıkarılmış.

Bütün fotoğraflar da başı çıkarılmış, gözleri oyulmuş önceleri çocuk, sonraları bir genç kız, sonraları da bir kadın var.

Kız kardeşlerden biri, fotoğraflarda bütün olarak yer alanı önce çocuk, sonra genç kız, sonra da yetişkin bir kadın olanı, esmer, kocaman siyah gözlü, upuzun kirpikli, Türkan Şoray gibi bir kadın hatta hafif şehla ve de çok güzel.

 Ama ya diğeri? Başı çıkarılmış ve de gözleri oyulmuş olanı nasıldı acaba?  Benziyor muydu ki kız kardeşine?

O birkaç hafta evde gün normal geçti. İşimize gidip geliyor, rutin yaşantımızı sürdürüyorduk. Düğün fotoğraflarımız da gelmişti bu arada fotoğrafçıdan, güzel olanlardan bazılarını seçip çerçeveletmiştik. O gece duvara astık onları, bir köşe yaptık düğün fotoğraflarımızdan.

İşte o uğultulu gece, yine kıyametler koptu evde, çerçevelere hiç rahat vermedi bizim hayaletimiz. Anladık ki hoşlanmadı fotoğraflarımızdan.  Kasırga gibi esiyordu evde bir rüzgâr şeklinde,  çerçeveler sallanıyordu sağa sola. Birkaç tanesi de dayanamayıp düştü ve de kırıldı hem de.

Ertesi gün çıktım yine bizim çatı katına. Baktım yine eşyalara, işime yarayan, hayaletimi sakinleştirecek bir şeyler var mıdır diye?

Daldım sandıkların arasına tekrar. Tek tek çıkardım eşyaları, bebek yelekleri, bebek eşyaları buldum sandığın en diplerinde bir bohçada. Yeleklerin birinde M, diğerinde S harfleri işliydi,  el işlemesiyle. Bu yelekler fotoğraftaki iki kız kardeşe aitti,  kesinlikle. Yeleklerin içinde bir gizli cep vardı, mendil cebiydi bu galiba. M harfli olanın cebi biraz kabarık gibi geldi elime. Hemen açtım baktım bu cebe. İçinden bir sürü kesik baş dökülmez mi yere. Siyah beyaz kafalar, kimi küçük bir çocuk kafası, kimi genç kız, kimi yetişkin bir kadın.

Evet, evet bu kafalar öbür kız kardeşindi. Fotoğraflardan kesilerek çıkarılan öbür kız kardeşti bu.  Bebek, ergen, genç kız ve de yetişkin olmuş bir kadının fotoğraflarıydı bunlar, kesik kafalar, oyulmuş gözlerdi bunlar. .

Biri yok etmek istemişti bu kadını, silmek istemişti aralarından, silmek istemişti mutlu günlerin anılarından, görmeye katlanamamıştı onun fotoğraftaki suretini bile, amma velakin atamamıştı kesik kafaları yine de, yakamamıştı oyuk gözleri bir yerlerde. Yine kıyamayıp saklamıştı ta derinlerde, yeleğinin cebinde.

O kesik kafaları aldım önüme, bir tarafa da eksik fotoğrafları. Tek tek, puzzle yapar gibi her birini yerleştirdim yerine.

Artık fotoğraflar bütünlenmişti, boşlukları kapatmıştım, taşlar yani kafalar yerine oturmuştu. Daha önce mutsuz olan suretler mutluydular sanki şimdi.  Fotoğraflarda daha önce görmediğim bir gülümseme yerleşmişti siyah beyaz suretlere, buna emindim. İçleri rahattı şimdi siyah beyaz insanların, daha bir huzurluydu siyah beyaz insanlar şimdi. Anne baba bana teşekkür eder gibi bakıyordu, çocuklarına kavuşturdum onları diye. İki kız kardeş kahkaha atıyorlardı, tekrar çocukluklarına, eski günlerine döndürdüm onları diye…

Eski bir hesaplaşma yaşanmıştı belli ki aralarında, hayatlarının bir döneminde. Hangi öfkeyle, hangi sebeple çıkarılmıştı o kafalar fotoğraflardan?

Hangimiz yaşamıyorduk ki hayatımızın bir döneminde hesaplaşmalar, kırgınlıklar…

O gece girdik yatağımıza, çektik yorganımızı kafamıza. Bekledik, bakalım bu gece ne olacak diye? Uyumuşuz beklerken, demek ki sakin geçmiş bu gece.

Kapıları beyaza boyadım yeniden, bembeyaza,  saatlerce bekledim o gece, hayaletimiz esecek mi bakalım kasırga gibi diye?

Yine ses seda yok, ev sakin ve huzurlu.

Demek ki sorun çözülmüştü, fotoğraflardan çıkarılmış olan ve evimizde başıboş dolaşan bizim sevgili hayaletimiz yerine yerleşmiş, huzura ermiş ve de sevdiklerine kavuşmuştu.

Artık geceleri biz de bembeyaz kapılı evimizde rahatça uyuyabilirdik.

 

 
Toplam blog
: 18
: 121
Kayıt tarihi
: 16.09.17
 
 

Bir emekli öğretmenin kaleminden düşenler . Bandırma doğumlu olup , ilk , orta öğrenim hayatımı B..