Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Temmuz '09

 
Kategori
İzmir
 

Seviyorum bu şehri işte, var mı diyeceğiniz!..

Seviyorum bu şehri işte, var mı diyeceğiniz!..
 

Yeniden şehrime kavuştuğumda saat öğleden sonrasının dördüne geliyordu. Otobüste cam kenarındaydım, beni şehrimin maviliklerindeki bulutlar karşıladı ilkin. Sonra garajın girişindeki, okyanus ötesi ülkenin, beyazı eksik bayrağının rengini andıran lacivert-kırmızı kocaman metal yığını. Ama bu kez hiç gözüme batmadan geçiverdik. Otobüsü son derece emniyetli süren şoförü, yolda yemek molası vermediği için affettim ve sonraki seferleri için iyi yolculuklar dileyerek, acele indim basamakları. Ehliyetim(!) olmasa da iki bavulu sürerek, beni evime kavuşturacak Pamukkale Turizm servisine ulaştım. Evet iki bavulum vardı; festival için renk renk giysi, ayakkabı, çantaydı hatta mavi-yeşil-pembe… ojeydi derken dolmuştu bavul. Ve sanki kız kardeşimde hiç kitap yokmuş gibi, bir sürü de roman almıştım yanıma, okumaktan çok onları bana alan önemliydi, o yüzden bu hamallık için de kendimi affettim.

Evime geldiğimde hemen kapıları, pencereleri açtım ve balkonumda kalan yasemine baktım. Çiçeklenmişti; hoş geldin diyordu o bembeyaz kokusuyla… Neyse ki altına koyduğum koca bir leğen su yeni bitmişti; toprağı ıslaktı. Sonra günce sayfama baktım, mesajlarım vardı. Ondan sonra?.. Tatil sonu işleri; bavul boşalt, çıkanları yerleştir bir yandan çamaşırları makineye at derken iyice acıkmışım ki hemen ailemizin pidecisi Arzu Pide’yi aradım. Telefon açılınca: “Hemşerim, bir buçuk kıymalı pide, yanına iki ayran.” der demez, hemen adresi söyleyip, onaylattı hemşerim.

Yemeğin üzerine bir yorgunluk çayı iyi gitti hani ama oturunca da canım hiç istemedi. Neyi olacak, deniz kenarında yürüyüş yapmayı. Ama sonunda “ Yıkansa da çamaşırları assam, beyazlar da yıkanacak daha.”gibi bahanelere kanmadım ve fırladım yalıya. İyi ki de fırlamışım! Aklımı seveyim. Nasıl güzeldi deniz, nasıl kıpır kıpırdı bilemezsiniz! Kulaklarımda sevdalı şarkılar, bir yürüdüm bir yürüdüm sormayın. “Ben o yare canımı/ Ömrümü hayatımı/ Seve seve her şeyimi” diyen Yıldız Tilbe’yi bile dinledim. Oh canıma deysin Kemal Abi, hatta kızkardeşçeğizim. Kıskançlığından (!) bana bir Yıldız Tilbe CD’si bile kopyalamadın ya neyse, seni de affettim.

Arkadaşımla telefonda konuşuyorum, aaaa, o da ne ufuk çizgisindeki bulutların arasından tupturuncu bir şey görünüyor. Nasıl güzeldi bilseniz!.. Az sonra da, bulutlardan sıyrılmış, mavilere batan kocaman, kıpkırmızı bir alev topuna dönüşmüştü; kırmızı maviye çok yakışmıştı çookkk. Ve üç haftada, ne kadar da körfezin ortalarına doğru geldiğine şaştım kaldım doğrusu!

Dönüşte, lodos mu, poyraz ya da imbat mı anlayamadığım ve bunun için de kafa yoramayacağım bir rüzgar esiyordu; kırmızılardan sonra bıraktım kendimi rüzgarın mavi serinliğine, yürüdüm yürüdüm. Deniz hala kıpır kıpırdı, yoksa ben mi kıpır kıpırdım bilmiyorum. Vallahi de billahi de. O kıpır kıpırlıkla, demirlerine oturup ayaklarımı sallamaktan vazgeçip hızla geçtim yalıdaki köprüyü ve yolumun üzerindeki manavdan kıpkırmızı domatesler, yemyeşil biberler, fırından taptaze ekmek alıp evime geldim ki, bir terlemişim sormayın! Olsunnn, serin sular akıyordu çeşmelerden.

Öyle özlemişim ki şehrimi, şerefine votka-vişne içmesem olmazdı ama o da ne, vişne de kıpır kıpır. Çamlıca şişesinde vişne görünce, hiç düşünmeden alıvermiştim. Nerden bilebilirdim ki, vişneli gazoz olduğunu. Ama içtiğim en güzel votka-vişne olduğuna yemin edebilirim; vallahi de billahi de. Ettim işte!

Bu meret, hele de bu yorgunluğun üzerine şişede durduğu gibi durmaz, nolmaz nolmaz, daha fazla yazmadan nokta koysam iyi olacak. Sevgiler aydınlık şehrimden kıpır kıpır mavilerle.

Not: Okumasan da, okuyup haber verenler olur elbet, sana söylüyorum oğlum; ayağını kırıp da ki biliyorum siz masumsunuz ama dayının anlattığı fıkradaki “dolaptaki adam” gibi masum olmanız, kırık olmasını engellemedi, oralarda kalmasaydın, şimdi sen de yalıda olurdun. Kıskandırmak gibi olsun evlat!

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..