- Kategori
- Sinema
Sevmek Zamanı
https://www.youtube.com/watch?v=zz1ZzqMh7Ls
Kaç gündür hep aynı saatlerde yağmur başlıyor. İşten çıkıp eve gitme saatleri. Tıkılıp kalıyorsunuz olduğunuz yerde. Üstünüz başınız yaza uygun. Ama yağmur yaz yağmuru değil. Sonbahar da bile böylesi görülmemiş. Kırbaç gibi iniyor. Yağmurun sel gibi aktığı sokakta kimsecikler kalmıyor. Vakit ilerliyor. Dineceği yok. Pamuk şekeri miyiz sanki deyip bırakıyorsunuz kendinizi yağmura…
İşte böyle yağmurlar beni içinden çıkmak istemeyeceğim bir atmosfere götürür. Gerçekle hiç ilgisi olmayan görüntüler belirir zihnimde…
Dört bir tarafı büyük camlarla çevrili bir lokanta. Şiddetli, birbiri ardına patlayan gök gürültüsü, camlardan süzülen sağanak bir yağmur… İçerde aynı masada oturan iki adamdan başka kimse yok. Vakitsiz kurulmuş bir çilingir sofrası… Adamlardan yaşlı olan içiyor. Genç olan bir şeyler anlatıp kalkıyor masadan. Telaşsız. Yağmura, sokaklara vuruyor kendini…
Epey yürüyor… Bir evin bahçe duvarına varıp üzerinden atlıyor. Cebinde evin anahtarı var. Açıp, üst kata çıkıyor. Kapısı kapalı odaya girip perdeleri açıyor. Yavaşça arkasını dönüyor. Duvarda asılı duran büyük resme öyle bir bakıyor , gözlerinden dışarıya duyduğu minnet, iyilik öyle bir yayılıyor ki, gözlerindeki saflığın tesiri altına giriyorsunuz. Bakışlarını resimdeki kadından kaçırmadan üzerindeki ıslak pardösüyü çıkarıyor, ellerini ısıtıyor nefesiyle, cebinden sigara paketini çıkarıp masadaki çakmakla birini yakıyor. Resmin tam karşısındaki koltuğa oturup onu izlemeye devam ediyor.
Bu sırada bir fayton yanaşıyor eve. İçinden üç genç kız çıkıyor. Bahçe kapısını açıp şemsilerine rağmen telaşlı bir halde eve doğru koşturuyorlar. Kızlardan biri o resimdeki kız. Hafta sonunu arkadaşlarıyla Büyükada’da geçirmek için gelmiş. ‘’Ben adayı sonbaharda severim ’’ diyor.
Evde birinin olması imkânsızken üst kattan Tatyos Efendi’nin Kürdilihicazkâr Saz Semaisi çalıyor. Halil oturduğu koltukta elinde sigara bütün sevgisiyle resme dalmışken Meral yukarı sesin geldiği odaya çıkıyor. Perdelerin açık olduğu camlardan, içerde kendi resmine bakan Halil’i görüyor. Onunda Halil’i izleyen bakışlarında ne şüphe var ne de korku! Sadece merak ve hayranlığın karşısında beliren iyilik, güzellik…
İçeri giriyor Meral. Halil’in omzuna dokunana kadar fark etmiyor Halil onu. Birden irkiliyor, oturduğu yerden kalkıp. ‘’Hırsız değilim. ‘’diyor Halil.
‘’Ne arıyorsun burda’’ diye soruyor Meral,
‘’ Bir şey aramıyorum.’’
‘’Buraya ne zamandan beri geliyorsun?’’
‘’Bir seneden beri her gün geliyorum.‘’ derken başı önünde çok mahcup oluyor Halil.
‘’Peki, ne yapıyorsun burda’’ sorusunun cevabını veremiyor.
Nasıl? İçinden çıkılmak istenmeyecek kadar büyülü bir atmosfer değil mi?
Klişe söylemleri ve samimiyetsizliği hiç sevmeyen ama tam anlamıyla bir klişeyle anılan – sinemanın aykırı insanı- büyük yönetmen Metin Erksan’ın 1965 yapımı Sevmek Zamanı filminin giriş sahnesi aşağı yukarı böyledir. Hiç görmediği bir kadının resmine âşık olan boyacı Halil’le zengin fabrikatör bir babanın kızı olan Meral’in arasında gelişen temiz aşkı konu alır. Tasavvuf edebiyatının ve doğu masallarından Leyla ile Mecnun’un vücut bulduğu hakikati görmeden surete âşık olmanın sinemaya en kırılgan en şiirsel şekli ve olağanüstü fotoğraflarla yansımış halidir bu film.
Kendi de son derece tutkulu bir insan olan Metin Erksan tutkunun son noktası olarak nitelendireceği bir aşk filmi çekmek ister.
1964’de çektiği Susuz Yaz filmiyle kendini ispatlamış, birçok festivalde özel jüri ödülü, Berlin Film Festivalinde de Altın Ayı Ödülü almış, Türk sinemasının başarısını hatta belki de varlığını ilk kez dünyaya duyuran bir yönetmendir. Hep ilklerin denenmemişlerin insanıdır…
O yıllarda manzarası çok güzel dediği bir çatı katında oturmaktadır. Apartmanın giriş katında da Kemal Demirel. Öyküsünü ondan dinlediği Sevmek Zamanı filminin senaryosunu bizzat yazar. Tamamen kendi imkânlarıyla Büyükada’da çekmeye karar verir filmi. Bazı bölümleri için İstanbul’da henüz şapkası takılmamış Galata silueti ve Abant Gölü kullanılır. Çekimler yaklaşık 60 gün sürer. Başrol oyuncuları Müşfik Kenter ve Sema Özcan’dır. Her ikisi de o kadar az sözcükle öyle derin oynarlar ki; Metin Erksan’ın oyuncu seçimindeki başarısını yalın, iddiasız ama sarsılmaz bir şekilde kanıtlarlar.
Film çekilip montajı, seslendirmesi bittikten sonra ticari olarak hiçbir sinemada oynayamaz. Zamanın hiçbir filmine benzememektedir çünkü. Durağandır, bir meselesi vardır, anlamak için sadık, tutkulu sayıca az bir hayran kitlesine sahiptir. Yani kült bir filmdir. Özel festivaller dışında izleyicisine piyasaya sürülen DVD’si çıktığında ulaşır. Büyük yönetmen Metin Erksan’ın sinema kariyeriyle bağdaşmayan bir cümle yazar kapağında; ‘’Ticari gösterime girememiş, sinemalarda oynama şansı bulamamıştır.’’
Oysa hangimiz Halil’in dudaklarından dökülen şu sözleri hayatımızda hiç değilse bir kez sinemada duymuş olmaktan mutluluk duymaz ki;
‘’Sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle ilk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. Bir den bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. İnanamadım. İkinci kez zorlukla baktım resmine gene iyilik gene sevgi vardı gözlerinde. Nihayet değişmezi bulmuştum. Resmin benim içime bakıyordu. Benim kendimi görüyordu. Bana hep iyilikle, sevgiyle baktı.’’
Gerçek olamayacak kadar ideali yansıtan bu film öze âşık olmayı vurgularken Metin Erksan kendi cümleleriyle filmi hakkında sadece ‘’ Etkileyici bir filmdi. Hiçbir Festivale götürmedim filmimi. Götürseydim ne olurdu? Mesela Cannes Film Festivaline… Mutlaka en iyi film seçilirdi. Ama ben festivallerden hoşlanmıyorum. Ancak filmi şimdi çeksem sonunu farklı çekerdim. Bu haliyle sinemanın kült filmi oldu’’ diyerek bir avuç ta olsa sadık izleyiciye bırakmanın ona yettiğini vurgular.
-Son- yazısıyla birlikte yağmurun sesi kulaklarınızdan, atmosferin büyülü etkisi geldiği gibi sessiz ve kırılgan haliyle ruhunuzdan uzaklaşır .
Elinizde kumandanın kapatma tuşuna dokunurken Metin Erksan’ın ‘’Ben Türk sinemasının insanı değilim, Yeşilçam sinemacısı da hiçbir zaman olmadım.’’ sözlerini hatırlayıp fısıldarsınız karanlığa;
‘’ Ben de bu dünyanın insanı değilim. Ne de şimdiki sevişken aşkların.’’
Ve yalnızlığınızın en kilitli kapılarına çekilirsiniz…