Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '09

 
Kategori
Tarih
 

Sevr' in kuşatmasında bir ülke: Türkiye…

Sevr' in kuşatmasında bir ülke: Türkiye…
 

XIX.yy. Osmanlı Devleti’nin yer altı ve yerüstü kaynaklarını ele geçirmek için yoğun mücadelelerin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemi XX. Yüzyıl başlarında yapılan Trablusgarp, Balkan ve I.Dünya Savaşları izlemiştir. Bu savaşlar sonrasında Osmanlı Devleti bin yıllık ata toprağına hapsolmuştur. Buna rağmen sömürgeci devletlerin önü alınmaz vahşi ihtirasları Türk insanını öz yurdunda parya yapma niyetindedir. Anadolu’yu Türk yurdu olmaktan alı koyacak büyük proje Sevr’dir. I.Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan Sevr, bir ömrün battığı bu topraklarda bir ulusu yok etme mücadelesinin final sahnelerindendir.


Sevr Anlaşması ne demektedir. Sevr Anlaşması, kapitülasyonları artırarak ülkenin hammadde kaynaklarının kullanımını yabancı ülkelere bırakmaktadır. Anlaşma hükümleri ile oluşturulan nüfuz bölgeleri adeta işgalci güçler için Anadolu’da yeni kurtarılmış bölgeler oluşturmaktadır. Anlaşma ile belirlenen sınırlar doğu ve güneydoğu illerini içine alacak şekilde Ermenistan ve Kürdistan Devletlerinin kurulmasını öngörmektedir. Azınlık hakları alabildiğine genişletilmiş ve bu kesim adeta ülkenin ayrıcalıklı vatandaşları haline getirilmişlerdir. Sevr, neredeyse bin yıl önce yapılan Malazgirt ve Miryakefalon’un rövanşı gibidir.


Kurtuluş Savaşı, Türk insanının ateşten gömleği giydiği yerdir. Yansa da, kahrolsa da acıyı ekmeğine katık edip alnının teriyle bu toprakları bir kez daha vatan yaptığı yerdir. Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’da öbek öbek yanan çoban ateşlerini birleştirerek bir özgürlük yangını başlatmıştır. O yangın karşısında tahtlar ve taçlar erimiş, ulusumuzu esir almak isteyen düşman kuvvetleri mağlup edilmiştir. Bu kutlu savaş sonrasında Lozan’da bir kez daha karşı karşıya gelir Sevr’in sevdalıları ile düşmanları. Lozan bir mahşer alanıdır. Birin bine karşı mücadele ettiği, ayakta çarıkla iskarpinlilere karşı onur mücadelesinin verildiği yerdir. Burada verilen mücadele, alnı ak yüreği pak onurlu bir zafer kazandırmıştır evlatlarına.


Çetin bir kavga yaşanmıştır Lozan’da. Bu sefer tüfeklerdeki kurşun değil, kalemlerdeki mürekkep konuşmuştur. Gücün bilekte değil yürekte olduğu bir kez daha görülmüştür. Lozan Görüşmelerinde İngiliz Delegesi Lord Curson’un söylediği şu sözler imzalanan anlaşmanın Anlaşma Devletlerinde oluşturduğu ruh halini de oldukça iyi yansıtmaktadır: “Muahededen memnun ayrılmıyoruz. Hiçbir şeyimizi kabul etmiyorsunuz, hepsini reddediyorsunuz. Hepsini cebimize atıyoruz. Harap bir memleket alıyorsunuz, bu memleketi imar etmeyecek misiniz, bunu neyle, nasıl yapacaksınız.' Amerikan sefirini işaret ederek 'Para bir bunda var, bir de bende var. Geleceksiniz diz çökeceksiniz, para isteyeceksiniz, reddettiklerinizin hepsini cebimden çıkarıp size göstereceğim”. İşte bu sözler, bugün içinde bulunduğumuz dayatmaların da şifresi gibidir.


Atatürk döneminde, ülke öz kaynaklarıyla, ulusal sermayeye dayalı bir kalkınma modeli izlenmiş ve Anlaşma Devletlerinin iktisadi esaretine girilmemiştir. Ancak yıllar içinde oluşan ekonomik ve siyasal açmazlar, Türkiye’nin Sevr’in kuşatması olduğu gerçeğiyle yüzleşmesine sebep olmuştur. Bugün 400 lira borcu olan bir insan dahi sokakta başı dik yürüyemez iken yaklaşık 400 milyar dolar borcu olan ülkemiz de yürümekte zorluk çekmektedir. Lord Curson’un torunları, Atatürk’ün torunlarından hesap sormakta ve intikam almaktadır.


Ülkemiz ekonomisi için yabancı sermaye, bir can simidi olarak görülmektedir. Ve ulusumuz her geçen gün uluslararası şirketlerin asgari ücrete çalışan insanları haline gelmektedir. Adına kapitülasyon denmeyen ticari ayrıcalıklar Türkiye’yi tekrar güçlü devletlerin nüfuz alanı haline getirmiştir.


Avrupa kendi içindeki sınırları kaldırırken, Türkiye’de yeni sınırlar çizilmekte yeni barikatlar örülmektedir. Ülkemizde, etnik milliyetçilik kışkırtılarak toplum birbirine düşman haline getirilmektedir. Sevr’de “Kürdistan”ı kuramayan güçlü devletler yeniden haritaların karşısına geçerek düzenlemeler yapmaktadırlar. Sevr’de, Doğu Anadolu’yu Ermenistan toprağı yapamayan devletler şimdi parlamentolarından sözde “Ermeni Soykırım Yasaları”nı çıkartarak Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak istemektedirler. Kurtuluş Savaşı’nda kanımız ile çizdiğimiz ülke sınırlarımızı Faber Kastel mürekkebiyle değiştirmek istemektedirler.


Nereye gidiyoruz? Ne yapıyoruz? Değil miydi? Atalarımız, 88 yıl önce lazıyla, çerkeziyle, Türküyle, Kürtüyle, alevisiyle, sünnisiyle cenk meydanlarında tüfek çatan. Değil miydi? Atalarımız bir yumruk olup özgürlük ve bağımsızlık diye haykıran. Gün bir olmanın birlik olmanın günüdür. Gün tüm iktisadi saldırılara karşı ulusal sermayeye dayalı bir kalkınma modelinin izlenmesi gerektiği gündür. Gün, ayrılıkların, aykırılıkların yüceltildiği değil ortak paydaların dillendirildiği ve kıymetlendirilmesi gerektiği gündür. Türkiye Sevr’in kuşatması altından; ancak, sahip olduğu tüm ulusal değerleri korumakla ve yüceltmekle kurtulacaktır. Ancak bu sorumluluk duygusu içerisinde gelecek nesillere övünç duyabileceğimiz bir vatan bırakabiliriz.

Coşkun ÇEBİTÜRK
Tarih Öğretmeni

 
Toplam blog
: 6
: 1366
Kayıt tarihi
: 27.01.09
 
 

İlk, orta, lise eğitimimi Samsun'da tamamladım. Lisans eğitimimi Eskişehir Osman Gazi Üniversites..