Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '15

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Seyahat engeli

Seyahat engeli
 

"Hobilerim arasında Seyahat Etmek var." İnanıyorum ki, insan kaynakları müdürlerinin elinden geçen, 1 milyon tane CV'de hobilerinin arasında seyahat etmek olan insanlar çoğunluktadır. Aslında İstanbul'da yaşayan insanlar için seyahat etmek bir hobi değil, zorunluluk! Düşünsenize, bir şehirde yaşıyorsunuz ve o şehirde bir ilçeden diğer bir ilçeye gitmek, başlı başına bir hobi!

Gözünüzün önüne İstanbul haritasını getirin. Ya da durun durun, gerçekten İstanbul haritası olan açsın baksın. İstanbul'un ucu neree, bucağı neree? Anadolu yakasında Gebze sınırından başlıyor, Avrupa yakasında Çatalca'ya kadar uzanıyor. Hiç üşenmeden açtım baktım, 5461 km2 büyüklüğünde İstanbul. Bir yerden bir yere gitmek için her türlü araç kullanılabiliyor. Hava, deniz, kara. İşte bu yüzden, İstanbul'da ikâmet eden herkesin, aslında zorunlu olarak seyahat etme hobisi mevcut. 

Başımdan geçmiş ufak bir şey anlatacağım. Geçen hafta kardeşimin evine gitmek istedim. Kardeşim Çatalca'da oturuyor, ben Anadolu yakasında Ataşehir'de oturuyorum. Sabah 11.30'da evden çıkıp, mahallenin minibüsüne bindim. Şoföre 2,10 tl uzattım. Metrobüs durağında indim. Ordan 34AS Avcılar/Söğütlüçeşme Metrobüsüne bindim. 3,25 tl. Avcılar'da inip, yolun karşısından Çatalca otobüsüne bindim, 4,75 tl. Çatalca'dan da Çanakça köyü minibüsüne bindim orası da 2,5 tl.

Haydi şimdi hep beraber toplayalım. Toplamda 12,6 tl'ye Ataşehir'den, Çatalca/Çanakça Köyü'ne gitmiş oldum. 2 Minibüs, 1 Metrobüs ve 1 otobüs değiştirdim. Ne kadar da macera dolu değil mi? Evet evet, bence de öyle :) Kardeşime geldiğimde saat kaç olmuştu peki? Bir de onu söyleyeyim size, saat 15.00 olmuştu. Yani, 3,5 saatim yolda gitmiş. Bu da demek oluyor ki; ben İstanbul Sabiha Gökçen'den uçağa binsem, 3,5 saatte Fransa'ya, İspanya'ya, Tunus'a, Rusya'ya, Belçika'ya ya da Çek Cumhuriyeti'ne rahatlıkla gidebilirim. Hadi oraları bırakın diyelim, bir Adana'ya gidip, ordan binip bir de Ankara yapabilirim! Bu kadar net yani.

Ama bizler o kadar azimli, o kadar macera sever insanlarız ki, yaptığımız yolculuğun süresi ya da ücreti hiç bize koymuyor. Aksine, daha çok gezilecek yerler var, haydi ileri diye çırpınıp dururuz. Özellikle biz İstanbulluların tarfikle ilgili bir takım deyimleri vardır. Mesela bu deyimleri Van'dan yeni gelen birine söyleseniz hiç anlamaz. Örneğin "Cuma Günü İş Çıkışı Trafiği" işte bu deyim, hani deyim yerindeyse İstanbulluların kâbusu gibidir. Kendi aramızda bu kâbusla ilgili de hep konuşmalar yaparız. Mesela, bizim iş yerimiz Anadolu Yakasında Pendik'te, iş yerindeki bazı çalışanların evleri Avrupa Yakasında Büyükçekmece'de! Hani size demiştim ya, İstanbul il sınırlarını, işte neredeyse o sınırlardan bahsediyoruz. Pendik nereee, Büyükçekmece nereee? 

Aramızda geçen bazı diyaloğlardan bir kaçını aktarayım size; 

"Saat kaçta çıkacaksınız Mehmet abi? Şimdi köprü trafiği felçtir he!"

"Yanınıza su, bisküvi, kraker falan almayı unutmayın! Aç kalırsınız yollarda..."

"Çıkmadan önce tuvalete girin ya, ne olur ne olmaz!"

"İbb'ye girip baksanıza köprü trafiği ne durumdaymış?"

"Allah kahretmesin yaaaa, olacak şey mi bu! Köprü ayağında trafik kazası varmış. Vay anasını burda kaldık yine, evi yakın olan vaarrr mıııı?"

"Dün saat kaçta vardık eve biliyor musun?"

"Hayır, kaçta?"

"Burdan biliyorsun saat 16.30'da çıkmıştık..."  (Bu arada normal çıkış saati 18.30)

"Evet..." 

"Allah inandırsın eve vardığımızda saat dokuz buçuktu ya, dokuz buçuk, dokuzz.."

"Eee madem öyle, burdan Sabiha Gökçen'den binin, Atarürk'te inin daha kolay..."

Karşımda sadece dişlerini gösteren sinirli bir surat tabi ki.

Seyahat engelimiz yok çok şükür. Her şeye hazırlıklıyız. Trafiğe, kazalara, açlığa, susuzluğa... Her şeye. Yalnız İstanbul insanı hiç içinde bulundukları şehrin tadını doyasıya çıkaramıyor, bu da bir gerçek. 

Mesela siz hiç Boğaz Köprüsünün üzerinden geçerken mavi denize, etrafındaki yalılara, yeşil ağaçlara, boğazdan geçen gemilere, Ortaköy Camisi'ne, Dolmabahçe Sarayına, Üstüdar'daki Kız Kulesini görmek için cama yapışıp bakmayı denediniz mi? Çoğunuz ilk başlarda bakıyorduk ama sonra ezberledik ve artık bakmıyoruz dediniz, değil mi? Duydum duydum, hadi hadi...

Evet, bakamıyoruz çünkü o köprünün üstünden geçerken kimbilir ne düşünüyorsunuzdur? Örneğin metrobüsteyseniz şöyle düşünüyorsunuz, "Köprüden sonra ilk durak Mecidiyeköy. Orda kimler inecekse hemen onun yanına yanaşayım da bari. Dur bakayım kıpırdananlar var mı? Yanındaki poşeti eline almaya çalışanlar nerde? Yol uzun, boynum ağrıdı ya!" değil mi?

Ya da otobüsle geçiyorsanız, "Şimdi Beşiktaş'ta in, ordan Teşvikiye'ye bin, ordan yukarı çık.. Ohoooo, sinir oluyorum her gün her gün. Ne vardı sanki bu tarafta otursaydım!"

O esnada tabi köprüden de geçmiş oluyoruz :)

Hani bir zamanlar Eminönü'de gidip sırf balık ekmek yiyip geliyorduk, hatırladınız mı? Üstüne de turşu suyu, ohh mis. Ardından ilk önce Mısır Çarşısı, ondan sonra da Kapalı Çarşı gezilirdi. Kapalı Çarşı gezildikten sonra nereye gidilirdi peki?

Hep bir ağızdan Sultan Ahmet Camii dediniz, bunu da duydum. Eskiden bunlar yapılırdı dostlar. Hafta sonraları orta halli vatandaşlar alırdı çoluğu çocuğu, "Hadi size boğazda balık yedireyim" diye evden çıkarılır, Eminönü'nde alırlardı soluğu. Tam karşıda Galata Kulesi, ilerde Süleymaniye, bin otobüse Eyüp Sultan, teleferikle Piyer Loti... Yani, bu şehirde eskiden yapılacak çok şey vardı.

Şimdi her yer kalabalıklaştı. Adım atamıyoruz, insan kalabalığı, trafik curcunası derken, dışarıya çıkınca insan bir anda yoruluyor. Bana çok oluyor bu. Eve geldiğimde kendimi koltuğa zor atıyorum.

Ve inanın bana, bir hafta sonu "dışarıya çıkıp gezeyim bari" dediğiniz de, üstelik de iki kişiyseniz, cebinizde en az 250 tl bulundurmanız gerekiyor.

Yemeği, ulaşım araçları, çayıydı, hediyesiydi falan fişman derken asgari ücretin neredeyse 3/1'ni harcamak zorunda kalabiliyorsunuz. 

Allah'a şükür seyahat engelim yok. Elimden geldiğince, cebimdeki param ölçüsünde gezmeyi seviyorum. Kafa dağıtmak için, nefes almak, eğlenmek, öğrenmek için bire bir. Herkese de öneriyorum. İstanbul'da çok gezilecek görülecek yerler var. Yeter ki isteyelim.

Hiç birimizin evde oturmak gibi bir hobisi olduğunu sanmıyorum. En azından İK müdürlerine gelen CV'lerde böyle bir şey yazmıyordur. Hatta bazı iş başvurularında size sorarlar, "Seyahat Engeliniz Var Mı?" diye. Sağlık problemi olmayan herkes "YOK" diye cevap verir. 

Seyahat etmeyi kim sevmez ki? Yeter ki yeterli paramız ve vaktimiz olsun.

Sözümü günümüzün revaçta esprisiyle kapatayım bari.

İstanbul çohh hojdur ama benanah :)

 
Toplam blog
: 28
: 2562
Kayıt tarihi
: 16.04.13
 
 

Yazar, çizer  ..