Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '12

 
Kategori
Tarih
 

Şeyh Bedrettin misali

Şeyh Bedrettin misali
 

Anadolunun ilk direnişçilerinden


 Günümüzden altı yüz yıl önce 1359-1422 yıllarında yaşamış Şeyh Bedreddin, suni tanrıbilimcidir. Konya, Kudüs, Kahire medreselerinde tıp, matematik ve astronomi konularında eğitim alır, aldığı eğitimlerde hep aklın önderliğini savundu. Gezilerinde sufizm ile tanıştı.  Dönemin en büyük düşünürlerinden biri olarak çağını çok çok aşan cesur fikirler ileri sürdü, hayatında hep pozitif ilmin peşinden koştu, güçlü bir toplumsal adalet ve özgürlük özlemini dile getirdi. Amacını gerçekleştirmek üzere, ezilmiş Türk, Rum, Yahudi, emekçilerini bir araya getirip eğitti. Osmanlı yönetimine karşı Anadolu tarihinin en önemli köylü ayaklanması onun adıyla anıldı.

Sadece dinle değil toplum düzeni ile de ilgilendi. Osmanlı hanedanının ve bunların yaltakçılarının halkı ezmesine ve kendilerinin zevk dolu bir hayat sürmelerine "toprak ekenin, ağaç dikenindir" diyerek ve de millet farkı göstermeden "yarin yanağından gülden gayrı paylaşılacak ne varsa" paylaşılması gerektiğini söyleyerek halkın çoğunluğunu yanına toplamıştır.

  Düşünceleri tamamen tek kişinin gücüne dayalı sistemlerin var olduğu ortaçağ için çok ilericidir. Açlıktan kırılan, devletin koyduğu yüksek vergileri ödeyemeyip ezilen halka bir umut olarak doğmuştur. Bedreddin'in halk örgütlenmesinin temelinde eşitlik yatar. Ona göre herkes hakikat (tanrı) katında eşittir. Hiristiyan'ın Yahudi'ye, Yahudi'nin Müslüman'a, Arap'ın Aceme, Acem'in Türk'e bir üstünlüğü yoktur. Halkların hepsi kardeştir ve bu kardeşlerin tek düşmanı onları boyunduruk altında tutan beyler, voyvodalar, padişahlar, çarlardır, kısacası yönetimdeki imtiyaz sahipleridir

Yaşamında; tüm bilim dünyasından, saraydan, ailesinden, şandan ve varlıklardan uzaklaşıp, bir yamalı hırka ile kendini hakikati bulma yoluna adadı, nefsinden arınmış insanı, hakikate en yaraşır olanı aramaya başladı. Bazen sarayın en şaşalı odalarında yatıp kalktı, ipek kaftanlar içinde gezdi, yediği önünde yemediği arkasında sefa sürdü. Bazen bir tekkenin küçük bir hücresinde bir lokma yemeksizin sırtındaki eprimiş hırkasıyla çile doldurdu. Aradığı şey hep hakikatin kendisi idi.

  O dönemlerde Timura yenilen Sultan Beyazit intihar etmiş, Osmanlı karışmıştı. Saray taht kavgaları ile çalkalanır olmuştu. İnsanlar açlık ve yoksulluk içinde, eşitsizlikler içinde yitip gidiyordu. Vergi borcunu ödeyemeyen köylünün elinden çoluk çocuğu alınıyor, saray halkı ve ulema zenginleştikçe halk fakirleşiyordu. Hükümdar olanın iktidarı büyüdükçe, insanlığı küçülüyordu. Hakikat, nefsinden arınmış olan insandı ama nefsinden arınmış olan insan dış alemde yaşananlara sessiz kaldığı ölçüde hakikatten de uzaklaşıyordu.

Bedreddin, hakikatin yalnızca kendisine değil, tüm insanlığa lazım olduğunu artık biliyordu, bir şeyler yapması gerekliydi. Ama bunun için de öncelikle güce ihtiyacı vardı, insan gücüne.  İzmir Karaburun, Manisa ve Aydında Hakikat Birliği kurarak yeryüzündeki ilk kömünal yaşamı gerçekleştirdi. Bu birliğe katılıp kömün yaşamını tercih edenlere de hakikat yolcuları denildi. Erzak giyim kuşam, sürüler, arazi ve bütün toprak ürünleri insanların Hakikat Birliğinin ortak malı idi. İnsanlar yaratılışta ve yaşayışta eşittir, birinin servet toplayıp biriktirmesi ile ötekilerin emeğe muhtaç kalması ilahi amaca aykırıdır gerçekliğine bağlı kaldılar. Bedrettin, Mülkiyet hakkı için ise İnsanlar ve toplumlar arasındaki düzeninin devamını sağladığı sürece saygıdeğer bir hak olduğuna inanıyordu. Osmanlı orduları, onlara verilen jurnaller ile Rum, Bulgar, Yahudiler ve Türklerin birbirlerine güvenmemesi nedeniyle hakikat birliğini dağıttı.

Şeyh Bedreddin, Osmanlı Ordusu tarafından yakalandı, kendisinin de bir din adamı olması dolayısıyla, şeri mahkemede kendisine yöneltilen tüm sorulara islamiyete uygun cevap verdiği için, kadıların kendisine ceza veremediklerini belirttikleri ve akıbetinin belirlenmesini kendisine bıraktıkları ve kendisinin de İslam hukuku uyarınca "benim yüzümden çok kan aktı, benim katlim vaciptir" demesi suretiyle kendi idam kararını kendisi vermiştir.

Bedreddin’e göre, Dünyanın tüm toprağı ve toprağın bütün ürünleri insanların ortak malıdır. Bu bağlamda der ki ”Ben senin evinde kendi evim gibi oturabilmeliyim, sen benim eşyamı kendi eşyan gibi kullanabilmelisin. Çünkü bütün bunlar hepimiz içindir ve hepimizin malıdır.” O bilginin önemi açısından bilgisiz kişilerde sezginin olmayacağını öne sürerdi. Yanılmanın bilgisizlikten kaynaklandığını, oysa bilgi ve akıl ile yanlışa düşmenin mümkün olmayacağını söyledi.

Zaman makinesine altı asır öncesine baktığımızda yaşananların, günümüzle ne kadar birbirine benzediğini gördükçe, Bedreddini yad etmemek mümkün mü?

Nizamettin BİBER
Uzman İnşaat Mühendisi  

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..