Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '13

 
Kategori
İnançlar
 

Şeyh Edebali’nin hepimize nasihatları var…

Şeyh Edebali’nin oğluna nasihatlarını okuduğumda;

Yükünün ne kadar ağır olduğunu,

Taşıyacağı bu üst olmanın ne kadar zor olduğunu,

Bunun için çok uğraşması gerektiğini,

Çok hassas bir noktada olduğunu,

Vicdanının her zaman elinin altında olması gereken bir durumda olduğunu,

İşinin çok zor ama çok – çok zor olduğunu anlattığını anladım.

Şeyh Edebali oğluna neler söylemiş?

İnanılmaz!

O kadar hassas noktalar ki…

Bir örnek verdiğimizde:

Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize…

Uysal olması gerektiğini söylemiş ilk sözlerinde.

Uysal olması gerekiyorki sinirlenmesin, hışımla kalkıp zararla oturmasın,

Sinirle verilen acele kararlar zararlı olduğundan sakin olmasını istemiş.

Hatta öfkenin kendilerine ama uysallığın ona ait olduğunu söylemiş.

Önce neler söylemiş ona bakalım sonrada yorumlamaya yâda neler anlamışız onu konuşmaya başlayalım.

“Ey Oğul!

Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana...

Güceniklik bize; gönül almak sana.

Suçlamak bize; katlanmak sana.

Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.

Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize;

Adalet sana.

Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize;

Bağışlama sana...

Bundan sonra bölmek bize;

Bütünlemek sana.

Üşengeçlik bize;

Uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.”

Bunların ne yüce nasihatlar olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Ben beyim, ben paşayım, ben bilirim! Yok.

Tam tersi:

Suçlamak bize demiş, ilave etmiş; katlanmak sana…

O artık çok önemli biri, ona bağlı çoklar var. Onun ağzına bakanlar, onun bir işareti ile kıyametleri koparacaklar var.

Sorumluluk çok ağır…

Şeyh Edebali elbette bunun bilincinde ve onun içindir ki:

Biz gücenebiliriz diyor senin görevin gönül almak!

Ha bu arada seni suçlayabiliriz de, senin yapman gereken katlanmak…

Sonra ilave ediyor.

Biz aciz olabiliriz, hata da yapabiliriz. Affetmek senin işin. Çünkü sen beysin, sen en üsttekisin…

Biz geçimsizlik yapabiliriz, biz çatışabiliriz, uyumsuzluklar gösterebiliriz. Bunları biz yapabiliriz. Senin yapacağın adaleti sağlamak. Çünkü bu senin görevin…

Daha bitirmiyor ilaveleri var. Diyor ki:

Biz kötü söz söyleyebiliriz, haksız yorum bile yapabiliriz. Sana düşen bağışlamak… Biz bölebiliriz, sen bütünlemekle yükümlüsün.

Bu arada biz hiçbir şey yapmayabiliriz, üşenebiliriz, istemeyebiliriz. Senin yapman gereken; uyarmak, gayretlendirmek ve şekillendirmek olacak…

Şimdi bunları bir içinize sindirin lütfen.

Hatta koltuğunuzun arkasına yaslanın, gözlerinizi kapatın, bu yazılanların muhakemesini yüreğinizle birlikte aklınızın karıştığı bir halde şekillendirmeye gayret edin.

Lütfen yapın.

Yapabiliyor musunuz?

Gerçekten başarabiliyor musunuz?

Durun – durun daha bitmedi.

Şeyh Edebali oğluna yüklenen yükün ağırlığını bilmiyor mu? Biliyor. Onun içinde diyorki:

“Ey Oğul!

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı,

Allah Teâlâ yardımcın olsun.

Beyliğini mübarek kılsın.

Hak yoluna yararlı etsin.

Işığını parıldatsın.

Uzaklara iletsin.

Sana yükünü taşıyacak güç,

Ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin.

Sen ve arkadaşlarınız kılıçla,

Bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.”

Nasıl adilane bir paylaşım.

Nasıl muhteşem bir ön görü.

İşte Şeyh Edebali olmak ve öyle düşünmek, Ey oğul deyip nasihat etmek ve asırlar ötesine seslenmek!

Bu nasıl bir şeydir?

Anlamak mümkün mü?

Bununla kalmıyor, oğluna söyleyecekleri var tabi. Sadece oğluna olmayacağınında bilincinde; sonradakilere de nasihatlar olacak, sonrakilerki çok uzun ötelerdekilerde bu sözleri kulaklarına altın küpeler misali takacaklar. Diyeceklerki:

Şeyh Edebali oğluna şunları da söylemiş:

“Oğul!

Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın.

Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin...

Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder.

Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!..

Sabır çok önemlidir.

Bir bey sabretmesini bilmelidir.

Vaktinden önce çiçek açmaz.

Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır.

Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.

Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın.

Ona sırt çevirme.

Her zaman duy varlığını.

Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.

*

İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.

Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir.

Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır.

Ananı ve atanı say!

Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir.

Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.

Açık sözlü ol!

Her sözü üstüne alma!

Gördün, söyleme; bildin deme!

Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...

Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki âlime,

Zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı!

Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.”

 

Ben okuduklarımın bir kısını sizlere kendimce yorumladım.

O kadar güzellikler var ki içinde!

Üstelik bunun için çok üstlerde olmak,

Onlar için söylenmiş bu sözler demek nafile.

Nedeni bu herkesin dikkate alması, düşünmesi ve uygulaması gereken nasihatlar…

Bir bilen söylemiş.

Bir zatı muhterem söylemiş.

Şeyh Edebali söylemiş.

Şeyh Edebali kimdir biliyor musunuz – ki mutlaka biliyorsunuzdur. Ben yinede ufak bir hatırlatma yapmak istiyorum.

Ona şeyh atası deniliyor,

Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarında yaşamış islam ilahiyatçısı deniliyor,

Din bilgini deniliyor,

Ahi şeyhi deniliyor,

Osmlan Gazi’nin kayınbabası,

Osman Gazi’nin hocası,

Orhan Gazi’nin dedesi,

Osmanlı devletinin kurulmasının fikir babası…

İşte Şeyh Edebali…

 

 

Nazan Şara Şatana

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....